Gökyüzü korunmuştur
“Ve gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise ayetlerinden yüz çeviriyorlar.” (Enbiya 32) Kur’an bu ayet-i kerimesiyle gökyüzünün korunmuş bir tavan olduğundan bahsetmektedir. Acaba korunmuş tavan olmak, ne manaya gelmektedir. Şimdi bu konuda bilim adamlarının sözlerini dinleyelim:
Atmosfer dünyayı çepeçevre kuşatan, gözle görmediğimiz çeşitli gazlardan oluşmuş, 10 bin km.ye varan kalınlıkta, taştan daha sert bir gaz okyanusudur. Şimdi atmosferin koruyucu özelliklerini maddeler halinde sıralayalım;
1- Meteor ve gök taşlarına karşı koruması:
Uzay’dan dünyamıza her gün irili ufaklı milyonlarca meteor düşmektedir. Atmosferimiz bu meteor bombardımanına karşı şeffaf yapısına rağmen adeta çelikten bir set gibi karşı koymaktadır. Atmosfer’in bu özelliği olmasaydı Dünyada hayat olmazdı. Yeryüzü ise delik deşik olurdu. Bunun bir örneğine uydumuz Ay’a gidildiğinde tanık olunmuştur. Sağanak halinde yağan taşlar Ay yüzeyine çarpmış, irice olanları ise Ay’ın kabuğunun içine de girerek derin çukurlar oluşturmuştur. Meteorlar Atmosfer’deki moleküllere büyük bir hızla çarpmakta, yüksek bir sıcaklık kazanıp buharlaşmakta ve toz parçalarına dönüşerek kaybolmaktadır.
2- Güneşin zararlı ışınlarına karşı koruması:
Atmosfer aynı zamanda Güneş’ten gelen zararlı ışınları da filtre eder. Canlılar için öldürücü etki yapan mor ötesi ışınları tutar. Eğer atmosferin Ozon tabakası olmasaydı, Güneş’ten gelen zararlı ışınlar filtre edilmeyecek ve dünyadaki hayat yok olacaktı. İşte ayet-i kerimede, “korunmuş tavan” ifadesiyle bu korumaya da işaret edilmiş ve bunun Allah’ın varlığına karşı bir ayet ve delil olduğundan bahsedilmiştir.
3- Uzayın dondurucu soğuğuna karşı koruması:
Uzay’daki ısı ortalama –270 derecedir. Dünya’mız Uzay’ın bu dondurucu soğuğundan yine Atmosfer sayesinde korunur. Atmosfer sahip olduğu özellikler sayesinde Güneş’ten gelen enerjinin çabucak gök boşluğuna geri dönmesini engellemektedir. Ayrıca Güneş ışınlarının dağılmasını sağlayarak Güneş’i doğrudan görmeyen ve gölge olan yerlerin de aydınlık olmasını olanaklı kılmaktadır.
Atmosfer, içerisinde oluşan hava hareketlerine bağlı olarak yeryüzünde sıcaklığın dengeli dağılmasını sağlar. Bu yolla çok ısınan yerlerdeki hava kütleleri, az ısınan yerlere taşınır ve bir denge kurulur. Böylece sürekli ısınan Ekvator ve çevresinde sıcaklıkların aşırı yükselmesi, devamlı sıcaklık kaybına uğrayan kutup çevrelerinin ise aşırı soğuması önlenmiş olur. Kısacası Uzay’ın öldürücü ısıdaki soğuğundan korunmamızdan, Dünya’daki yaşanılabilen ısının sağlanmasına kadar tüm oluşumlar, Allah’ın, Atmosfer’i tüm detaylarıyla mükemmel şekilde yaratması sayesinde mümkün olmuştur.
Dünya’yı zararlı etkilerden koruyan yalnızca atmosfer değildir. Atmosferin yanı sıra “Van Allen Kuşakları” denilen ve Dünya’nın manyetik alanından kaynaklanan bir tabaka da gezegenimize gelen zararlı ışınlara karşı bir kalkan görevi görür.
Van Allen Kuşakları olmasaydı Dünya’daki hayat mümkün olmayacaktı. Güneş dışındaki yıldızlardan gelen öldürücü kozmik ışınlar, Dünya’nın etrafındaki bu koruyucu kalkanı geçememektedir. Söz konusu plazma bulutları Hiroşima’ya atılan atom bombasının 100 milyar katına ulaşan değerlere ulaşabilmektedir.
Güneş’ten Dünya’mıza ısı ve ışık dışında, radyasyon ve hızı saniyede 1,5 milyar km.ye varan proton ve elektronlardan oluşan bir rüzgâr gelir. Fakat Güneş rüzgârları da Dünya’nın 40 bin mil uzağında manyetik halkalar çizen Van Allen kuşaklarını geçemez. Bizler, hayatımızı tehdit eden tüm bu tehlikelere karşı hiçbir zarar görmeden yaşamımızı sürdürürüz.
Yalnız şunu unutmayalım ki, atmosferin tabakalarından, Van Allen kuşaklarına kadar her şey Allah’ın vazifeli birer memurudur. Hakiki tesir sahibi sadece Allah’tır. Bizi anlatılan tehlikelerden koruyan da onlar değil, bizzat Allah’tır. Onlar sadece Allah’ın kudret ve azametine birer perdedir ve basit bir sebeptir. Anlatılan bütün bilgilere bu nazarla bakmak gerekir.
Yeryüzünde hayatın devam edebilmesi için gökyüzünü koruyucu bir tavan yapan Allah-u Teâlâ, “Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık “ayetiyle bu gerçeği bundan tam 1400 yıl önce kitabında haber vermiştir. Evet, bu ayet, Kur’an’ın Allah kelamı olduğunun ve asla bir insan sözü olamayacağının delillerindendir. Zira asrımızdaki astronomik ve bilimsel çalışmalar ile ancak ortaya çıkan bir gerçek, bundan 1400 sene önce astronomi ve teknolojinin olmadığı bir zamanda yaşamış, okuma-yazma bilmeyen bir insanın keşfi asla olamaz. Buna inanan ve bunu savunana akıllı denemez. Bu bilimsel mucize gibi Kur’an’ın bütün bilimsel mucizeleri tek bir hakikate parmak basmaktadır. O hakikat, Kur’an’ın Allah’ın kelamı ve sözü olmasıdır.