“Allah Arş’tadır.” diyenler, Arş yokken Allah neredeydi?
Sevgili kardeşlerim, bir iman dersinde daha sizlerle birlikteyiz. Bu dersimizde, Allah’ın arşa istivası konusunu işliyoruz. Kendilerine “Selefi” diyen bazı kimseler Allah’ın arşta olduğunu söylemektedirler. Hatta size şöyle sorarlar: “Allah nerededir?” Siz, “Allah mekandan münezzehtir. Hiç bir mekanda değildir.” deyince, size şöyle derler: “Allah Kur’an’da arşta olduğunu söylüyor. Sen ayeti inkar ettin, kafir oldun.”
İşte onlar böyle diyorlar. Onlara göre, Allah’ın mekandan münezzeh olduğuna inananlar kafirdir ve ayeti inkar etmişlerdir. Bu eserimizde Allah’ın izniyle, onların bu batıl fikirlerinin bel kemiğini kırıcaz. İlk önce, Allah’ın mekandan münezzeh olması hakkında biraz konuşalım:
Mekanla kayıtlı olan insanın, mekandan münezzehliğin manasını anlaması çok zordur. Bu hakikati akla şöyle yaklaştırabiliriz. Size sorsam: “Allah ezeli midir?” Elbette cevap olarak dersiniz ki: “Evet, Allah ezelidir.” Yani sonradan var olmamış; başkası tarafından yaratılmamış; bizatihi kaimdir.
Şimdi şöyle sorsam: “Peki, madde ezeli midir?” Buna da cevap olarak dersiniz ki: “Hayır, madde ezeli değildir. Madde Allah tarafından yaratılmış, ve sonradan var olmuştur.”
Buraya kadar iki meselede hem fikiriz:
- Allah’ın ezeli olduğu.
- Maddenin ezeli olmayıp sonradan var olduğu.
Şimdi size en önemli soruyu soruyorum: Allah ezeli, madde ise ezeli olmadığına göre, Allah ezelde neredeydi?
Cevabınız ne olacak?… Ya diyeceksiniz ki: Allah mekandan münezzehtir. Zatıyla hiç bir mekanda olmadığı hâlde, isim ve sıfatlarıyla her yerdedir. Ya böyle diyecek, ve Allah’ın mekandan münezzeh olduğunu kabul edeceksiniz. Ya da Allah’a bir mekan isnat edeceksiniz. Ancak bunu yaptığınızda, o mekanın da ezeli olduğunu kabul etmek zorunda kalırsınız. Çünkü ezeli olan bir zat, sonradan var olan bir mekanla kaim olamaz. Ezeli zat, ya mekandan münezzeh olmalı, ya da o mekan ve madde ezeli olmalı. Bunun başka bir yolu yok…
Şimdi, Allah’ın Arş’ta olduğunu kabul eden Selefilere soruyoruz:
Arş ezeli midir, yoksa sonradan mı yaratılmıştır? … Ya da şöyle soralım: Arşı Allah mı yarattı, yoksa ezelde kendisi var mıydı?… Herhalde buna cevabınız: “Allah yaratmıştır.” şeklindedir. Bu cevapla da şunu kabul ediyorsunuz: Allah ezeli, arş ise sonradan yaratılmıştır.
Şimdi size 2. sorumuzu soruyoruz: Allah Arş’ı yaratmadan önce neredeydi? … Yani hayalen şunu tasavvur edin: Ezeldeyiz; daha Arş yaratılmamış, madde yaratılmamış, kainat yaratılmamış, Allah’ın zatından başka hiç bir şey yok. İşte maddenin ve Arş’ın olmadığı bu ezelde, Allah neredeydi?…
Hadi bize cevap verin… “Allah Arştaydı.” diyemezsiniz, çünkü daha Arş yok. “Allah şuradaydı” diyemezsiniz, çünkü daha madde yok. Şunu demeye mecbursunuz: Allah hiç bir yerde değildi, Allah mekandan münezzehtir. Ya bunu diyeceksiniz, ya da arşa ve maddeye ezeliyet vereceksiniz. Başka bir yolunuz yok…
Arşa ve maddeye ezeliyet veremezsiniz. Çünkü ezeliyet sadece Allah’a mahsustur. Zaten başta, arşın Allah tarafından yaratıldığını kabul etmiştiniz. Bu kabul de sizi, mekandan münezzeh bir Allah inancına yönlendirmişti. Şimdiyse, Allah’ın arşta olduğunu söylüyorsunuz. İyi de, Mekandan münezzeh olan Allah, kainatı yarattıktan sonra ne oldu da mekanla kayıtlandı? Allah’ın sıfatlarında değişiklik olmaz. Siz batıl itikadınız sebebiyle, Allah’ın tahavvüle ve değişikliğe maruz kaldığını, kabul etmek zorunda kalıyorsunuz. Bunu nasıl kabul ediyorsunuz?.. Hem bu batıl itikadınızla, Ezeli olan Allah’ı, sonradan var olan Arş’a mahkum ediyorsunuz. Ezeli olan zat, yarattığı bir eşyaya mahkum olur mu? Bu nasıl bir itikattır! Hiç bunları düşünmüyor musunuz?…
Sevgili kardeşlerim, bu dersimizde, kendilerine güya selefi diyen bazı kimselerin nasıl bir muhali kabul ettiğini gösterdik. Bir sonraki dersimizde, bu muhallere devam edicez. Aklı olan her Selefi kardeşimiz, bu dersleri seyrettiğinde itikadının yanlışlığını görecek; ve Allah’ı arşa nispet etmekle, nasıl bir cinayet işlediğini görecek. Eğer nasibi varsa, tövbe edecek. Dersimizi burada noktalayalım. Bir sonraki derste görüşünceye kadar Allah’a emanet olun.