Er-Rezzak
Er-Rezzak: Bütün mahlukatının rızıklarını veren ve ihtiyaçlarını karşılayan demektir. Allah Rezzak’tır ve rızık vermek ancak Cenab-ı Hakka mahsustur. Bütün insanların ve hayvanların rızıklarına O kefildir ve O’nun garantisi altındadır.Rızık ise iki kısımdır;
1- Beden için olan azıklar ve yemekler gibi zahiri rızıklar,
2- Ruh, kalp ve akıl gibi manevi latife ve duyguların rızkı.
1- Beden için olan azıklar ve yemekler gibi zahiri rızıklar;
Yeryüzünün içinde, havasında, denizinde yaşayan bütün hayat sahiplerinin, bilhassa aciz ve zayıfların ve bilhassa yavruların hem maddi ve midevi hem de manevi bütün rızıklarını, kuru ve basit bir topraktan, cansız ve kemik gibi kuru odun parçalarından yaratan O’dur. Adeta o toprak, bir kazan olur ki, içinde her nevi rızık pişer. Ve her bir ağacın kuru dalı, rahmetin eli olur ki, o el ile en güzel meyveler ikram edilir.
Hele hele en latifi, kan ve fışkı ortasından gelen tertemiz ve besleyici süttür ki, adeta o koyun ve keçi gibi mübarek hayvanlar, rahmetin bir süt çeşmesi olur ve Rezzak namına ab-ı hayat gibi en latif bir gıdayı bize takdim ederek, Rezzak ismini kör gözleri dahi gösterir.
Bir sofra görsek, üzerinde birkaç zeytin ile bir parça kuru ekmek olsa, acaba bu basit sofranın kendi kendine kurulduğuna, o zeytin tanelerinin ve ekmek parçasının tesadüfen, sofranın üzerine geldiklerine bizi inandırabilirler mi? Elbette hayır. Hatta dünya toplansa, bu basit sofranın tesadüfen bu hali aldığına bizi inandıramaz.
Acaba küçük bir sofra bile, kendisini kuran bir zatın varlığını gerektirirse, zemin yüzü sofrasının tesadüfen kurulması hiç mümkün olur mu ?
Bu öyle bir sofradır ki, kocaman bahar, bu sofranın gül destesidir. Bu sofrada her vakit hadsiz misafirler oturur. Onlara, layık oldukları şekilde ikram edilir. Bu sofranın üzerinde her çeşit yiyecek bulunur. Her vakit milyarlar oturur, o sofrada doyar, kalkar ama sofra hiç boş kalmaz. Hiç mümkün müdür ki, küçücük bir sofra bile sahipsiz olamazken, şu yeryüzü sofrası sahipsiz olsun?
Hem sakın zannetmeyin, bu sofrada oturanlar sadece insanlar ve hayvanlardır. İktidar ve ihtiyarsız olan ağaçlar ve bitkiler taifesi dahi rızka muhtaçtır. Onlar tevekkül edip, yerlerinde dururken mükemmel beslenirler. Hatta hayvanlardan daha çok yavru beslerler. Evet onların yaprak, çiçek ve meyveleri onların yavrularıdır.
Bahar mevsiminde cennet hurileri tarzında bütün ağaçlara sündüs misal cennet elbiselerini giydirmek… çiçek ve meyvelerin ziynetiyle süslendirip, onların latif elleri olan dallarıyla çeşit çeşit, en tatlı ve en sanatlı meyveleri bize takdim etmek… hem zehirli bir sineğin eliyle şifalı ve tatlı bir balı bize yedirmek… kan ve fışkı arasından sütü bizim için çıkarmak… elsiz bir böceğin eliyle ipek gibi yumuşak bir elbiseyi bize giydirmek… hem rahmetin büyük bir hazinesini bizim için küçücük bir çekirdekte saklamak… denizi bizlere taze balık deposu ve incileriyle, mercanlarıyla ziynet dükkanı yapmak… ve tavuğun yumurtasından tutun, gökyüzünden inen yağmura kadar sayamadığımız ve saymakla da bitiremeyeceğimiz daha nice nimetler üzerinde Allah’ın Rezzak ismi gözükür.
Demek yediğimiz her bir lokmanın üzerinde Rezzak isminin mührü vardır. Ve sabah aç çıkan ve akşam yuvasına tok dönen bütün canlılar lisan-ı halleriyle Cenab-ı Hakkı “ya Rezzak, ya Rezzak” diye tesbih ederek adeta şu ayeti okurlar;
“Nice canlılar vardır ki, onlar rızkını taşıyamaz. Allah hem onları, hem de sizi rızıklandırır. O işitendir ve bilendir.” (Ankebut: 60)
Hem Rezzak-ı Rahim, insana daha geniş rızık vermek için göz ve kulak, kalp ve hayal, ruh ve akıl gibi duyguların her birisini rahmet hazinesinin birer anahtarı hükmünde yaratmış ve insana takmıştır.
Mesela göz, kainatın yüzündeki güzellik ve cemal gibi kıymetli hazineleri açan bir anahtardır. Dil; yiyecekler alemini açan bir anahtardır. Kulak; sesler aleminin anahtarıdır. İşte bunun gibi her bir duygu birer alemin anahtarı olur ve insan o alemden o anahtarlar vasıtasıyla istifade eder. Demek her bir aza ve duygu, nimetlere kavuşmaya vesile oldukları için Rezzak isminin tecellisidir.
Acaba Allah’ın nimetlerini bizlere ulaştıran kişilere bir ücret öderken, nimetin hakiki sahibi olan ve o nimeti bizim için yoktan yaratan Allah bu rızıklara mukabil bizden ne fiyat istiyor?
Bizden istediği üç şeydir: Biri zikir, biri fikir ve diğeri şükürdür. Başta “Bismillah” zikirdir. Sonda “Elhamdulillah şükrüdür.” Ortada ise; bu kıymetli sanat harikası olan nimetlerin Rezzak-ı Kerim’in kudretinin bir mucizesi ve rahmetinin bir hediyesi olduğunu düşünmek ve tefekkür etmektir.
2- Ruh, kalp ve akıl gibi manevi latife ve duyguların rızkı
Niçin insan güzel şeyleri dinlemekten hoşlanır?
Niçin güzel yerler görmeyi arzu eder?
Niçin konuşmak ister?
Niçin Kuran dinlerken tarif edemediği bir haz duyar?
Ve niçin Allah’ı isim ve sıfatları tefekkür etmek ona lezzet verir?
Bütün bu soruların cevabı şudur; Çünkü o anda o latifeler rızkını bulmuştur.
Nasıl ki mide bir rızık ister, öylede kalp, ruh, akıl, göz, kulak ve ağız gibi insanın latifeleri ve duyguları dahi Rezzak-ı Rahimden rızıklarını isterler ve şükrederek alırlar. Her birisine ayrı ayrı layık olduğu rızık rahmet hazinesinde ihsan edilir.
Kulağın rızkı seslerdir, gözün rızkı görülen güzel şeylerdir, kalbin rızkı Kurandır, aklın ve ruhun rızkı ise Allah’ın isim ve sıfatlarını tefekkür etmektir. Ve bunun gibi…
Manevi rızıkların başında ise salih amel gelir. Çünkü dünyadaki salih ameller cennette ebedi rızıklar tarzında sahiplerine ikram edileceklerdir. Cennet ehli bu ikramdan sonra; “şimdi yediğimiz rızıklar dünyada yaptığımız salih amelin neticesidir” diyeceklerdir. Yani dünyadaki salih ameller, cennette cisimleşmiş birer rızık kesilmiştir.
Salih amellerin en salihi ise namazdır. Demek namaz kılan kişi o anda Allah’ın Rezzak ismine mahzardır. Bunun gibi Kur’an okuyan, zikir eden, sadaka veren, tavaf eden ve mahsus bir ibadetle meşgul olanlar o anda Rezzak ismine birer aynadır.
Bu ismi şöyle bir dua ile tamamlayalım;
“Ey Rezzak-i Kerim, Ey Rahman-ı Rahim ve ey bizi nimetleriyle bu dünyada besleyen sultanımız!
Bize bu dünyada gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını ve menbaları cennette bize göster. Bizi huzur-u saltanatına celbet.
Bizi bu dünya çöllerinde sahipsiz bırakma. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın lezizi nimetlerini orada da tattır.
Bize zeval ve kendinden uzaklaştırmak ile azap etme.”