Eş- Şafi
Allah Şafi’dir. Kullarının maddi ve manevi hastalıklarına şifa verendir. Hasta olan bedenler bu ismin tecellisiyle sıhhat bulduğu gibi, hasta olan kalpler ve ruhlar da yine Şafi isminin tecellisiyle şifa bulur.
Şimdi, bu ismin âlemdeki tecellisine bakalım. Şafi olan Rabb’imiz yeryüzünü bir eczane hükmünde yaratmıştır. Bu yeryüzü eczanesinde tüm hastalıkların şifasının, dertlerin devasının gözüktüğü her şeyde Şafi ismi tecelli eder.
Bir bitkinin çiçeğinden bir ağacın yaprağına, bir ottan bir hayvana kadar, yaratılan şeylerde pek çok hastalığın şifası mevcuttur. Tüm bunlarda Şafi ismi tecelli ettiği gibi, bu devaları araştıran tıp ilmi ve bu alanda çalışan doktorlar da ve kimyagerler de büyük bir ölçüde Şafi ismine mazhardır.
Unutulmaması gereken, derdi veren de dermanı yaratan da şifayı verecek olan da ancak Şafi-i Hakiki olan Allah’tır. Demek, tüm ilaçlar doktorlar hepsi birer sebeptir. Elmayı ağaçtan, sütü inekten değil de Allah’tan bildiğimiz gibi, şifayı da ilaçtan veya doktordan değil ancak Allah’tan bilmeliyiz. Şifayı verecek olan bu sebep perdeleri arkasında iş gören Rabb’imizdir. Tedavi için ilaçları aramak, almak ve kullanmak bu sebeplere yapışmak aslında Şafi isminin kapısını çalmak ve şifa istemek hükmündedir. Bizler tesiri ve şifayı ancak Cenab-ı Hakk’tan bilmeliyiz. Çünkü dermanı O verdiği gibi, şifayı veren de O’dur.
Şimdi, bu ismin âlemdeki manevi tecellisine bakalım.
“Kur’an iman edenler için hidayet rehberi ve şifadır. (Fussilet 44)”
Evet, Kur’an müminleri karanlıktan nura, dalaletten hidayete, günahtan tevbeye ileten bir hidayet rehberi ve müminler için tam bir şifadır. Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve onun Sünnet-i Seniyyesi de müminler için bir rahmet ve onların tüm manevi hastalıklarına mükemmel bir ilaçtır.
Maddi hastalıklar gibi, birçok manevi hastalığa şifa veren de ancak Allah’tır. Başta küfür olmak üzere tüm günahlar ve kibir, ucb, riya, hased gibi birçok sıfat aslında ebedî hayatımızı tehdit eden daimi ve müthiş hastalıklardır. Bu dünya hayatında da kalp, vicdan, ruh için manevi hastalıklardır. Bizler maddi hastalıklarımıza gösterdiğimiz ehemmiyeti manevi hastalıkların tedavisinde de göstermeliyiz. Bu makamda Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin şu nasihatine kulak verelim:
“Eğer günahları düşünmüyorsan yahut ahireti bilmiyorsan veya Allah’ı tanımıyorsan, sende öyle dehşetli bir hastalık var ki milyon defa sendeki bu küçük hastalıktan daha büyüktür. Ondan feryat et.”
İşte en evvel hadsiz yaralı ve hastalıklı bu büyük manevi vücudun hadsiz hastalıklarına kat’i ilaç ve kat’i şifa verici bir tiryak olan iman ilacını aramak ve itikadını düzeltmek gerektir ki o ilacı bulmakta en kısa yol, bu maddi hastalığın yırttığı gaflet perdesinin altında sana gösterdiği âczin ve zaafın penceresiyle, bir Kadir-i Zülcelal’in kudretini ve rahmetini tanımaktır.
Evet, Rabb’imiz bazen maddi hastalıklar vererek bizleri manevi hastalıklarımızdan da kurtarmaktadır. Yani o hastalık bir musibet gibi gözükse de aslında bizim için manevi hastalıklarımızı tedavi edecek bir ilaç ve Şafi isminin bir tecellisidir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri Hastalar Risalesi’nde bu konuyu şöyle açıklar:
“Eğer hastalık olmazsa sıhhat ve afiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir; ahireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor, sermaye-i ömrünü bad-i heva boş yere sarf ettiriyor. Hastalık ise birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: ‘Layemut değilsin, başıboş değilsin; bir vazifen var. Gururu bırak, seni yaratanı düşün kabre gideceğini bil; öyle hazırlan.’”
İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nasih ve ikaz edici bir mürşiddir. Bize dert gibi gözükse de hakikatte manevi hastalıklarımıza bir dermandır.
Şafi ism-i şerifine karşı vazifemiz ise şudur:
Maddi ve manevi tüm hastalıklarımıza şifa ararken şifayı verecek olanın ancak Şafi-i Hakiki olan Allah olduğunu bilmeli ve İbrahim (a.s.) gibi: “Ben hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. (Şuara 80)” demeliyiz.
Yine Şafi isminin tecelli ettiği tüm aynalarda, “Ya Şafi, Ya Şafi!” diyerek Rabb’imizi zikretmeliyiz.
Her musibet ve hastalık duanın vakti olduğu için o vakitte âczimizi ve fakrımızı hissederek Şafi olan Rabb’imize bu isimle yalvarmalı ve dua etmeliyiz. Madem hastalığı veren O’dur. Hastalıktan isyan edip derdimizi bizim gibi âciz insanlara şikâyet etmek, Allah’ı kullara şikâyet etmek olduğundan bizler derdimizi ancak Allah’a anlatmalı ve Eyyüb (a.s.)’ın diliyle dua ederek: “Bana gerçekten zarar dokundu; sen merhametlilerin en merhametlisisin. (Enbiya, 83)” diyerek yakarmalıyız.