El- Kerîm
Kerim, cömert manasındadır. Cenab-ı Hak, Kerim’dir.
İyilik ve ikramı sonsuz, lütuf ve ihsanı nihayetsizdir. İspat mı istersiniz… O halde şu aleme bakın!.. Her bir varlığın, lisan-ı haliyle “Ya Kerim, ya Kerim” zikrini işiteceksiniz.
Evet, şu dünya gidişatına bakılsa görülür ki, en aciz, en zayıftan tut; ta en kuvvetliye kadar her canlıya lâyık bir rızık veriliyor. En zayıf, en acize en iyi rızık veriliyor…
Her dertliye ummadığı yerden derman yetiştiriliyor…
Öyle ulvî bir keremle ziyafetler, ikramlar olunuyor ki, nihayetsiz bir kerem eli, içinde işlediğini açıkça gösteriyor.
Mesela, bahar mevsiminde, bütün ağaçları cennet hurileri tarzında giydirmek; çiçek ve meyvelerle onları süslemek ve onların lâtif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit, en tatlı, en leziz meyveleri bize takdim etmek, elbette bir Kerim’in işidir.
Hem zehirli bir böceğin eliyle şifalı, en tatlı balı bize yedirmek; hem en güzel ve yumuşak bir elbiseyi elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak, elbette cömertliği sonsuz bir zatın işidir.
Hatta ey insan, sen önce kendine bak, kendini oku!
Sana bu gözü kim taktı?
Kulağı kim verdi?
Dili nereden buldun da aldın?
Yoksa bu aza ve latifelerini kendin mi yaptın?
Ya da yolda buldun da “Bunlar benim olsun” mu dedin?
Sana böyle cömertçe muamele eden Allah’tan başka kim olabilir?
Acaba gözümüzün kıymeti nedir? Bize Cennet verilecek olsa, ücret olarak da gözümüz istense, buna razı olur muyuz, gözümüzü verir miyiz? Elbette razı olmayız. Göz olmayınca Cennet ne işe yarar ki. Demek bizim gözümüz, Cennet’ten daha kıymetli. Kıymetli ki, Cennet’e bedel onu veremiyoruz. Şimdi dilimizi, kulağımızı, kalbimizi, hafızamızı ve saymakla bitiremeyeceğimiz aza ve latifelerimizi düşünelim! Acaba bunların bedeli nedir? Hangi ücreti vererek bunlara sahip olduk?
Şimdi de bütün insanları yan yana dizelim.Yetmez… bütün hayvanları ve bitkileri de getirelim. Sonra onlara verilen cihazları tefekkür edelim. Kıymetlerini ölçelim. Sonra da bütün bu cihazların meccanen yani karşılıksız olarak onlara verildiğini hatırlayalım. Belki bununla Rabbimizin Kerim ismini bir parça anlayabiliriz.
Hem şunu hiç düşündük mü: Kötülüğe birebir ceza verilirken, iyiliğe en az 10 kat sevap veriliyor? Bazen bir iyilik yetmişe, bazen yedi yüze, bazen de binlere katlanıyor. İyiliğe yapılan bu katlamalar acaba niçindir? Bilelim ki, bizim hak ettiğimizden değil, Rabbimizin Kerim olmasındandır.
Hem şunu bir düşünelim! Kısacık bir hayattaki, kusurlu ve eksik ibadetlerimize karşılık, bize ebedi bir Cennet veriliyor. Bunun sebebi nedir? Hak ettiğimizden mi? Elbette hayır! Bunun sebebi Rabbimizin Kerim oluşudur.
Ya da şunu bir düşünelim: Bir ömür boyu işlenen dağlar misal günahlar, bir tövbeyle nasıl affediliyor? Hatta bu günahlar, sevaba nasıl çevriliyor? Bunun sebebi nedir?… Sebep yine aynıdır: Rabbimizin Kerim oluşu.
Eğer Rabbimizin kerim ismini bir parça tefekkür etmek istersek, gözümüzü açıp aleme baksak yeter… Kuşun kanadından, arının iğnesine; balığın yüzgecinden, filin hortumuna; devenin hörgücünden, sineğin 5.000 petekli gözüne kadar, her şey üzerinde ism-i Kerim’in bir tecellisi vardır. Bu alem, zerrelerden güneşlere kadar bu ismin tecellisine aynadır. Her mahlukun neyi varsa, bu ismin bir hediyesidir. Sahip olduğumuz her şey, bu ismin bir tecellisidir.
El Kerim isminin tecellilerini kendimiz ve mahlukat üzerinde gördükten sonra bu ism-i şerife karşı vazifemiz ise şunlardır.
Rabbimizin lütuf ve ihsanlarına karşı hamd ve şükürle mukabele etmektir. Öyle ya bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var diyen insan Rabbinin bu sonsuz ikram ve ihsanlarına karşı şükür ile mukabele etmelidir. Rabbimiz İnfitar suresinde “Ey insan! Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir? buyurmaktadır. İnsan nimete mazhar oldukça aldanmamalı ve tüm bu lütufları Kerim olan Rabbinden bilmelidir.
Bu isme karşı diğer vazifemiz ise; Allah’ın kendisine ikram edip ihsan ettiği gibi o da Allah’ın kullarına ikramda bulunmalı ve cömert olmalı ve böylece Kerim ismiyle ahlaklanmalıdır. Peygamber efendimiz (s.a.v.)’in “Cennet cömertlerin yurdudur” hadis-i şerifini unutmamalıdır.
El Kerim ismine karşı diğer vazifemiz ise şudur; İnsan bu aleme ve içindeki mahluklara baktıkça el Kerim isminin tecellilerini bu alem aynalarında görmeli ve Rabbini Ya Kerim Ya Kerim diyerek zikretmelidir. İnsan bu vazifeleri yaptıkça hakikî insan olup, ahsen-i takvimde olduğunu gösterecektir.
Rabbimiz El kerim ismine karşı hamd ve şükürle mukabele eden, Allah’ın kullarına karşı cömert olup Kerim ismiyle ahlaklanan ve bu ismin tecellilerini alem aynalarında görüp Onu Ya Kerim Ya Kerim diye zikreden kullarından eylesin. Bu dünyada bu ismin tecellisine mazhar kıldığı gibi ahirette de El Kerim ismiyle bizlere ihsan eylesin. Âmin.