Seleflerin Allah inancındaki bozukluk!
“Allah’ın Arş’a istivası” isimli eserimizin, 14. dersindeyiz. Bu dersimizde, Selefilerin bir sözüne cevap vereceğiz. Şöyle ki: Ehli Sünnet alimleri Allah’ı şöyle tavsif ediyor: Allah cisim değildir. Maddi bir varlık değildir. Aza ve uzuvdan münezzehtir. Mekandan münezzehtir. Zamandan münezzehtir. Ve hâkezâ…
Selefiler, Ehli Sünnet alimlerinin, Allah’ı böyle vasfetmelerine karşı diyorlar ki: Bu yokluğu tariftir. Cisim olmayan, maddi olmayan, mekanda olmayan şey, yoktur. Var olduğu kabul edilen bu sıfatlardaki Rab ile, hiç olmayan Rab arasında bir fark yoktur.
İşte onlar böyle diyorlar. Onlara göre Ehli Sünnet alimleri, yok olan bir Rabbi tarif ediyormuş. Onlara cevaben deriz ki: Eğer biz herhangi bir varlığı anlatsaydık, Selefilerin bu sözü doğru olabilirdi. Cisim olmayan, maddi olmayan, mekanda olmayan şey tarifimizle, yokluğu tarif etmiş olurduk. Ama biz Allah’ın yarattığı mahluku tarif etmiyoruz; Allah’ı tarif ediyoruz.
Eğer bir mekanda olmamak yokluk ise, Selefilere soruyoruz: Mekan yokken Allah vardı. Mahlukatın hiç biri yokken, “nerede” mefhumu mevcut değilken, Allah vardı. Demek Allah hakkında bir mekanda durmaktan bahsedilemez.
Mekan gibi, Zaman ve cihet de mahluktur. Nasıl ki Allah ciheti yaratmadan önce, yukarıda ve aşağıda değildi; elbette ciheti yarattıktan sonra da, yukarıda ve aşağıda olmayacaktır.
Yine alemi yaratmadan önce, Alemin içinde olmadığı gibi, dışında da değildi. Elbette alemi yarattıktan sonra da, içinde veya dışında olmayacaktır.
Yine nasıl ki alemi yaratmadan önce, Aleme bitişik veya ayrı değildi. Elbette alemi yarattıktan sonra da, aleme bitişik veya ayrı olmayacaktır.
Yine nasıl ki zamanı yaratmadan önce, Zamanla kayıtlı değildi. Elbette zamanı yarattıktan sonra da, zamanla kayıtlı olmayacaktır.
Allah ezelde bu mefhumlardan münezzeh iken -yani mekanda olmaktan, aşağıda yukarıda olmaktan, içinde dışında olmaktan, bitişik ayrı olmaktan, zamanla kayıtlı olmaktan, ve diğer mefhumlardan münezzeh iken, şimdi nasıl olur da bu mefhumlardan münezzeh bir Rabbi kabul etmek, yokluğu kabul etmek olur.
Madem ki mekan yaratılmadan önce Allah vardı, o halde Allah, mekansız olarak vardı. Ezelde mekana muhtaç olmayan Allah, şimdi niye mekana muhtaç olsun da Arş’a otursun?
Ey Selefiler! Ehli Sünnet alimleri değil, aslında siz Allah’ı, yok olan bir şeye benzetiyorsunuz. Çünkü Allah’a mekan atfetmek, onu bir mekana muhtaç kıldığı için, onu yok olan bir varlık haline getirir. Zira ezelde mekan yoktu. Mekanın olmadığı ezelde mekana muhtaç olan, elbette yok olacaktır. Hem Allah mekana muhtaç ise, muhtaç olduğu şeyin bulunmaması halinde yok olacaktır. Siz, yokluğa mahkum bir mabuda inanıyorsunuz. Size göre, Allah bu alemi ve mekanları yok etse, Allah da yok olacaktır. Zira Mekana muhtaç olan, mekanın yok olmasıyla yok olur. Allah’ı yokluğa nasıl mahkum ettiğinizi gördünüz mü?
Yok eğer şöyle derseniz: Böyle bir Allah tarifinde Allah anlaşılamamaktadır. … Biz de cevaben deriz ki: Anlaşılamamaktan kastınız; hayal edemediğiniz, tasavvur edemediğiniz bir Rab olduğunu söylüyorsanız, isabet ettiniz. Çünkü Allah, tasavvura ve hayale sığmaz. Ayet der ki: لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ Onun benzeri gibi hiç bir şey yoktur. Benzeri olmayan Allah’ı, hayaliniz ve tasavvurunuz nasıl ihata edecek?…
Lakin kabul etmek için, illa ki ihata mı etmek lazım? O halde gayba iman nerde kaldı?… Biz Allah’ı, O’na layık sıfatlarla tavsif ederiz. O sıfatların künhüne, ve hakikatine ulaşamadığımızı da itiraf ederiz. Mahluk olan akıl, yaratıcısını hakkıyla nasıl anlayacak?… Sınırlı insan, sınırsızlığı nasıl bilecek?… Kayıtlı olan beşer, kayıtsızlığı nasıl idrak edecek?… Şu küçücük insan, Allah’ın azamet ve kibriyasını; sonsuz ve sınırsızlığını; her şeyden münezzeh oluşunu, ve O’nun sıfat ve şuunatını, nasıl hakkıyla anlayacak?… Anlayamaz, sadece iman eder, Allah’ı tenzih eder, takdis eder, tesbih eder…
Herhalde mesele anlaşılmıştır. Dersimizi burada tamamlayalım. Bir sonraki derste görüşünceye kadar, Allah’a emanet olun.