Allah'a İman

Ruh verme delili

Hayat verme gibi, ruhlandırma hakikati de Allah’ın varlığını ispat etmektedir. Zira ruhun varlığı, Allah’tan başka hiç bir sebep ile izah edilemez. Ruhun varlığı kabul edildikten sonra Allah’ı inkâr etmek mümkün değildir. Zira “Bu ruh nasıl vücuda geldi?” sorusuna verilebilecek hiç bir maddi cevap yoktur. Ruhun varlığı, Allah’ın yaratmasından başka hiçbir şey ile izah edilemediğinden dolayıdır ki, ateistler ruhun varlığını inkâra yeltenmişlerdir. Çünkü ruhun varlığı kabul edilirse, onu yaratan Allah da kabul edilmek mecburiyetindedir. Bizler bu makamda ruhun varlığına ait delilleri beyan etmeyi uygun görüyoruz. Zira “Bu ruhu kim yarattı?” sorusunu kâfire sorabilmek için ilk önce ruhun varlığını ispat etmemiz gerekmektedir. O hâlde ilk önce ruhun varlığını ispat edelim ve daha sonra da sorumuzu soralım.

1- Hukuk, kardeşlik ve aile gibi kavramlar ancak ruhun varlığını kabul ile kaimdir. İsterseniz biraz daha açalım: Bilindiği gibi insan altı ayda bir bedenindeki bütün hücreleri değiştirmekte, âdeta yeni bir insan olmaktadır. Şimdi bir katilin mahkemede hâkimin karşısına çıktığını düşünelim. Hâkim ona ceza olarak yirmi sene hapis vermiş olsun. Bu katil hâkime dönerek şöyle dese: “Siz bana ceza veremezsiniz. Çünkü cinayeti işleyen ben değilim. Hücrelerimin değişmesi ile ben yeni birisi oldum. Şu andaki cismim masumdur.” Bu sözlere karşı hâkim ne diyebilir ki? Hiçbir şey! Çünkü o da eski hâkim değildir. Bir de kardeşlik ve aile mefhumunu düşünün. Beni dünyaya getiren annemin defalarca maddi bedeni değişikliğe uğradı. Beni dünyaya getirdiği andaki vücudundan geriye hiç bir şey kalmadı, tamamen değişti. Benim annem maddi cihetiyle, beni doğurduktan altı ay sonra öldü. Eğer ruhun varlığı kabul edilmezse bu çıkmazdan nasıl çıkılır?

2- İnsan bir boşlukta dünyaya gelse ve göz, kulak, el gibi azaları olmasa; uzunluk, yakınlık, büyüklük, küçüklük gibi mefhumları anlayamamakla birlikte, kendi varlığından asla şüphe etmez. Zira göz, kulak ve el gibi azalar insanın dış âlemi tanıyabilmesi için gereklidir. Kişi, o azalar olmadan dış dünyayı tanıyamaz; ama kendi varlığından da şüphe etmez. İşte bu durumda kendini bilen varlık ruhtur.

3- İnsan bir iş yaptığında “Ben yaptım.” der. Bu “Ben yaptım.” sözüyle, fiillerini azalarına isnat etmez. Yani “Ben yaptım.” derken, “Elim yazdı, ayağım koştu, kulağım işitti…” gibi manaları kastetmez. O hâlde insanın “Ben yaptım.” sözüyle kastettiği “ben” nedir? İnsan “ben” demekle nefs-i natıkasını, yani ruhunu kasteder. “Benim kalemim.” dediğinde, o “ben” ruhtur.

4- Maddenin tabiatında irade ve seçebilme yeteneği yoktur. Hâlbuki insanda nihayetsiz iradi hareketler vardır. Eğer insan sadece maddi bir varlık olsaydı, insanda iradenin olmaması gerekirdi. Çünkü maddede irade yoktur. O hâlde bu iradi hareketlerin sahibi madde olamayacağına göre ruh olmalıdır. Demek insandaki irade, ruhun varlığına açık bir delildir.

5- Maddenin tabiatında irade olmadığı gibi; işitmek, görmek, tatmak, hissetmek gibi diğer sıfatlar da yoktur. Eğer insan, ruhu olmayan maddi bir varlık olsaydı. O hâlde mezkûr sıfatların insanda bulunmaması gerekmekteydi. Madem vardır; o hâlde insan sadece maddeden yapılmış bir varlık değildir. Onun bir ruhu vardır ve bu sıfatlar da ruhun sıfatlarıdır.

6- Beyin açılarak, parmağı oynatmakla görevli sinire tembih yapılsa, parmak hareket eder. Fakat asla bir düğmeyi ilikleyemez. Çünkü düğmeyi iliklemek kompleks bir harekettir ve hiçbir siniri tahrik etmekle bu fiil gerçekleşmez. O hâlde sorumuz şu: Parmağa, düğmeyi iliklettiren beyin değilse, nedir? Elbette ruhtur!

7- Maddenin hareket edebilmesi için ona maddi bir temas gerekmektedir. Maddi bir temas olmaksızın maddenin hareketi mümkün değildir. Hâlbuki televizyon seyreden bir insan; güler, ağlar, korkar, heyecanlanır ve hakeza… Acaba gülen veya ağlayan madde midir? Elbette hayır, çünkü maddi bir temas gerçekleşmedi. Öyleyse bu fiiller kime aittir? Elbette ruha!

8- Bir insanı ölmeden tarttık 70 kg geldi. Öldükten sonra tarttık yine 70 kg . Acaba bu insandan ne çıktı ki; güler, koşar ve konuşur bir hâlde iken birden cansız bir hale geldi? Elbette ruh. Çünkü maddi bir kayıp olmadığı tartı işlemi ile ispat edildi.

9- Herkesin beyni aynı şekilde çalışır; ama buna rağmen fikir farklılıkları vardır. Acaba bu fikir farklılıklarının sebebi nedir? Elbette farklı ruhlarının bulunmasıdır. Eğer fikir sadece beynin bir fonksiyonu olsaydı, herkesin aynı düşünmesi gerekirdi. Zira maddenin sıfatları sabittir ve değişmez. Demek fikirlerin farklılığı, ruhun varlığına bir delildir.

10- Maddi bilimin dahi kabul ettiği telepati, ruhun varlığından başka hiçbir şey ile izah edilemez. Birbirlerinden kilometrelerce uzak olan iki insanın vasıtasız muharebe etmesi, madde ile nasıl izah edilebilir? Demek telepati de ruhun varlığına bir delildir.

11- Telekinezi denilen; maddeye temas etmeden, düşünce ile maddeyi hareket ettirmek ancak ruhun varlığı ile izah edilebilir. Dikkat ve konsantrasyon sonucunda kaşıkları eğenleri, önlerindeki eşyaları harekete geçirenleri görmüşüz veya okumuşuzdur. Acaba bu hadiseyi madde ile izah etmek mümkün müdür? Elbette değildir! O hâlde telekinezi de ruhun varlığına bir delildir.

12- Rüyalar da ruhun varlığına bir delildir. Birçok zaman rüyamızda gördüklerimizin o gün veya daha sonra vukua geldiğini görürüz. Bu, ruhun gayb âlemlerine yakınlaşması sonucunda elde ettiği bir bilgidir. Ruhu inkâr edersek bu hadiseyi ne ile izah edebiliriz? Demek rüyalar ve bilhassa sadık rüyalar ruhun varlığını ispat etmektedir.

13- Şimdi hayalinizi kullanarak vücudunuzdaki bütün etleri bir yerde toplayınız. Şimdi de kemikleri ve sırasıyla kılları, gözleri, tırnakları ve diğer maddi azaları da aynı yerde toplayınız. Şimdi soruyoruz: Duygularınız nerede? Şefkat, muhabbet, aşk, hırs, kin gibi yüzlerce his nerede? Eğer bunlar maddi bedenin malı olsaydı, onları da hayalen bir tarafa ayırmamız ve vücutlarını görmemiz gerekirdi. Demek bu duygular cismin değil, ruhun malıdır. O hâlde insanda bulunan her bir duygu ruhun varlığına bir delildir.

14- İnsanlarda lütuf, cömertlik, cesaret, ilim gibi sıfatlar farklı farklıdır. Birisinde deniz iken, diğerinde damladır. Eğer bunlar maddenin özellikleri olsaydı bütün insanlarda aynı derecede olması gerekirdi. Çünkü maddenin sıfatları sabittir ve değişmez. O hâlde bunlar maddenin sıfatı olmaz; ancak ruhun sıfatlarıdır. Demek insanlarda farklı derecelerde bulunan bütün sıfatlar ruhun varlığını ispat etmektedir.

15- Neşe ve elem iki kaynaktan gelir. Birisi cismanî elemler ve lezzetlerdir. Diğeri ise ruhanî elemler ve lezzetlerdir. Mesela dostuna kavuşan bir kimse lezzet duyar. Bu maddî değil, ruhanî bir lezzettir. Yine denilmiştir ki: “Kılıç yarası iyileşir; ama dil yarası iyileşmez.” Acaba dilin yaraladığı şey, ruhtan başka bir şey midir? Demek insanın aldığı bütün ruhanî lezzetler ve elemler, ruhun varlığını ispat etmektedir.

Ruhun varlığını, mezkûr on beş delil ile ispat ettikten sonra, şimdi kâfire soruyoruz:

Kimdir ruhu yaratan ve onu hayat sahiplerine üfleyen? Allah’tan başka kim vardır, bu hikmetli icada fail olabilsin?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu