Şu âlemde yaratılan her varlıkta kendine mahsus bir gaye, bir maksat, bir fayda ve bir netice takip edilmektedir. Hiç bir varlıkta bir abes, bir gayesizlik, bir manasızlık ve israf sayılabilecek herhangi bir şey gözükmemektedir. Elbette akılsız ve şuursuz sebeplerin, bu gayeleri ve maksatları kendi başlarına takip edebilmeleri ve eşyayı bu şekilde hikmetle yaratmaları mümkün değildir. O hâlde bu durum ispat eder ki, perde arkasında hikmet sahibi bir zat vardır ve bu eşyayı hikmetle icat eden de O’dur.
Şu misal, hikmet delilini daha net anlamamıza yardımcı olacaktır:
Bir botanik profesörü, derste öğrencilere anlatıyormuş:
– Yağan yağmurlar yaprağın üzerinde birikirler. Eğer su damlaları yaprağın üzerinde kalsaydı, açan Güneş’e bir mercek vazifesini görecek ve yaprağın yanmasına sebep olacaktı. İşte yaprağın yaşaması için tabiat ona oluk ve damarlar takmıştır. Bu oluklardan su aşağıya doğru akıp gider…
Allah-u Teâlâ’nın bu hikmetli icraatını, tabiattan bilen öğretmenine kızan zeki ve imanlı bir talebe ise el kaldırarak söz ister ve öğretmenini şöylece ilzam eder:
– Öğretmenim, biraz önce yapraktaki bu kanalları tabiatın taktığını söylediniz. Eğer bu hikmetli işi tabiat yaptıysa, olsa olsa tabiatın içindeki en zeki varlık olan insan yapmıştır. Ve eğer insan yapmışsa, herhâlde bu işi en iyi bilen botanikçiler yapmıştır. Siz şimdiye kadar kaç tane yaprağa bu kanallardan taktınız?
Bu soru karşısında cevapsız kalan öğretmen, talebeye:
– İllaki Allah mı yaptı diyelim? deyince, imanlı talebe de soruya soruyla karşılık vermiş:
– İllaki tabiat mı yaptı diyelim?
Demek, yapraklara takılan kanalların dahi birer vazifesi vardır ve bu kanallar gibi her şey bir gaye ve hikmet tahtında icat edilmekte, hiçbir şey israf edilmemektedir. İşte bu, hikmet delilidir.
Hikmet delili ile ilgili ciltler dolusu kitap yazılabilir, çünkü yaratılan her mahluk vücudu ile bu hikmetin varlığına şehadet etmektedir. Bizler bu makamda sadece bir sivrisineğe bakacağız. Aslında sivrisineğin vücudundaki hikmet ile ilgili de özel bir kitap yazılabilir ve yazılmıştır da. Bizler, hikmet delilini bir parça da olsa tefekkür edebilmek için sadece, sineğin bir-iki özelliğinden bahsedeceğiz:
Sivrisinek son derece hassas ısı algılayıcıları ile donatılmıştır. Binde birlik (1/1000) bir sıcaklık değişimini dahi hissedebilir. Bu algılama ışığa bağlı olmadığından dolayı, karanlık bir odada bile kan damarını bulabilir.
Kan damarını buldu mu, ilk önce hortumcukları vasıtasıyla noktayı seçer. Deriyi ise sanıldığı gibi basınçla değil, üst çene ve dişlerinin bulunduğu alt çenesi ile yarar. Testere gibi ileri geri hareketler ile deriyi keser ve açılan yarıktan iğnesini kan damarına sokar. Şırıngaya benzeyen iğnesi ise bir kılıfla korunmuştur. Kan emme sırasında bu kılıf iğneden sıyrılır.
Burada büyük bir problem vardır ki, o da kanın pıhtılaşmasıdır. Zira insan vücudu, yine bir hikmetten dolayı, akan kanı pıhtılaştırma özelliğinde yaratılmıştır. Bu sayede, bir yeri kanayan insan kan kaybından ölmez ve akan kan bir müddet sonra pıhtılaşarak durur. Eğer sinek kanı emerken kan pıhtılaşırsa sinek beslenemez. Sivrisinek bunun da önlemini almıştır. Avının vücudundaki pıhtılaşmayı önleyecek bir sıvıyı, damardan açtığı deliğe bırakır ve bu sıvı kanın pıhtılaşmasını önler. İşte kaşıntıya sebep olan da bu enzimdir.
Şimdi, Allah’ı inkâra yeltenen kişiye soruyoruz:
1- Yıllarca eğitim almış hemşireler bile birçok defa damarı bulamamakta, iğneyi yanlış yere saplamaktadır. Buna rağmen hiç bir eğitim almayan sivrisinek hedefini asla şaşırmaz. Sineğe bu dersi kim vermiştir?
2- Eğer ısı algılayıcıları sayesinde bu işi yapıyor dersen, biz de deriz ki: Bu son derece gelişmiş olan ısı algılayıcılarını onun vücuduna hikmetle kim yerleştirdi? Sakın tabiat deme! Çünkü kör, sağır, cansız, şuursuz tabiat böyle hikmetli bir fiile, hem de milyonlarca fertte sahip olamaz.
3- Daha önce dediğimiz gibi, bu ısı algılayıcıları ışığa bağlı olarak çalışmıyor. Gece de sıcaklık değişimini hissedebiliyor. Eğer ışığa bağlı olsaydı, sinek gece beslenemezdi. Gündüz ise onu gören avı tarafından zaten beslenemezdi. Bu ise sivrisineğin sonu demekti. Acaba onun beslenebilmesi için ısı algılayıcılarını ışığa bağlı kılmayan ve karanlıkta da çalışmasını tasarlayan hikmet sahibi sanatkâr kimdir?
4- Sineğin, ufacık iğnesini koruması için bir kılıfı vardır. Acaba bu kılıfı hangi terzi ona dikti?
5- Sinek, deriyi delmek için ise dişini ve çenelerini kullanır. Acaba dişini ve çenelerini kullanmayı ona kim öğretti? Hatta bundan da önce, onun vücudunda bu dişi ve çeneyi hikmetle kim yarattı?
6- Belki de en önemlisi, kanın pıhtılaşmasını önleyen enzimi, açtığı delikten içeriye bırakmasıdır. İlk önce, sinek kanın pıhtılaşacağını nerden biliyor? Hadi biliyor, pıhtılaşmayı önleyen enzimi üretecek tezgâhı ve fabrikayı vücuduna kim yerleştirdi? Sadece tezgâhın olması da yetmez, zira kanın pıhtılaşmasını önleyecek sıvının formülünü bilmek için âdeta bir kimyager olmak gerekir. Sivrisinek acaba hangi kimya okulunu bitirdi?
Şimdi ey kâfir! Sana bir teklifimiz daha var. Gel, sineğin Allah’ın bir mahluku olduğunu kabul et. Ve bu kabul ile de yüzlerce sorulara cevap bulma derdinden kurtul!