İtikada Dair Muhtelif

İsra bedenle olmuştur.

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى   Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yürüten zatı tesbih ederiz.

Bu ayet-i kerime bütün müfessirlerin ittifakıyla, İsra hadisesinden, yani Peygamberimizin Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya olan seyahatinden haber vermektedir. Konuyla ilgili rivayetleri ve detaylı açıklamaları hadis ve tefsir kitaplarına havale ederek, bu makamda İsra hadisesinin beden ve cisimle olduğunun delillerinden bir kısmını nakletmek istiyoruz:

Birinci Delil:

“Sübhan” lafzı Kur’an’da, çok büyük işler sırasında ve Allah’ın azametini gösteren olaylarda kullanılan bir lafızdır ve Kur’an’da hep bu şekliyle kullanılmıştır. Mesela,   سبحان الذي بيده ملكوت كل شيء Her şeyin melekutu -yani mülkiyet ve idaresi-elinde olan zatı tesbih ederiz. buyrulmuştur. Bakın, Allah’ın azametini gösteren ayete “sübhan” lafzıyla başlanmıştır…

Başka bir örnek gösterelim:

سبحان الذي سخر لنا هذا  Bunu bize itaatkar kılan zatı tesbih ederiz… Bakın, bu ayette de Allah’ın azameti nazara verilmiş ve ayete yine “sübhan” lafzıyla başlanmıştır.

Bu ayet gibi, Kur’an’daki “sübhan” lafzıyla başlayan bütün ayetlerde Allah’ın azametini gösteren icraatlardan bahsedilmiş ve bununla Allah’ın büyüklüğü nazara verilmiştir.

İsra hadisesinin anlatıldığı İsra suresinin 1. ayet-i kerimesinde de  سُبْحَانَ الَّذِي  denilerek, ayete “sübhan” lafzıyla başlamıştır. Demek, İsra hadisesinde de Allah’ın azamet ve büyüklüğü gözükmektedir. Azamet ve büyüklüğün gözüktüğü hadise de ancak ve ancak bu seyahatin bedenle olmasıdır. Allah’ın azameti ve büyüklüğü, bir beşeri bedenle seyahat ettirmede hakkıyla gözükmekte ve dinleyene “sübhanallah” dedirtmektedir. Eğer İsra hadisesi rüyada gerçekleşseydi, ayet-i kerimeye “sübhan” lafzı ile başlanması yersiz olurdu. Zira rüyasında bir kişiye bu gibi şeyler gösterilmesi Allah’ın büyüklük ve azametini hakkıyla göstermez. Bu sebeple de ayete “sübhan” lafzı ile başlanmazdı. Madem ayet-i kerimeye “sübhan” lafzı ile başlanmış, o halde İsra hadisesinde Allah’ın azamet ve büyüklüğü gözükmektedir. Azamet ve büyüklüğün gözüktüğü hadise de ancak ve ancak bu seyahatin bedenle olmasıdır.

İkinci Delil:

Eğer İsra hadisesini rüya kabul edersek, müşriklerin Peygamberimiz’le alay etmesini izah edemeyiz. Zira eğer Efendimiz (asm): “Ben rüyamda şöyle şöyle gördüm.” deseydi, müşrikler Peygamberimiz’le alay etmez ve Onu yalanlamazdı. Zira her beşer için bu tip rüyalar görmek mümkündür. Müşriklerin Peygamberimiz’le alay etmesi ve yalanlaması, bu işin örfte emsali olmayan; akılların ve kalplerin kabul edemediği bir iş olduğuna delildir. Örfte emsali olmayan iş ise, ancak ve ancak  beden ve ruh ile birlikte seyahat etmektir. Demek, Müşriklerin Peygamberimiz’le alay etmesi ve yalanlaması, İsra’nın bedenle olduğuna delildir.

Üçüncü Delil:

İsra hadisesinin anlatıldığı ayet-i kerimede  أَسْرَى بِعَبْدِهِ  denilerek  “abd” ifadesi geçmektedir. “Abd” kelimesi, ruh ve bedenin toplamından ibarettir ve Kur’an’da geçtiği bütün yerlerde ruh ve beden bütünlüğünü ifade etmiştir. O halde İsra hadisesini anlatan ayet-i kerimedeki “abd” kelimesiyle de beden ve ruh bütünlüğü kastedilmiş olmalıdır. Bu da İsra hadisesinin beden ve ruh ile birlikte yapıldığını göstermektedir. Eğer İsra hadisesi bedenle olmasaydı “abd” kelimesi kullanılmazdı. Madem kullanılmış, o halde bu hadise beden ile olmuştur.

Dördüncü Delil:

Hadis-i şeriflerde, İsra hadisesi esnasında Peygamber Efendimizin Burak isimli bir bineğe bindiği rivayet edilmiştir. Ruhun seyahat için bineğe ihtiyacı yoktur ve rüyadaki bir seyir için bineğe binilmez. Burak ancak beden için araç olabilir. Bu da ispat eder ki: Bu seyahat bedenle olmuştur.

Beşinci Delil:

İsra hadisesinin anlatıldığı ayet-i kerimede  أَسْرَى بِعَبْدِهِ  denilerek  “Kulunu yürüttü.” ifadesi geçmektedir. “Yürüttü” ifadesi, miracın bedenle olduğuna delildir. Zira hayalen, keşfen veya rüyada bir kişiye bir yerin gezdirilmesi için “yürüttü” tabiri kullanılmaz. Madem bu ayette “yürüttü” kullanılmış, öyleyse İsra bedenle olmuştur.

Altıncı Delil:

Yine miraç hadisesinin anlatıldığı Necm suresinde, miraç hadisesi anlatılırken مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى  Gözü ne kaydı, ne de haddi aştı. buyrulmuştur. Göz, ruhun değil, bedenin cihazıdır. Bu da ispat eder ki, miraç ruhla değil, bedenle olmuştur. Eğer miraç, ruhun rüyada bir seyahati olsaydı, ayet-i kerimede, bedenin bir cihazı olan “göz” tabiri kullanılmazdı.

Yedinci Delil:

Sahih hadis-i şeriflerin tamamı İsra hadisesinin bedenle olduğunu bildirmektedir. Bu kadar hadis-i şerifi inkar etmek, ehli ilmin ve aklın işi değildir. Hadis-i şeriflerin beyanını ilgili hadis kitaplarına havale ediyor ve şimdilik bu kapıyı açmıyoruz.

Bu makamda, İsra hadisesinin rüyada olduğunu iddia edenlerin gösterdiği sözde bir delile de cevap vermek istiyoruz. Onlar derler ki:

İsra suresi 60. ayette “(İsrâ gecesi) sana açıkça gösterdiğimiz o rüyayı…” buyrulmuş. Burada “rüya” tabiri geçmektedir. Bu da miracın rüyada olduğunu göstermektedir?

Onlara cevaben deriz ki: Bir de ayetin devamını okuyalım. Bakalım ayetin devamında ne diyor… مَا جَعَلْنَا الرُّؤيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلاَّ فِتْنَةً لِلنَّاسِ Sana gösterdiğimiz rüyayı insanlar için bir fitne -yani imtihan- olsun diye yaptık.

Sorumuz şu: Eğer ayet-i kerimedeki “rüya” tabiriyle, bildiğimiz uykudaki rüya kastedilmişse, ayetin devamında olan “insanlar için bir fitne olsun diye…” ifadesi ne anlama gelmektedir?

İnsanlar için bir fitne yani imtihan olabilmesi için, aklın ve fikrin kavramaktan aciz kalacağı ve örfte emsali olmayan bir hadise olması gerekir. Ancak bu durumda bir imtihan olması söz konusu olabilir. Demek imtihanın olabilmesi için, İsra hadisesinin bedenle olması gerekmektedir. Öyle ya, eğer Efendimiz (asm) bu seyahati rüyasında gördüğünü söyleseydi, ne müşrikler onu yalanlar ne de bazı Müslümanlar dinden dönerdi. Müşriklerin yalanlaması ve alay etmesi, bazı Müslümanların da dinden dönmesi ispat eder ki, bu hadise rüyada görülen bir hadise değildir. Bu sebeple, ayetteki “rüya” tabiri, uykudaki rüya manasına gelemez.

O halde gelin ayet-i kerimede “rüya” tabirinin ne manaya geldiğini sahabenin en büyük müfessirlerinden olan İbni Abbas Hazretlerinden öğrenelim. Buradaki “rüya” tabiri için İbni Abbas Hazretleri şöyle der:

Arapçada “rüya” ile “ruyet”; “kurba” ile “kurbet” kelimeleri aynı manadadır. Ayetteki “rüya” ile “ruyet” yani “temaşa ve seyir” manası kastedilmiştir. Bu uykudaki rüya değil, o gece Efendimize gösterilen temaşadır.

Ey “Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyenler, tefsirini yaptığımız İsra suresinin 1. ayet-i kerimesini kör gözünüze sokuyoruz. Belki gözünüzü açar da hatanızdan tövbe edersiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu