Tefekkür Damlaları

Ruh vardır

Allah’ı inkâr etmek sapıklığına düşenler mecburen ruhunda varlığını inkâr ederler. Çünkü ruhun varlığı kabul edilirse onu yaratan Allah’ta kabul edilecektir, öyleyse ruhun varlığının ispatı ile Allah’ın varlığı da ispat edilmiş olur.

Şimdi ruhun varlığına ait bazı delilleri yazalım:

1- Beyin açılarak parmağı oynatmakla görevli sinire tembih yapılsa parmak hareket eder. Fakat asla bir düğmeyi ilikleyemez. Çünkü düğmeyi iliklemek kompleks bir harekettir. Ve hiçbir siniri tahrik etmekle bu fiili gerçekleştiremezsiniz. O halde parmağa düğmeyi iliklendiren beyin değilse nedir? Elbette ruh.

2- Maddenin hareket edebilmesi için ona maddi bir temas gerekir. Hâlbuki televizyon seyreden insan güler, ağlar, korkar, heyecanlanır ve hakeza… Acaba gülen veya ağlayan madde midir? Elbette hayır. Çünkü maddi bir temas gerçekleşmedi. Öyleyse bu fiiller kime aittir? Elbette ruha.

3- Bir insanı ölmeden tarttık 70 kg. öldükten sonra tarttık yine 70 kg. Acaba bu insandan ne çıktı ki güler, koşar, konuşur iken cansız bir hale geldi? Elbette ruh. Çünkü maddi bir kayıp olmadığı tartı işlemi ile anlaşıldı.

4- Herkesin beyni aynı şekilde çalışır. Buna rağmen fikir ayrılıkları vardır. Acaba bu fikir ayrılıklarının sebebi nedir? Elbette farklı ruhlarının bulunmasıdır. Eğer fikir sadece beynin bir fonksiyonu olsaydı herkes aynı düşünürdü. Zira maddenin sıfatları sabittir.

5- Maddi bilimin dahi kabul ettiği telepati, ruhun varlığından başka bir şey ile izah edilemez. Birbirlerinden kilometrelerce uzak olan iki insanın vasıtasız muharebe etmesi madde ile nasıl izah edilebilir?

6- Telekinezi denilen maddeye temas etmeden düşünce ile maddeyi hareket ettirmek ancak ruhun varlığı ile izah edilebilir. Dikkat ve konsantrasyon sonucunda kaşıkları eğenleri, önlerindeki eşyaları harekete geçirenleri gördük veya okuduk. Acaba bu hadiseyi madde ile izah etmek mümkün müdür?

7- Rüyalar da ruhun varlığına delildir. Birçok zaman rüyamızda gördüklerimizin o gün veya daha sonra vukua geldiğini görürüz. Bu ruhun gayb âlemlerine yakınlaşması sonucunda elde ettiği bilgidir. Ruhu inkâr edersek bu hadiseyi ne ile izah edebiliriz?

8- Şimdi hayalinizi kullanarak vücudunuzdaki bütün etleri bir yerde toplayınız. Şimdi de kemikleri ve sırasıyla kıllar, gözleri, tırnakları ve diğer maddi azaları bir yerde toplayınız. Şimdi soruyorum, duygularınız nerede? Şefkat, muhabbet, aşk, hırs, kin gibi yüzlerce duygu nerede? Eğer bunlar maddi bedenin malı olsaydı onları da hayalen bir tarafa ayırmamız ve vücutlarını görmemiz gerekirdi. Demek bu duygular cismin değil, ruhun malıdır.

9- İnsanlarda lütuf, cömertlik, cesaret, ilim gibi sıfatlar farklı farklıdır. Birisinde deniz iken, diğerinde damladır. Eğer bunlar maddenin özellikleri olsaydı bütün insanlarda aynı derecede olması gerekirdi. Çünkü maddenin sıfatları sabittir. Demek bunlar ruhun sıfatlarıdır.

10- Neşe ve elem iki kaynaktan gelir. Birisi cismani elemler ve lezzetlerdir. Diğeri ise ruhani elemler ve lezzetlerdir. Mesela dostuna kavuşan bir kimse lezzet duyar. Bu ruhani bir lezzettir. Yine denilmiştir ki “kılıç yarası iyileşir ama dil yarası iyileşmez.” Acaba dilin yaraladığı ruhtan başka bir şey midir? Ve yine dostunu gördüğünde neşelenen ruh değil midir?

11- Hukuk, kardeşlik, aile gibi kavramlar ancak ruhun varlığını kabulü ile kaimdir. İsterseniz biraz daha açalım; Bilindiği gibi insan 6 ayda bir bedenindeki bütün hücreleri değiştirmekte adeta yeni bir insan olmaktadır. Şimdi bir katilin mahkemede hâkimin karşısına çıktığını düşünelim. Hâkim ona ceza olarak yirmi sene hapis vermiş olsun. Bu katil hâkime dönerek şöyle dese “Siz bana ceza veremezsiniz. Çünkü cinayeti işleyen ben değilim. Hücrelerimin değişmesi ile ben yeni birisi oldum. Şu andaki cismim masumdur.” Bu sözlere karşı hâkim ne diyebilir ki? Hiç bir şey. Çünkü o da eski hâkim değildir. Birde kardeşlik ve aile mefhumunu düşünün. Beni dünyaya getiren annemin defalarca maddi bedeni değişikliğe uğradı. Beni dünyaya getirdiği andaki vücudundan geriye hiç bir şey kalmadı, tamamen değişti. Benim annem başkasıydı. Eğer ruhun varlığı kabul edilmezse bu çıkmazdan nasıl çıkılacak?

12- İnsan bir boşlukta dünyaya gelse, göz, kulak gibi azaları olmasa, uzunluk, yakınlık, büyüklük, küçüklük gibi mefhumları anlayamamakla birlikte kendi varlığından asla şüphe etmez. Zira göz, kulak gibi azalar insanın dış âlemi tanıyabilmesi için gereklidir. İşte böyle bir halde kendini bilen varlık ruhtur.

13- İnsan bir iş yaptığında “ben yaptım” der. Bu sözle fiillerini organlarına irca etmez. Yani “ben yaptım” derken, elim yazdı, ayağım koştu, kulağım işitti gibi manaları kastetmez, insan “ben” demekle nefs-i natıkasını yani ruhunu kasteder. “Benim kalemim” dediğinde o ben ruhtur.

14- Maddenin tabiatında irade yoktur. Hâlbuki insanda nihayetsiz iradi hareketler vardır. Bu iradi hareketlerin sahibi madde olmadığına göre ruhtur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu