Şeytanın kişiye kusurunu itiraf ettirmemesi
Şeytanın mühim bir desisesi insana kusurunu itiraf ettirmemesidir. Ta ki günaha tövbe yolunu ve Allah’a sığınma kapısını kapasın.
Şeytan bu desisesi ile kişinin nefs-i emmaresini ve enaniyetini tahrik eder. Bu desiseye düşen kişi avukat gibi kendini müdafaaya başlar. Âdeta bütün kusurlardan kendini takdis eder.
Evet, şeytanı dinleyen bir nefis kusurunu görmek istemez. Görse de yüz izah ile tevil eder. Nefsine rıza nazarıyla baktığından ayıbını görmez ve göremez. Ayıbını görmediği için de itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez.
Zira insan, tabiatı itibariyle nefsini sever. Belki evvela ve bizzat yalnız kendini sever. Başka her şeyi nefsine feda eder. Allah’a layık bir tarzda kendini metheder. Kendini bütün ayıplardan temize çıkarır. Elinden geldiği kadar kusurlarını kendine layık görmez. Kendine güvenir, kendini beğenir. Âdeta şeytana maskara olur.
Şeytanın bu vesvesesinden kurtuluş çaresi, “Nefislerinizi temize çıkarmayın.” ayetinin işaret ettiği üzere tezkiye-i nefs etmemek yani nefsi temize çıkarmaya çalışmamaktır.
Hz. Yusuf (a.s.) gibi bir peygamber, “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum, muhakkak ki Rabb’imin merhamet ettiği müstesna nefis kötülüğü emreder.” diyerek nefsini tezkiye etmezken nasıl olur da biz nefsimize itimat edebiliriz!
Nefsini itham eden, kusurunu görür. Hatasını itiraf eder. Bu yanlışından dolayı Allah’a tövbe eder. Şeytanın desiselerinden Allah’a sığınır. Bu sayede şeytanın şerrinden kurtulur.
Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek büyük bir noksanlıktır.
Eğer kusurunu görse o, kusur olmaktan çıkar; itiraf etse affa müstahak olur.
Allah razı olsun