Şeytanın iman hakikatlerinin büyüklüğü cihetinde vesvese vermesi
Şeytanın en büyük vesveselerinden bir tanesi de iman hakikatlerinin azameti ve büyüklüğü cihetinde vesvese vererek dar kalpli ve kısa fikirli insanları aldatmasıdır.
Şeytan iman hakikatlerinin azameti cihetinden insana yaklaşır ve der ki: “Bir tek zat bütün zerreleri ve gezegenleri ve diğer mevcutları bütün hâlleriyle idare ve terbiye ediyor, deniliyor. Böyle acayip bir meseleye nasıl inanılır? Fikir bunu nasıl kabul eder? Bir tek zat yani Allah bu büyük kâinatı nasıl idare eder?”
Ya da şeytan der ki: “Ölüm ile insan toprak oluyor. Kemikleri bile çürüyor. Böyle çürümüş kemikleri, kaybolmuş cesetleri tekrar yaratmak hiç mümkün olur mu? Hele bütün ölüleri bir anda diriltmek nasıl olabilir?”
Şeytan Allah’ın birliği ve ahiretin varlığı hakkında böyle şüpheler verdiği gibi; diğer iman hakikatleri olan meleklerin varlığı, peygamberlerin gönderilmesi, kitapların indirilmesi gibi hususlarda da o iman hakikatlerinin büyüklüğünü insanın dar kalbine ve kısa aklına göstererek vesvese ve şüpheler vermekte, insanın âczi noktasında bir inkâr hissi uyandırmaktadır.
Bu vesveseden kurtuluşun çaresi ve şeytanın bu desisesini susturan sır: Allah-u Ekber’dir. Yani Allah’ın büyüklüğünü düşünmek ve bu büyüklüğünü ifade eden delilleri tefekkür etmektir. Zaten Allah-u Ekber zikrinin ziyade tekrarı ve İslam’ın şiarları arasına girmesi şeytanın bu vesvesesini yok etmek içindir. Evet insanın âciz kuvveti ve zayıf kudreti ve dar fikri böyle hadsiz büyük hakikatleri ancak “Allah-u Ekber” nuruyla görüp tasdik edebilir. Demek bu vesveseden kurtulmanın tek yolu, Allah’ın büyüklüğünün ayetlerini ve vesvese gelen iman hakikatlerinin delillerini çok iyi bilmektir. Zira delil bir süpürgedir. Vesveseyi temizler, şüpheyi yok eder.
Feyyaz Bilişim Hizmetleri Risale-i Nur külliyatını kaynak eser kullanarak her bir iman hakikati hakkında özel eserler hazırlamış ve her iman hakikatini iki kere iki dört eder kat’iyetinde ispat etmiştir. Bizler iman hakikatleri hakkındaki bu delilleri ilgili eserlere havale ederek makam münasebetiyle sadece Allah’ın birliği ile birlikte şu koca kâinatı nasıl idare ettiğinin yüzler delillerinden bir delile işaret edeceğiz.
Dünya evimizin bir lambası hükmünde olan güneş tek olmakla birlikte denizlerin bütün kabarcıklarında, yağmurun bütün damlacıklarında, yeryüzünün bütün camlarında ve şeffaf eşyalarda aynı anda gözükür. Ve o aynı anda hayat sahiplerinin başını da ışığı ile okşar. Birini aydınlatması diğerini aydınlatmasına mani olmaksızın hepsini aynı anda aydınlatır. Şimdi eğer güneşin ışığı kudreti olsaydı ve diğer 7 rengi de hayat, irade, ilim, görmek, konuşmak, işitmek ve yaratmak sıfatları olsaydı; bu hâlde güneş tek başıyla ışığının ulaştığı bütün eşyada aynı anda tasarruf edebilecekti. Bir iş başka bir işe mâni olmayacaktı.
Aynen bunun gibi, Cenab-ı Hakk da zatı itibariyle bir olmakla birlikte şeffafiyet sırrıyla ilim, kudret, yaratmak gibi bütün sıfatlarıyla her mahlukun yanındadır. Ona şah damarından daha yakındır. Güneşin bir olmakla birlikte tüm eşyayı aynı anda aydınlatması gibi, Allah da bir olmakla birlikte umum eşyada aynı anda tasarruf eder. Bir iş bir işe mâni olmaz, birini idare etmesi diğerinin idaresini zorlaştırmaz. Bütün eşyayı bir tek eşya gibi idare eder.
Hem büyüklük ve küçüklük nisbi yani kıyas ile alakadar hakikatlerdir. Mesela kuş karıncaya kıyasla büyüktür, ama kediye kıyasla küçüktür. Kâinat da insana kıyasla büyüktür, yoksa Allah’ın büyüklüğüne ve azametine kıyasla çok küçüktür.
Bu hakikati şu temsille anlayabiliriz: Mikroskopla milyonlarca defa büyütüldükten sonra ancak görülebilen bir mikrobu insanın ciğerleri üzerinde hayal edelim. Şimdi bu mikroba denilse ki, üzerinde bulunduğun şu ciğer ruh tarafından idare edilmektedir. Herhâlde o mikrop bu hakikati aklına tam sığıştıramayacaktır. Zira bize göre dünya neyse mikroba göre de ciğer odur. Mikrop ciğerin büyüklüğünü kendi küçüklüğüne kıyas edecek ve bu büyüklükteki bir eşyanın tek merkezden idaresini anlayamayacaktır. Sonra o mikroba denilse ki, buda bir şey mi; daha bu ciğerin ötesinde kalp, mide, sindirim sistemi gibi onlarca organ var. Onların da tamamını aynı ruh idare etmektedir. Herhâlde mikrobun aklı daha da karışacaktır.
Zira bize göre galaksiler ve yıldızlar ne ise mikroba göre de insan vücudu ve ondaki organlar aynı şeydir. Hâlbuki mikrobun anlamakta zorlandığı bu meseleyi bizler ne kadar kolay anlayabilmekteyiz. Çünkü bize göre insan vücudu o kadar da büyük bir yapı değildir. Ama biz de kâinattaki tasarrufu anlamakta mikrop gibi zorlanmaktayız. Çünkü kâinat bize göre çok büyüktür.
Ancak bilmeliyiz ki, bize göre büyük olan şu kocaman kâinat Allah’ın azameti ve büyüklüğü karşısında son derece küçüktür. Bizler yanlış bir kıyas ile Allah’ı kendimize kıyas etmekte, bize göre büyük olan kâinatı Allah için de büyük zannetmekteyiz. Mikrobun ruhu kendisine kıyas etmesi ve kendisinin tek başına insan vücudunu idare etmesini mümkün görmediğinden, ruh için de mümkün olmadığını zannetmesi gibi.
Allah’ın birliği ve diğer iman hakikatlerinin delillerini ve izahlarını ilgili eserlere havale ederek bu uzun meseleyi burada kısa kesiyoruz.