Peygambere İman

10- Şeriat denilen hukuk sisteminin mükemmelliği onun peygamberliğini ispat eder

Bu delilde, bu zatın getirmiş olduğu, adına şeriat denilen İslam’ın dinî, ahlâkî ve hukukî sistemini inceleyeceğiz. Bu delile bir soruyla giriş yapmak istiyoruz:

Okuma-yazma bilmeyen birisi örneğin bir hukuk kitabı yazabilir mi? Elbette Yazamaz … Daha hukukun ne olduğunu bilmeyen, kitabını nasıl yazacak!

Peki, siz okuma-yazma bilmeyen bir kişinin, -bir hukuk kitabı yazdığını değil- bir hukuk sistemini ortaya koyduğunu görseniz, ne dersiniz? Bir de ortaya koyduğu bu sistemde tamamen orijinal hükümler bulunsun ve hiçbir sistemi taklit etmemiş olsun, buna ne dersiniz? Tabiki hayret edersiniz…

Peki, bir de şunu görseniz: Okuma-yazma bilmeyen bu kişinin ortaya koymuş olduğu hukuk sistemi sadece teorik bir sistem değil. Toplumların ve ülkelerin uyguladığı ve uyguladıklarında adaleti tam manasıyla sağladıkları bir sistem… Öyle bir sistem ki, en vahşi toplumlar bu sistemi kendilerine rehber yaptıklarında, birden en medeni toplumlara yetişiyor, hatta onları geçiyorlar. Bu sistemle yönetilen toplumlarda en küçük bir kargaşa ve en ufak bir hak kaybı olmuyor. İnsanların can ve mal güvenliği tam manasıyla sağlanıyor. Yani bu sistemin işlediği toplumlarda kediyle kuş arkadaş oluyor ve boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını alabiliyor.

Okuma-yazma bilmeyen bir kişiden böyle bir sistemin çıkması mümkün müdür?

Asla mümkün değildir. Bırakın okuma-yazma bilmeyen birini, bin tane hukuk profesörünü bir araya getirsek bunu yine da yapamazlar. Zaten yaptıkları da ortada. Kargaşadan başka bir şeye sebep olmuyor.

Peki, bu hukuk sistemine bir özellik daha ekleyelim: Bu öyle bir sistem ki, zamanın ihtiyarlamasıyla ihtiyarlamıyor. Yaşam tarzları farklı bütün asırların ihtiyacını görüyor. Yani okuma-yazma bilmeyen o kişi, bugün bir hukuk sistemi ortaya koyuyor, bin sene sonra yaşayan insanlar bile o hukuk sistemini uygulayarak saadete ulaşıyor. Malumdur ki, kanunların tabii bir ömrü vardır. İnsan gibi, o da vakti geldiğinde ölür. Ancak bu zatın ortaya koyduğu sistem ölmüyor. Her asrın ihtiyacını karşılıyor. Masal gibi bir şey anlatıyorsunuz dediğinizi duyar gibiyiz. Gerçi bu hal masallar da bile olmaz.

Ama biz masal değil, Hz. Muhammed (sav)’in icraatını anlatıyoruz. Bakınız şimdi dikkatle dinleyiniz: Hz. Muhammed (sav) okuma-yazma bilmiyordu. Kur’an’ın beyanıyla, ne tek bir harf yazmış ne de tek bir kelime okumuştu. Ama bu haliyle adına şeriat denilen öyle bir hukuk sitemini ortaya koydu ki, 14 asrı ve her asırda insanların dörtte birini adaletle ve hakkaniyet üzere idare etmiş ve ediyor. Bunun yeryüzünde tek bir emsali yoktur. Göz ile görüyoruz ki, yıllarca hukuk eğitimi alan onlarca hukukçunun bir araya gelmesiyle yapılan kanunlar 3-5 sene bile yaşayamıyor ve eskiyor. Adaletle idare edememesi ise cabası…

Acaba ümmi olan yani okuma-yazma bilmeyen bu zatın, tek başına bu kanunları yapması ve bu kanunların hiçbir değişikliğe uğramadan tam 14 asrı ve her asırda insanların en az dörtte birini adaletle ve hakkaniyet üzere idare etmesi mümkün müdür? Buna kim imkân verebilir?

Şimdi, O zattan sudur eden bu hukuk sistemini, Allah’ın O’na vahyetmesiyle ve bu zatın vahye mahzar olmasıyla izah etmezsek ne ile izah edeceğiz? Yol ikidir:

Ya diyeceksiniz ki: Bu hukuk sistemini bizzat o zatın kendisi yapmıştır. Bunu kabul ettiğinde, bu işin nasıllığını da izah etmek zorundasınız. Yani okuma-yazma bilmeyen birisi bunu nasıl yapabilir, bunu açıklamalısınız.

Ya da diyeceksiniz ki: Bu zat vahye mazhardır, Allah’ın elçisidir, bu sistemi O’na Allah öğretmiş ve vahiyle bildirmiştir. Bu zat, bu sistemin sahibi değil, sadece tebliğ edicisidir.

Bu şıklardan hangisini seçiyor ve kabul ediyorsunuz? Elbette ikinci şıkkı kabul etmekten başka bir yol yoktur.

Biz, şeriat denilen bu hukuk sisteminin mükemmel olduğunu nereden biliyoruz diyebilirsiniz. Şimdi biz size yüzlerce İslam âliminin bu konudaki sözlerini nakletsek bu sözleri kabul etmeyip ve “Bunlar taraftır.” diyebilirsiniz. Bu sebeple bu konuda batılı bilim adamlarının sözlerini nakledeceğiz. Hem “Kemal odur ki, dost değil; düşman onu takdir etsin.” İşte bakınız, bu konuda onlar ne demişler:

1927 Hukuk Kongresi Başkanı Shebol şöyle diyor: Hz. Muhammed’in insan olması itibariyle bütün insanlık muhakkak iftihar eder. Çünkü O zat, okuma-yazma bilmemesiyle beraber, 13 asır evvel öyle kanunlar ve esaslar getirmiş ki, biz Avrupalılar 2.000 sene sonra onun kıymetine ve hakikatine yetişsek en mesut ve en saadetli nesiller oluruz.

Prens Bismarc şöyle diyor: Muhtelif devirlerde, beşeriyeti idare etmek için Allah tarafından geldiği iddia olunan bütün indirilmiş semavî kitapları tam ve etrafıyla tetkik ettimse de, tahrif olundukları için hiçbirisinde aradığım hikmeti ve tam isabeti göremedim. Bu kanunlar değil bir cemiyet, bir hane halkının saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır. Lâkin Muhammedîlerin Kur’an’ı bu kayıttan azadedir. Ben Kur’an’ı her cihetten tetkik ettim, her kelimesinde büyük hikmetler gördüm.

Alman Şair ve Yazar Johann Wolfgang von Goethe şöyle diyor: Hiç kimse Hz. Muhammed’in prensiplerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa’ya nasip olan bütün başarılara rağmen, bizim bütün kanunlarımız İslâm medeniyetine bakarak çok eksiktir. Biz Avrupa milletleri, büyük medenî imkânlarımıza rağmen, Hz. Muhammed’in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız.

Harvard Üniversitesi’nde hukuk profesörü olan Noah Feldman şöyle diyor: İslam hukuku, tarihinin büyük bölümünde, aslında dünya üzerinde var olan en liberal ve hümanistik hukuk ilkelerini sunmuştur… Şeriat; mahkemelerde kayırmayı yasaklamış, fakir ve zengine eşit muamele yapılmasını emretmiş, hatta bugün bazı Ortadoğu ülkelerinde yaşanan namus cinayetlerini lanetlemiştir… Zaten Osmanlı’da sarayı protesto ederken kullanılan “şeriat isteriz” sözünün manası, adalet isterizdir.

İrlandalı dramatist, sosyalist düşünür ve 20.yüzyılın önde gelen tiyatro yazarlarından George Bernard Shaw ise şöyle diyor: İnsanlığın sorunlarının üst üste yığılarak neredeyse çözülmez hal aldığı günümüzde Hz. Muhammed’e her zamankinden daha fazla muhtacız. Eğer O aramızda olsaydı, bütün bunları oturup bir fincan kahve içme rahatlığı ile çözerdi.

İslam’ın hukuk sisteminin mükemmelliği hakkında daha bunlar gibi yüzlerce beyanat var. Hepsini nakletmeğe kalksak saatlerce bu konuyu konuşuruz. Bu sebeple kısa kesiyoruz.

Hem İslam’ın hukuk sisteminin doğruluğunu şuradan da anlamalıyız ki, Müslümanlar şeriata yapışma nispetinde yükselmiş ve ondan uzaklaşma nispetinde alçalmıştır.

Ayrıca şu noktayı da kaçırmamanızı istiyorum: İki asır evvel harika sayılan bir keşif, bu zamanda sıradan işlerden sayılıyor. Yani iki asır evvel insanları hayrete düşüren ve sahibini tarihe not düşürten bir keşif, o gün yapılmayıp gizli kalsayd ı, bugün bir çocuk dahi onu keşfedebilirdi.

Mesela, Galileo’yu tarihe geçiren Dünya’nın yuvarlaklığı keşfi, o gün yapılmayıp bugüne kadar gizli kalsaydı, bugün bu keşfi küçük bir çocuk bile yapabilirdi. Hatta astronomiye biraz merakı olan bir çocuk, tarihte seyahat edebilse ve Galileo’ya uğrasaydı, O’na bilmediği çok şeyleri öğretebilirdi.

Bu kaideyi şunun için söylüyoruz: Hz. Muhammed (sav)’in ortaya koyduğu hukuk sisteminin, bir beşerin ne derece gücünün fevkinde olduğunu görmek için, bu asırdan o asra bakmak hatadır! On üç asır geriye gidip. Bu zamanın bize verdiği bilgi ve beceriden kendimizi soyutlamalıyız. Ve insanların kız evlatlarını diri diri gömdüğü Arap yarımadasında oturmalıyız. Sonra bu zatın yaptığı icraatı temaşa etmeliyiz. Göreceğiz ki, okuma-yazma bilmeyen, tecrübesi olmayan, zaman ve zemin kendisine yardım etmemiş, tek bir zat; öyle bir nizam ve adaleti tesis ediyor ki, onunla iki âlemin saadeti temin ediliyor.

Bunu gördükten sonra, eğer biraz insafınız varsa diyeceksiniz ki: Böyle bir nizamı ve adaleti, bir beşer kendi başına, kendi zekâ ve yeteneği ile tesis edemez. Böyle bir icraatı; değil o asırda, bu asırda dahi hiçbir beşer tek başına yapamaz. Bu durum da ispat eder ki: Adaleti ve nizamı sağlayan bu hükümler, O’na ait değildir. O ancak bu hükümlerin tebliğ edicisi ve insanlara ders verenidir. Bu hükümler doğrudan doğruya Allah’tan gelir ve O’nun emir ve yasaklarıdır. Bu zat da Allah’ın elçisi ve peygamberidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu