12- Ölü bir ağacın dallarında meyve olur mu?
Bu delile yine bir soruyla başlamak istiyoruz: Bir ağacın, hayatının olup olmadığına ne ile hükmedersiniz? Yani iki kişi bir ağacın hayatı hususunda tartışsa… Biri: “Bu ağacın hayatı vardır.” derken; diğeri: “Bu ağaç ölüdür.” dese, hangisinin haklı olduğuna nasıl karar verirsiniz?
Hemen ağacın dallarına bakarız. Dallarında yaprak, çiçek ya da meyve varsa, ağacın hayat sahibi olduğuna hükmederiz. Bu durumda kökü incelemeye hiç gerek yoktur. Çünkü daldaki bu hayat, kökten gelir. Ölü olan bir ağacın dallarında meyve ve çiçek olmaz.
Yani ağacın hayatı hakkında tartışıldığında; daldaki meyve, çiçek ve yapraklar, ağacın hayatını gösteren delillerdir. Ve bunlar, ağacın hayat sahibi olduğunu savunan kişiyi tasdik ederler. Yani bunlar hâl lisanıyla derler ki: “Ey ağacımızı ölü zanneden kişi! Bizim hayatımızı görmüyor musun? Eğer senin dediğin gibi ağacımızın hayatı olmasaydı, biz nasıl var olurduk? Bizim varlığımız ve hayatımız, ağacımızın hayatına delildir…”
O zaman şimdi dikkatle dinleyiniz: Hz. Muhammed (sav) -temsilde hata olmasın- nurani bir ağaçtır. Biz bu nurani ağaç hakkında tartışıyoruz. Biz bu ağacın hayat sahibi olduğunu iddia ederken, bazıları ölü olduğunu iddia ediyor. Hangimizin doğru olduğunu bulmanın bir yolu da, bu nurani ağacın dallarına bakmaktır. Eğer dallarında meyveler ve çiçekler varsa, bu, ağacın hayat sahibi olduğuna delildir. Dallarında meyveler ve çiçekler olmasına rağmen siz bu nurani ağacın hayatını inkâr ederseniz, o zaman dallardaki bütün meyve ve çiçekler, hayatlarıyla sizi yalanlar ve parmaklarını gözünüze sokar.
İşte bakın, bu nurani ağacın bir dalında, bu zatın terbiye ve talimiyle hakka ulaşan, keşif ve keramet sahibi olan milyonlarca evliya var. Abdulkadir-i Geylani, Şah-ı Nakşibendî, Mevlana Hâlid-i Bağdadi gibi, her biri asırlarını aydınlatmış milyonlarca evliya bu ağacın dalında asılı duruyor. Şimdi siz, bu meyveleri nasıl inkâr edip bunları yok kabul edeceksiniz? Bu zatların tamamı, sahip oldukları kemal ve makama, Hz. Muhammed (sav)’in dersiyle ve yol göstermesiyle ulaşmıştır. Demek, şecere-i Muhammediyye denilen, Peygamberimizin nurani ağacının bu dalında milyonlarca evliya var. Bu daldaki bütün meyveler; kemalleriyle, keşifleriyle, kerametleriyle, üstatları olan bu zatın hakkaniyetine şehadet ediyorlar.
Şimdi bu nurani ağacın 2. dalına bakalım: Bak bu dalda İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam-ı Malik, Ahmed İbni Hanbel, İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani gibi, âlim ve asfiya denilen yüz binlerce meyve var. Bu allamelerin tamamı, sizin inkâr ettiğin zattan ders almış; ilim ve fikirlerinde kuvvetle asırlarının yıldızları olmuştur. Hatta nurları sadece asırlarını değil, kendilerinden sonraki asırları da aydınlatmış; insanlar onların nurlarıyla yollarını bulmuştur. Bu zatlardan sadece birisinin hayatını okusanız, ondaki ilim ve fikir kuvvetini görür ve ona hayran olurdunuz. Şimdi bu zatlardan birini bile inkâr edemezken, nasıl olur da bu dalın tamamındaki yüz binlerce meyveyi inkâr edip, onları yok sayacaksınız? İlim ve irfanlarıyla tarihe not düşen bu zatları nasıl görmezden geleceksiniz?
Şimdi de bu nurani ağacın 3. dalına bakalım: Bu dalda İslam’ın hak ilimleri duruyor. Fıkıh, Akaid, Tefsir, Hadis, Kelam gibi İslam’ın bütün hak ilimleri, bu zatın talim ve öğretmesiyle vücut bulmuştur. Bu ilimlerden birinde bile mütehassıs olmak için bir ömür çalışmak lazım. Çoğu zaman bir ömür yeterli bile olmaz. Eğer Hz. Muhammed (sav) -hâşâ- Allah’ın peygamberi değilse, bu daldaki meyveler hükmünde olan İslamî ilimler nasıl var olmuş. Hak olmayan bir zattan, böyle hakikatli ilimler çıkar mı? Bu derya gibi ilimleri, bir kişinin kendi başına bulması ve bütün bu ilimlerde kaynak olması mümkün müdür?
Biz bu nurani ağacın sadece 3 dalını gösterdik. Bu ağacın daha çok dalı ve her dalında milyonlarca meyvesi var. Bir dalı, bu hayatın saadetini temin eden kurallar dalıdır. Her bir hüküm, bir çiçek gibi bu dala asılmış. Bu dalda, bu kurallara uyarak saadete ulaşan yüz milyonlarca mümin meyvesi var.
Bu ağacın başka bir dalı, uhrevi saadet dalıdır. Bu dalda ahiretin saadetini temin eden hükümler var. Temiz fıtratlar ve salim vicdanlar, bu hükümlerin doğruluğunu tasdik ediyorlar.
Ve daha birçok dal ve her dalda milyonlarca meyve ve çiçekler var. Eğer siz bu zatın peygamberliğini inkâr etmek istiyorsanız, bu dallardaki bütün meyve ve çiçekleri koparmalısınız.
Heyhat! Daha tek bir meyveye eliniz yetişmezken, nerede kaldı, milyarlarca meyveyi koparmak ve dalları kırmak…
Bu delilde ağaç misalinden yola çıktık. Delilimizi tamamlamadan, anlattıklarımızı bir de çekirdek misaliyle kısaca tekrar etmek istiyoruz. Konu uzayınca bazen fikir dağılabiliyor. Ayrıca unutmayalım ki, bunlar sadece basit birer misal değil, hakikati yaklaştıracak dürbünlerdir.
Bir çekirdeğin, elma ağacının çekirdeği mi yoksa zakkum ağacının çekirdeği mi olduğu hususundaki ihtilaf, çekirdeğin eseri görülmediği müddetçe devam edebilir. Yani o çekirdek toprağa atılmaz ve öylece bırakılırsa, kimin haklı olduğuna karar verilemeyebilir.
Eğer o çekirdek toprağa atılıp sümbüllense; dal, budak, meyve ve çiçek verse, artık onun hakkında ihtilaf edilmez ve hangi ağacın çekirdeği olduğu husussunda tartışılmaz.
Aynen bunun gibi, Hz. Muhammed (sav) de bir çekirdektir. Bu çekirdekten İslam ağacı çıkmıştır. Her bir asrı bir dala benzetsek, bu ağacın 14 büyük dalı vardır ki, her dalda milyonlarca meyve ve çiçek vardır. Evet, her bir sahabe, evliya, asfiya, sıddıkîn, muhakkikîn ve dâhi allameler bu ağacın birer meyvesidir.
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in düsturlarıyla ve terbiyesiyle ve ona tabi olup arkasından gitmeleriyle hakka, hakikate, kemalâta, keramete, keşfiyyata ve müşahedeye yetişen binlerce evliya ve makbul zatlar, bu ağacın birer meyvesidir.
İslami bütün ilimler bu ağacın birer meyvesidir.
Dünya hayatının ve ahiretin saadetini temin eden bütün kurallar bu ağacın çiçekleri, bu kurallara uyarak saadete ulaşan müminler de bu ağacın birer meyvesidir.
Bu ağaçta daha birçok dal ve milyonlarca çiçek ve meyve vardır.
Eğer Hz. Muhammed (sav)’in peygamberliği inkâr edilecek ise, ilk önce bu çekirdekten çıkan İslam dini ve bu çekirdeğin meyveleri inkâr edilmelidir.
Kim, bu nurani ağacın çekirdeği hükmündeki Hz. Muhammed (sav)’e ilişmek istese, bu ağacın meyvelerinin her biri kendine mahsus bir lisan ile şöyle diyecek: “Ey kendini bilmez! Çekirdeğimize hangi hak ile saldırıyorsun. Bizlere bak! Eğer çekirdeğimiz -hâşâ- çürük olsa idi, biz böyle hayat sahibi olabilir miydik? Bizim hayatımız, ondan geliyor. Bize üflenen hayatın sebebi olan çekirdeğimizi inkâr etmek istiyorsan, ilk önce gücün bize yetmeli, bizim sesimizi kısmalı ve kemalimize gölge düşürmelisin. Bunu yapmak ise ne sizin ne de başkasının haddi değildir!”