13- Mucize Delili
Bu delilimizin odak noktası mucizeler… Hz. Muhammed (s.a.v.) binden fazla mucize göstermiştir. Bir parmağının işaretiyle ayın ikiye yarılması; düşman askerlerine bir avucuyla toz atıp, tozun düşmanların gözüne kaçması; parmaklarından suların akması; hayvanların Onunla konuşması; gelecekte olacak hadiseleri haber vermesi ve haber verdiği gibi aynen vukua gelmesi; ağaçların O’nun emriyle konuşması ve O’nun peygamberliğini tasdik etmeleri gibi yüzlerce mucize O’nunla gösterilmiştir.
Biz mucizelerin detayına girmeyeceğiz. Bu mucizeleri öğrenmek istersen Bediüzzaman hazretleri 300 tanesini senetleriyle birlikte 19. Mektup isimli eserinde nakletmiştir. Yine bu mucizeleri diğer siyer kitaplarında bulabilir ve merakınızı giderebilirsiniz.
Bu mucizelerin hepsi bize tevatür ile nakledilmiştir. Tevatür kelimesini bu delilde çok kullanacağız, onun için bu kelimenin anlamını izah edelim:
Tevatür: Yalan söylemesi mümkün olmayan kalabalık bir cemaat tarafından, elden ele ve senetleriyle nakledilmiş doğru ve gerçek haberdir. Hz. Muhammed (sav)’in mucizeleri tevatür ile nakledilmiş haberlerdir. Bu zatın binden fazla mucizesi, senetleriyle birlikte siyer ve hadis kitaplarında nakil edilmiştir.
Bizler bu mucizelere dayanarak deriz ki: Bu kadar güzel ahlak ve kemalat ile beraber, bu kadar apaçık mucizeleri bulunan bir zat, elbette Allah’ın peygamberi olmalıdır.
Şimdi hiçbir mucizeyi gözümle görmedim. Ben gözümle görmediğim bir şeye inanmam diyenler olabilir.
Biz mucizelerin meydana geldiğini size ispat edebiliriz.
Nasıl ispat edeceksiniz ki… O zamana yolculuk mu yaptıracaksınız diyorsunuz belkide?
Zamanda yolculuğa gerek yok. Sizler tarih ilmine inanıyor musunuz?
Yani geçmişteki olayları, yer-zaman ve faillerini göstererek, kaynaklara dayalı bir biçimde inceleyen bilim dalına
Hani okulda Selçuklu tarihi, Osmanlı tarihi gibi konular Hatta taş devri, maden devri gibi devirleri bize anlatılmıştır
Eğer siz tarih ilmine inanıyorsanız, bir şeyi kabul etmek için ille de görmek gerekmediğini kabul etmişsindir. Öyle ya, biz ne taş devrini gördük ne de Roma’nın kuruluşunu; ama bunlar hakkında anlatılan şeyleri kabul ediyoruz.
Hâlbuki kabul ettiğimiz bu haberlerin hiçbiri tevatür kuvvetinde değildir. Hatta birçoğu bulgulara dayanır ve kazılar sonunda ele geçen tahmini bilgilerdir. Siz bu bilgileri hiç sorgulamadan gözünüzle görmüş gibi kabul edebiliyorsunuz. Tarih okurken, mucizeler hakkında söylediğiniz “Gözümle gördüm mü ki inanayım” sözünü hiç kullanmıyorsunuz. Demek, bir şeye inanmak için, ille de gözle görme şartını aramıyorsunuz.
Madem gözle görme şartını aramıyorsunuz, o halde mucizelerin varlığını da kabul etmek zorundasınız. Çünkü mucizelerin meydana geldiği bilgisi, tevatür kuvvetiyle bize ulaşmıştır, tarihi bilgilerde ise bu kuvvet yoktur.
Yani yol ikidir:
Ya tarih ilmini kabul ettiğiniz gibi mucizelerin varlığını da kabul edeceksiniz.
Ya da tarih ilmini inkâr edip, bugüne kadar kitaplardan öğrendiğiniz her şeyi yok sayacaksınız. Bunu yaparsanız mucizeleri de inkâr edebilirsiniz.
Yoksa birine inanıp diğerini inkâr etmek olmaz. Bu, kişinin kendisiyle çelişmesidir.
Şimdi soruyoruz tarih ilmini kabul ediyor musunuz?
Etmiyorum deyip de kendime mi güldüreyim dediğinizi duyar gibiyim.
O zaman gözünüzle görmediğiniz şeylere de inanabiliyorsunuz. Yeter ki, ehli o konuda ittifak etmiş olsun. Hatta sadece kazı neticelerinde ulaşılan bilgilere bile itimat ediyorsunuz ve bunları hiç sorgulamıyorsunuz. Peki, durum böyle iken, mucizeler hakkında niye itiraz ediyorsunuz?
Mucizeler daha sonra insanların uydurduğu haberlerdir de diyemezsiniz
Bakınız, İngiliz bilim adamı olan John Davenport ne diyor? O diyor ki: “Meşhur peygamberler, fatihler arasında tarih-i hayatı; Hz. Muhammed’in tarihi gibi, en ince teferruatına kadar, en sağlam şekilde kayıt ve zapt olunan başka bir kimse gösterilemez.”
Evet, bir İngiliz bilim adamı bile Hz. Muhammed’in hayatının son derece sağlam bir şekilde kaydedildiğini ve tarihte hiçbir kimsenin hayatının bu şekilde kaydedilmediğini söylüyor. Bunun sebebi şu: Peygamberimizin hal ve hareketleri, İslamî hükümlerde kaynaktır. Bu sebeple Sahabeler Peygamberimizin her halini, neredeyse aldığı nefesi kaydetmişlerdir. Bu kadar dikkatli gözler altında, eğer bu zat mucize göstermeseydi, uydurma haberlerle bu mucizeler O’nun siyerine girebilir miydi?
Hem “Mucizeler tevatür kuvvetindedir.” dedik. Tevatür de bir olaya şahit olan büyük bir topluluk vardır. Her biri bu olayı gördüğü şekliyle anlatır ve onlardan dinleyenler de bir başkasına; bir başkası bir başkasına derken, kim kimden dinlemişse, isimleri kaydedilerek ta bize kadar ulaşır. Haklarında yalan söyleme ihtimali olmayan bu zatların haberlerine inanmayacaksın da, taş devrini, demir devrini anlatan tarihçilerin sözüne mi inanacaksınız?
Şu noktayı iyi anlamak lazım Mucizeleri inkâr edebilmenin tek yolu, tarih ilmini inkâr etmektir. Eğer, “Tarih ilmini inkâr ediyorum.” derseniz, size söyleyecek sözümüz olmaz.
Eğer mucizeye inanan fakat Hz Muhammed S.av i inkar eden semavi dinlere mensup bir Yahudi veya Hıristiyan ise onun inanmama gibi bir durumu hiç olamaz. Zira onlara
Siz Hz. İsa’nın Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu nereden biliyorsunuz? Yani nereden biliyorsun ki, o zat -hâşâ- yalancı ve hilekâr değildir?
Bu soruya karşı şu cevabı vereceklerdir: Onun Allah tarafından gönderildiğini biliyorum; çünkü o zat mucizeler göstermiştir. Mesela: Duasıyla ölüleri diriltmiş, hastaları iyileştirmiş, çamurdan yaptığı kuş heykeline üflemiş ve kuş canlanarak uçmuştur. Ve bunlar gibi daha birçok mucizeler göstermiştir.
Bizde bu cevaba karşı şöyle deriz: O hâlde siz tevatüre, yani içinde yalan ihtimali olmayan ve kuvvetli bir cemaat tarafından nakledilen haberlere inanıyorsunuz. Zira biraz önce saydığın, Hz. İsa’dan zuhur eden mucizeleri görmediniz ve o mucizelere bizzat şahit olmadınız, ama bu mucizelere inanıyorsunuz. Demek siz tevatür kuvvetindeki haberleri kabul ediyorsunuz.
Öyleyse Hz. Muhammed’in peygamberliğine de inanmak zorundasınız. Zira Hz. Muhammed’in elinde gözüken mucizeler de bize tevatür yolu ile gelmiştir. Madem tevatüre inanıyorsunuz, o hâlde bu haberlere de inanmak zorundasın. Yok, eğer “Ben tevatüre inanmam.” derseniz, o hâlde iman ettiğiniz Hz. İsa’nın mucizeleri hakkında söyleyecek hiçbir sözünüz olamaz. Çünkü siz onun hiçbir mucizesini gözünüzle görmediniz ve mucizeleri esnasında Hz. İsa’nın yanında değildiniz.
O hâlde yol ikidir:
Ya tevatürü inkâr eder ve “Gözümle görmediğime inanmam, bu haberler uydurmadır.” dersiniz. Bu durumda Hz. İsa’yı da inkâr etmeniz gerekir.
Ya da tevatürü delil kabul eder ve bu kabulün neticesi olarak Hz. İsa’nın mucizelerine inandığın gibi, Hz. Muhammed’in mucizelerini de inanırsınız.
Üçüncü bir yol olan; tevatürü Hz. İsa hakkında kabul etmek, Hz. Muhammed hakkında ise kabul etmemek, ancak kişinin kendisiyle çelişmesidir ki, bu insaf ve vicdan ile tarif edilemez. Bu durumda kendi peygamberinin mucizeleri için de söyleyecek bir sözünüz olmaz. Yani kendi peygamberinizin peygamberliğini de ispat edemezsiniz.
Hem geçmiş peygamberlerde peygamberliğe esas tutulan ne kadar mucize var ise Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm da daha mükemmeli, daha yükseği bulunmakta olduğu inkar edilemeyecek bir hakikattir.
Yani mucizeyi Hz. İsa, Hz. Musa ve diğer peygamberler hakkında kabul etmek ama o Allahın izniyle o mucizelerden daha üstününü gösteren Hz. Muhammed sav i inkar etmek insaf ehlinin gösteremeyeceği bir tavırdır.
Biz mucize delilini burada tamamlıyoruz. Peygamberimizin binden fazla mucizesini öğrenmek isteyenleri ilgili tarih ve siyer kitaplarına havale ediyor, bilhassa Bediüzzaman hazretlerinin 19. Mektup isimli eserini tavsiye ediyoruz.