14- Büyük bir devleti kısa zamanda teşekkül ettirmesi
Bu delilin odak noktası, Hz. Muhammed (s.a.v)’in kurmuş olduğu devlettir. Şimdi size iki genel kural söyleyeceğiz.
1- Bir devletin teşekkülü ve büyümesi son derece yavaştır. Adeta insanın doğup büyümesine benzer. Çok uzun zaman emekler, sonra ayağa kalkar durur, sonra yavaş yavaş yürür, sonra adımları hızlanır, sonra da koşar gider.
2- Yeni teşekkül eden bir devletin büyük devletlere galip gelmesi için büyüyüp güçlenmesi gerekir, bu da, çok zaman gerektirir.
Peki, siz bir zat görseniz, bu kuralları ayaklarının altına almış çiğniyor… Bir devlet kurmuş ve kurduğu bu devlet kısa bir zamanda büyüyerek bütün dünyaya meydan okumuş, büyük devletleri kendisine itaat ettirmiş… Böyle bir zatı görseydiniz ne derdiniz?
Herhalde ona hayretle bakar ve onun harikulade bir zat olduğunu söylerdiniz. Çünkü ancak çok özel bir insan bu dediğimizi yapabilir. Herkese nasip olmaz…
Şimdi Hz. Muhammed (sav) e bakalım. Kurmuş olduğu devlet 10 yıl içerisinde tüm Arap yarımadasını kapsarken. Raşid halifeler devrinde daha da büyümüş. Emeviler zamanında ise batıda Afrika’nın kuzeyinden ispanyaya ve doğuda Afganistan’a kadar ulaşmıştır. Bir devletin teşekkülü ve büyümesi son derece yavaştır demiştik. O bir kral veya hükümdar değildi. Tek başına başlamış olduğu davasında kendi öz yurdu olan Mekke’den çıkartılmış. Bir avuç Müslüman ile Medine’ye sığınmıştı. Büyük devletler ve imparatorluklar kuran krallar gibi mevcut bir devletin ve gücün arkasında ilerlememişti. İşte tarihte görülmemiş bir şekilde Allah’ın yardımıyla kısa bir zamanda büyük bir devleti teşekkül ettirmesi ve o devletin yine kısa bir zamanda büyük ve köklü devletlere galip gelmesi onun risaletinin delillerindendir.
Şimdi bakınız, size Hz. Muhammed (sav)’in 10 yılda oluşturduğu devletten bahsedeceğiz. Bu zat peygamberliğinin 13 yılını Mekke’de, insanları Allah’a imana davet etmekle geçirdi. Daha sonra Mekke’deki baskılar çoğalınca Medine’ye hicret etti ve 10 yılını da Medine’de geçirdi. Şimdi size bu 10 senenin yıl yıl çetelesini sunacağız. Dikkatle dinleyiniz:
Hicretin 1. yılında Medine’de “Medine Şehir Devleti’ni kurdu. Bu devletle, Medine ile Kızıldeniz arasındaki bölgede yaşayan kabilelerle dostluk alanı oluşturdu. Özellikle Cuheyne kabilesiyle…
Hicretin 2. yılında Benu Damralılarla yapılan savunma anlaşmaları sonucunda bu ilişkiler Medine’nin güney ve güneybatı bölgelerine doğru pekiştirilerek yayıldı. Aynı yıl Medine’nin doğusunda Suleym ve Gatafanlıların arazisi üzerindeki Karkaratu’l-Küdr üzerine kendi komutasında bir sefer düzenledi.
Hicretin 3. yılında Medine’nin doğusundaki Necd bölgesinde, Zatu’r-Rika’ya, Karade’ye ve çevresine birçok askeri seferler düzenledi.
Hicretin 4. yılında daha da doğuda, Necd’deki Feyd bölgesine kadar birçok sefer düzenlendi.
Hicretin 5. yılında Arabistan’ın en kuzey taraflarındaki Dûmetu’l-Cendel bölgesine ve güneyde, Mekke’ye fazla uzak sayılmayan Mureysi bölgesindeki Benu Müstalikler üzerine birer sefer düzenledi. Bu kabilelerin de Müslüman olmasıyla İslam ülkesi Mekke sınırlarına kadar genişlemiş oldu.
Hicretin 6. yılında Medine’nin doğusundaki Necd bölgesine birçok sefer düzenlendi. Ayrıca, Mekke’nin hemen yakınlarındaki Usfan’a ve Kura’l-Gamim’e de birer sefer düzenlendi.
Hicretin 7. yılında Medine’nin kuzeyinde uzanan Hayber, Vadi’l-Kurâ ve Fedek düzlükleri de İslam topraklarına dahil edildi. Necd üzerine daha birçok askerî sefer düzenlendi. Yarımadanın doğu ve güneydoğusunda uzanan Bahreyn ve Umman bölgeleri de İslam Devletine bağlandı.
Hicretin 8. yılında Mekke ve daha güneyde, Kızıldeniz kıyıları üzerinde bulunan Tihame fethedilerek, aralarında Mute ve Zat Atlah gibi şehirlerin de bulunduğu Filistin topraklarına birçok askerî seferler düzenlendi.
Hicretin 9. yılında Yarımadanın güney bölgelerinde bulunan Yemen ile kuzeyde Dûmetu’l-Cendel’den Filistin’e kadar uzanan topraklardaki Makna, Eyle, Cerba, Ezruh vb. şehirler ülke sınırlarına katıldı. Bu yıl, “Âmu’l-vüfûd” (Elçiler Yılı) adıyla ün kazandı. Hz. Muhammed (s.a.v) o yıl Arabistan’ın her yöresinden gelen heyetleri ayrı ayrı huzuruna kabul etti. Irak’ın güneyi ile Filistin’deki bazı bölgelerin fethedilerek itaat altına alınmasıyla, Yarımada’nın fetih ve itaat altına alınma işlemi tamamlanmış oldu.
Hicretin 10. yılında Yemen’den Aden’e kadar uzanan bazı dağlık bölgeler tamamen ve kesin bir biçimde itaat altına alındı. Hz. Muhammed (sav), Mekke’ye yaptığı Veda Haccı sırasında, Arabistan’ın çeşitli bölgelerinden gelmiş 120.000’i aşkın Müslümana hitap etti. Hicretin 11. yılının üçüncü ayında Hz. Muhammed (sav) bu fani dünyadan göç ederek Refîk-i A’lâ’ya kavuştu.
Şimdi şu noktaya dikkat ediniz: Arabistan Yarımadası 3 milyon km2 lik bir yüzölçümüne sahiptir. Hz. Muhammed s.a.v.’in gerçekleştirdiği fetih hareketinin 10 yıllık bir süre içinde tamamlandığı nazara alındığında, günde ortalama 821 km2 lik bir toprağı fethettiği anlaşılmaktadır. Evet, bu zat günde yaklaşık 821 km2 lik bir toprağı fethetmiş ve bu toprakları İslam Devleti’nin sınırlarına dâhil etmiştir.
Acaba, şu âlemde böyle büyük bir başarıya imza atan başka birisi var mıdır? Belki aklınıza diğer büyük krallar ve hükümdarlar gelebilir. Fakat gözden kaçmaması gereken en mühim nokta şudur. Hz. Muhammed’ sav Kral ve hükümdar değildi ve var olan bir devletin başına geçip hazır bir güç ile fetihler yapmadı. Kral ve hükümdar olmadığı halde kim bu kadar kısa bir zamanda böyle büyük fetihler yapmış ve günde yaklaşık 821 km2 lik bir toprağı ülkesinin sınırlarına dâhil etmiştir? Tarihte bunu yapabilen, Hz. Muhammed (sav)’den başka bir zat gösterebilir misiniz? Bir devletin teşekkülü ve büyümesi son derece yavaşken nasıl olur da Kral ve hükümdar olmadığı halde kurduğu devlet hızla büyüyüp kemal buldu?
Şu noktayı da gözden kaçırmamak gerekir. Devlet kurmak sadece toprak genişletmek değildir. Hz. Muhammed (s.a.v) sadece ülkeleri fethetmemiş aynı zamanda gönülleri fethederek gittiği her yere İslam’ın yüce adaletini ve yüksek ahlakını götürmüştür. Bu sebeptendir ki kurduğu devlet kendisinin vefatıyla yıkılmamış bilakis Kur’an’a tabi olmakla daha da büyümüş ve yükselmiştir.
Bir devletin çok kısa bir zaman içinde kurulup, sonra büyük devletlere galip gelerek, dünyaya hükmedecek bir vaziyete gelmesi, tedricîdir. Zamana bağlıdır. Tabiat ve adetullah noktasından mümkün değildir.
Öyleyse bu devletin kurucusu, ancak ve ancak harikulade özelliklere sahip ve Allah’ın yardımı daima üzerinde olan bir Peygamber olabilir. Çünkü maddeten ve manen hakim, hem de gayet büyük bir devletin kısa zamanda teşekkülü hem de geçmiş kuvvetli devletlere galip gelmesi adetullahın pek üstünde harikulade bir haldir.
Hz. Muhammed (s.a.v)’in Asr-ı saadette kurmuş olduğu İslam devletinin kısa bir müddet içinde büyümesi ve zamanın iki büyük gücü olan Sâsâni ve Bizans imparatorluklarına galip gelmesi bir mucize olup onun hakkaniyetini ispat etmektedir.
Bu anlattıklarımızı belki hiç duymadınız ve bilmiyorsunuz. Zaten O’nu inkâr edenlerin ortak noktası, bilmemeleridir. O’nun hakkında biraz araştırma yapsalar ve bu zatı biraz tanısalardı, O’nun hakkındaki zanlarından hemen vazgeçeceklerdi. Bakınız, O’nu biraz araştırmış bilim adamları, O’nun bu özelliğine nasıl dikkat çekiyorlar:
Fransız yazar ve şair Lamartine, Hz. Muhammed sav hakkında şöyle diyor: Düşünür, hatip, arkadaş, kanun koyucu, mücadeleci, fikirleri fetheden, rasyonel inançları onaran, resimlere ve putlara tapmaya son veren, yirmi tane dünyevi devletin kurucusu olan ve bir tane manevi devlet kuran, işte bu Muhammed’dir. Bir insanın büyüklüğünü tespit edebilmek için kullanılan bütün kıstaslara göre, Muhammed’den daha büyük birisinin olabileceğini hiç düşünebilir miyiz?
Yine İskoç asıllı büyük tarihçi W. Thomas Carlyle şöyle diyor: Bir insan, tek başına, yirmi seneden az bir zaman içinde, nasıl olur da birbirleri ile savaşan kabileleri ve Yörük olarak gezen bedevileri, kuvvetli ve çağdaş bir topluluğa kenetleyebilir?
Bakınız, bunlar biraz araştırmışlar ve Hz. Muhammed sav’in kısa zamanda teşekkül ettirdiği devletin büyüklüğü karşısında hayrete düşmüşler. Ve bunun tarihte emsalinin olmadığını beyan etmişlerdir.
Şimdi siz, bu zat hakkında sadece “zeki” deyip geçecek misiniz? O Allah’ın peygamberi olmasaydı, tek başına bu büyük icraatı yapabilir ve günde 821 km2 lik bir toprağı fethedebilir miydi?
Unutmayınız ki, başta iki kuralı kabul etmiştiniz: 1- Bir devletin teşekkülü ve büyümesi son derece yavaştır. 2- Yeni teşekkül eden bir devletin büyük devletlere galip gelmesi aşama aşamadır, çok zaman gerektirir.
Bakınız, Hz. Muhammed (sav) bu kuralları ezmiş geçmiş. Yaşadığı her bir gün 821 km2 lik bir toprağı fethetmiş.
Evet, yeni teşekkül eden bir devletin, bir milletin ruhuna kadar nüfuz eden eski bir devlete galip gelmesi, zamana bağlıdır. Acaba, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın, kısa bir zamanda teşkil ettiği bir devletle dünyanın büyük devletlerine galebe edip maddî-manevi hâkimiyetini muhafaza ve devam ettiren, onun harikuladeliği değil midir?