8. “Bu bir dağdır ki bizi sever ve biz de onu severiz.” hadisinin izahı
Bu dersimizde şu hadis-i şerifin izahını yapacağız:
Enes b. Malik Hazretleri diyor ki: Resulullah (a.s.m.) Uhud Dağı’nı görünce şöyle buyurdular:
هَذَا جَبَلٌ يُحِبُّنَا ونُحِبُّهُ
Bu bir dağdır ki bizi sever, biz de onu severiz. (Buhârî, 7333)
Bu hadis-i şerifte, Peygamberimizin ve Müslümanların Uhud Dağı’nı sevdiği, Uhud’un da Peygamberimizi ve Müslümanları sevdiği beyan buyrulmuş. Hadis inkârcıları bu hadise itiraz edip diyorlar ki:
— Bu hadis nasıl sahih olabilir? Bir dağ insanı nasıl sevebilir?
Şimdi hadis-i şerifin izahını yapalım. Yapalım da bu hadis inkârcıları bir dağın insanı nasıl sevebileceğini anlasın!
Hadis âlimleri hadis-i şerifte geçen “Uhud Dağı’nı sevmek” ve “Uhud Dağı tarafından sevilmek” ifadeleri hakkında iki farklı izah yapmışlardır:
Birinci izah şudur: Hadis-i şerifteki ifade hakikattir, mecaz değildir. Peygamberimiz (a.s.m)’ın sevdiği ve kendisi tarafından sevildiği Uhud Dağı’nın bizzat kendisidir.
Bu görüşe göre, Allahu Teâlâ Uhud Dağı’na ilham eder ve Uhud Dağı bu ilham sayesinde Peygamberimiz (a.s.m.)’ı ve Müslümanları sever.
Bu, akıldan uzak görülecek bir şey değildir. Nitekim Peygamberimiz (a.s.m.) yeni bir minber yaptırdığında, daha önce üzerinde hutbe okudukları hurma ağacı bu ayrılık sebebiyle inlemiş ve inlemesini herkes işitmiştir.
Yine Kur’an-ı Kerim’de “taşların Allah korkusuyla yuvarlandığından” (Bakara 74) bahsedilir. Ehl-i sünnet âlimleri, taşların Allah korkusuyla yuvarlanması hakkında şöyle der:
— Allah taşa ilham eder ve bu ilhamın neticesinde taş Allah’tan korkarak yuvarlanır.
Yine Kur’an-ı Kerim’de “dağların Dâvûd (a.s.) ile birlikte zikrettiği” (Sad 18) belirtilir. Dağların zikretmesi Allah’ın ilhamıyla vaki olan bir şeydir.
Demek, cansız bir eşya kendisine yapılan ilhamla korkabilir veya zikreden bir zâkir olabilir. Bunun örnekleri çoktur. Biz meseleyi uzatmamak için kısa kesiyoruz.
Uhud Dağı’nın Peygamberimiz (a.s.m.)’ı ve Müslümanları sevmesi de bundan farklı bir şey değildir. Allahu Teâlâ Uhud dağına ilham eder. Uhud dağı da bu ilhamla Müslümanları sever.
Bu görüş, âlimlerin çoğunluğunu ifade eden cumhurun görüşüdür. Âlimlerin ekserisi hadisin manasını hakikate hamletmişler ve Uhud Dağı’nın Allah’ın ilhamı neticesinde hakiki bir sevgiye mazhar olduğunu söylemişler.
Hadisin ikinci izahı da şudur: Bir kısım âlimler, “Uhud’u sevmek” ve “Uhud tarafından sevilmek” ifadelerini, Medine halkını sevmek ve onlar tarafından sevilmek olarak izah etmişler. Burada Medine “Uhud” olarak isimlendirilmiştir.
Bu ifade tarzının Kur’an’da misaller çoktur. Mesela وَسْئَلِ الْقَرْيَةَ “Kasabaya sor.” (Yusuf 82) denilir. Bu ayette, “Kasabaya sor.” emriyle kasabanın kendisi değil, kasaba halkı kastedilmiş ve ayetin manası, “Kasaba halkına sor.” şeklinde kabul edilmiştir.
Aynen bunun gibi, Uhud’u sevmek ve Uhud tarafından sevilmekle de Medine halkını sevmek ve onlar tarafından sevilmek kastedilmiştir. Bu, hadisin ikinci izahıdır.
— Peki, bu iki izahtan hangisini kabul edeceğiz?
Biz şunu yapacağız: Hadisin manası hakkındaki bu iki izahı bilecek ve sonra diyeceğiz ki: Allah’ın Resulü (a.s.m.) hangi manayı kastetmişse ben o manaya iman ettim, kabul ettim, tasdik ettim. En iyisini Allah bilir.
Ya da şunu yapacağız: Bu iki izahtan hangisi aklımıza daha çok yatıyorsa, kalbimiz hangisini daha kolay kabul ediyorsa onu kabul edeceğiz. Bu kabulde sonra da -diğer izaha ilişmeyip- şöyle diyeceğiz: Ben bu izahı kabul ediyorum ama diğerini de reddetmiyorum. Allah hangi manadan razı ise gönlümü o manaya çevirsin.
Müşkil hadislere bakışımız işte bu olmalı.