3. Allah rahmetini nasıl yüze bölüp bir parçasını dünyaya indirdi?
Peygamberimiz (a.s.m.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuş:
— Allah rahmetini yüz parçaya böldü. Bundan doksan dokuz parçayı kendine ayırdı. Yeryüzüne geri kalan bir cüzü indirdi. (Buhârî, Edeb 19, Rikak 19; Müslim, 17, (2752); Tirmizî, Da’avat 107-108 (3535-3536))
Bu hadis-i şerife karşı hadis inkârcıları diyor ki:
— Allah’ın rahmeti sonsuzdur. Sonsuz bir şeyin yüze bölünmesi mümkün değildir. Bu da ispat eder ki bu hadis uydurmadır.
İşte onlar böyle diyorlar. Onların âdeti anlayamadıkları her hadise uydurma demeleridir. Şimdi bu hadisin manasını izah edelim. Edelim de hem hadisin manasını öğrenelim hem de bu hadis inkârcılarının ne kadar cahil olduğu görelim:
Bir kısım hadis âlimleri hadisi şöyle izah demiş:
— Allah’ın rahmeti zatî bir sıfat olup, bölünmez ve parçalanıp cüzlere ayrılmaz. Bu sebeple, hadiste geçen “rahmetin yüz parçaya bölünmesi” ifadesi mecaz bir ifadedir. Burada hakiki bir bölünme yoktur. “Yüz” çokluktan, “bir” ise azlıktan kinayedir.
Buna göre, hadisin manası şudur: “Allah’ın kıyamet günü kullarına rahmetle muamelesi dünyadaki rahmetle muamelesine kıyasla çok daha fazladır.” İşte bu fazlalığa 99 kat denilerek işaret edilmiştir.
Mezkûr hadis-i şerifi bir kısım hadis âlimleri de şöyle izah etmiş:
Allah’ın rahmeti iki çeşittir:
1. Allah’ın zatî sıfatı olan rahmet. Bu rahmet bölünmez ve cüzlere ayrılmaz. Zira bu rahmet sıfatı sonsuzdur ve nihayetsizdir. Sonsuz bir şeyin bölünmesi de mümkün değildir.
2. Fiilî sıfatı olan rahmet. Bu rahmet mahlukatta tecelli eden rahmettir. Yani Allahu Teâlâ’nın zatî olan rahmet sıfatıyla mahlukatına merhamet göstermesidir. Mahlukatın sayısı sınırlı olduğu için, fiilî sıfat olan rahmette de bir sınır vardır. Bu rahmet cüzlere ayrılabilir ve bölünebilir. İşte hadiste işaret edilen rahmet bu rahmettir.
Meseleyi biraz daha açalım. Mesela bir kelebeği düşünelim:
– Kelebeğe kanat takmak rahmetin bir tecellisidir.
– Göz vermek rahmetin bir tecellisidir.
– Anten takmak rahmetin bir tecellisidir.
– Ona uçmayı öğretmek rahmetin bir tecellisidir…
Kelebeğin üzerinde saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok rahmet tecellisi vardır.
Şimdi, bu âlemin başlangıcından kıyamete kadar yaratılmış ve yaratılacak olan bütün kelebekleri hayalen bir araya toplayın. Sonra sinekleri toplayın, böcekleri toplayın; hayvanları, bitkileri, insanları toplayın; yaratılmış her mahluku hayalen bir araya getirin…
Bu varlıkların adedi rakamlarla ifade edilemez. Onlardaki rahmet tecellisi ise onların binler katıdır. Zira her bir varlıkta rahmetin binler tecellisi vardır.
Evet, bu varlıkların sayısını ve onlarda tecelli eden rahmetin sayısını ihata edemiyoruz.
— Ancak bu varlıklar sonlu mudur?
Evet, sonludur. Yani biz bilmesek de bir sayısı var. Varlıkların bir sayısı ve sonu olduğuna göre, onlarda tecelli eden rahmetin de bir sayısı ve sonu vardır. İşte tecelli eden bu rahmet, Allah’ın zatî sıfatı olan rahmet değil, fiilî sıfatı olan rahmettir. Bu rahmetin bir sonu vardır. Varlıklardaki tecellisi neyse sonu odur.
İşte bütün bu rahmet tecellilerini 1 kabul etsek, ahirette bunun 99 katı vardır. Hadiste işaret edilen mana budur.
Demek, bu âlimler hadisi mecaza hamletmemiş ve manayı hakiki kabul etmiştir. Rahmeti de fiilî sıfat olan rahmetle izah etmişlerdir.
Mezkûr hadisin izahı hakkındaki üçüncü görüş İmam Kurtubî Hazretlerine aittir. O der ki:
— Allahu Teâlâ’nın, kullarına vereceği nimetlerinin yüz çeşidi vardır. Hadis-i şerifteki “yüz rahmet” ifadesiyle bu yüz çeşide işaret edilmiştir. Allahu Teâlâ yeryüzüne bunlardan sadece tek bir çeşidini indirmiştir. Cenab-ı Hak geri kalan nimetlerini mümin kullarına cennette ihsan edecek ve yüze tamamlayacaktır. Bu 99 nimet müminlere hastır.
Meseleyi biraz daha açalım: Allahu Teâlâ yeryüzünü bir sofra yapmış; bildiğimiz ve bilmediğimiz milyonlarca nimetiyle bu sofrayı donatmıştır. İşte bu sofradaki bütün nimetler 1 çeşittir.
Evet, yeryüzünde binlerce farklı çeşit nimet var. Ancak bütün bu çeşitler 1 çeşit kabul edilmiş. Cennette ise 99 çeşit daha vardır.
Buna göre, hadisteki “yüz rahmet”ten murad 100 çeşit nimettir. Dünya bütün nimetleriyle sadece bir çeşittir.
Âlimler bu farklı izahları yapar ve sonra derler ki:
— En doğrusunu Allah bilir. Hadisten murad olan mana neyse biz ona iman ettik ve tasdik ettik.
İşte ilim budur. İlim, anlayamadığını inkâr etmek değil, o kelamın manası üzerinde tefekkür ederek hakkı bulmaya çalışmak, daha sonra da işin hakikatini Allah’ın ilmine havale etmektir. Hakiki âlimler bunu yapmış; şimdiki cahiller ise ne duysa inkâr etmiş.