9. “Kişi sevdiği ile beraberdir.” hadisinin izahı
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuş:
اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ Kişi sevdiği ile beraberdir. (Tarih-i Müsned, 13388; Ebû Dâvûd, 5127)
İbni Hacer Hazretlerinin beyanına göre, bu hadis-i şerifi yirmi kadar sahabe nakletmiştir.
Buna rağmen hadis inkârcıları bu hadise ilişerek diyorlar ki:
— Kişi ahirette sevdiği ile nasıl beraber olur? Mesela diyelim ki basit bir adam Peygamberimiz (a.s.m.) sevdi. Bu durumda, onunla beraber olabilmesi için Peygamberimizin yanında olması gerekir. Hâlbuki Peygamberimizin cennetteki makamı nerede, o kişinin makamı nerede? Eğer herkes sevdiği ile beraber olacaksa cennette derecenin olmaması gerekir. Herkes Peygamberimizi sevdiğine göre, herkesin o makamda bulunması lazım gelir. Bu ise muhaldir. Bu da ispat eder ki bu hadis sahih değildir.
İşte onlar böyle diyorlar. Hep diyoruz ya, hem bilmiyorlar hem de bir bilene sorup öğrenmiyorlar. Şimdi biz bu meselenin izahını Üstad Bediüzzaman Hazretlerine soralım, ondan öğrenelim; Üstad Hazretlerinin 28. Söz isimli eserinden iktibas ederek meseleyi izah edelim:
Gayet güzel ve şaşaalı bir bağda olduğumuzu farz ediyoruz… Son derece zengin bir zat burayı öyle bir şekilde tanzim etmiş ki içinde her nimet bulunur ve her duygu burada tatmin edilir…
– Mesela öyle sofralar kurmuş ki o sofralarda yok yok. Tat alma duyusunu tatmin edecek her lezzetli nimet bu sofralarda bulunur.
– Bu yeri öyle sanatlı eserlerle donatmış ki görme duyusunun hoşuna gidecek bütün güzellikler burada bulunur.
– Burada öyle güzel sesler var ki işitme duyusu her yönüyle burada tatmin olur.
– Burada öyle güzel kokular var ki koklama duyusu burada mest olur.
– Burada öyle manzaralar var ki hayal kuvveti acayip keyif alır.
Bunlar gibi, bütün zahirî ve bâtıni duyular burada lezzetlenir, keyif alır, tatmin olur…
Şimdi buraya iki dost girdi. Aynı sofraya oturdular…
Ancak birisinin tat alma duyusu pek az gelişmiş. Gözü de az görüyor. Burnu kokuların farkını fark edemiyor. Garip sanatlardan da pek anlamıyor, antika şeyleri bilmiyor… İşte bu kişi o gezinti yerinin güzelliklerinin, oradaki lezzetlerin ve nimetlerin ancak binde birinden istifade edebilir.
Arkadaşı olan diğer kişinin ise bütün zahirî ve bâtıni duyuları; akıl, kalp, his ve latifeleri o derece gelişmiş, o mertebe inkişaf etmiş ve o kadar mükemmel ki o gezinti yerindeki bütün incelikleri, güzellikleri, letâifi ve garip sanatları hissedip zevk ediyor. Birinci kişinin o yerden aldığı lezzet bir iken, bunun aldığı lezzet bin oluyor.
İşte iki arkadaş omuz omza, aynı yerde, aynı sofrada otururlar. Fakat lezzetleri ve keyifleri birbirinden farklıdır.
Meseleyi biraz daha somutlaştıralım: Mesela mesleği gurmelik olan kişiler var. Bu kişilerin lezzet alma duyusu o kadar gelişmiş ki bir lokmayı ağızlarına attıklarında yemekte kullanılan bütün maddeleri sayabiliyorlar. Aynı lokmayı biz ağzımıza attığımızda bu lezzetlerin hiçbirinin farkına varamıyoruz.
Şimdi, böyle bir kişiyle aynı sofrada olsak ve aynı yemeğe kaşık uzatsak, bizim o yemekten aldığımız lezzet bir ise onun aldığı lezzet ondur, yüzdür.
Yine mesleği koklamak olan insanlar var. Tek yaptıkları iş, parfüm firmalarının yeni ürünlerini koklamak. Bu kişilerin koku alma duyusu öyle gelişmiş ki kokunun en derinine nüfuz edip, bizlerin alamadığı kokuları hissedebiliyorlar.
Şimdi, böyle bir kişiyle aynı kokuyu koklasak, bizim o kokudan aldığımız lezzet bir ise onun aldığı lezzet yüzdür, bindir.
Yine bazı kişilerde sanata karşı büyük bir ilgi, bir bilgi birikimi ve sanatı seyretmekle keyif alma duygusu vardır. Böyle bir kişiyi Ayasofya Camii’ne soksanız, bir duvarını akşama kadar seyreder de doymaz. Hâlbuki biz o duvara beş dakika baksak sıkılırız.
Demek, aynı şeyi yemekle, aynı şeyi koklamakla, aynı mekânda bulunmakla aynı keyif alınmıyor, aynı lezzet hissedilmiyor.
Aynen bunun gibi, cennette dost dostuyla beraber iken, bir bedevi bir peygamberin yanında iken, her birisi kendi derecesine göre Allah’ın nimetlerinden hisselerini alırlar. Yan yana olmak demek, aynı keyfi sürmek ve aynı lezzeti almak demek değildir. Herkes dünyadaki ameline ve cennetteki derecesine göre bir lezzet alır.
Ayrıca Üstad Hazretlerinin ifadesiyle, cennet öyle bir mekândır ki kişilerin bulundukları cennetler farklı farklı olsa da bu farklılık beraber olmalarına mâni olmaz. Çünkü cennetin sekiz tabakası olup bunlar birbirinin üstündedir; hepsinin çatısı da Arş-ı Azam’dır.
Nasıl ki koni şeklindeki bir dağın etrafında, birbiri içinde, birbirinden yüksek, temelinden zirvesine kadar surlu mekânlar bulunsa; o mekânlar birbirinin üstündedir fakat birbirinin güneşi görmelerine mâni olmaz; içlerinden geçilebilir ve birbirine bakar.
İşte cennet de böyledir. En alt cennette olan bir mümin üstteki cennetleri geçerek Peygamberimiz (a.s.m.)’a misafir olabilir. Onun sofrasına oturup, onunla sohbet edebilir.
Allahu Teâlâ bizlere de oturmayı ve sohbet etmeyi nasip etsin. Âmin.