Musibetlerin kader açısından bazı hikmetleri
Hayatın çeşitli safhalarında insanların maruz kaldığı bela ve musibetlerin altında, insan idrakinin kavramaktan âciz kaldığı birçok hikmetler gizlidir.
Nitekim Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’in’de şöyle buyurmaktadır:
“Sizin için hayırlı olduğu hâlde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için kötü olduğu hâlde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, hâlbuki siz bilmezsiniz.” (Bakara: 216)
Bela ve musibetlerin takdirinde kader hakiki sebeplere bakar ki, bu meseleyi daha önce izah etmiştik. Hakiki sebeplerin arkasında da rahmet, adalet ve inayet gizlidir. Bu makamda söz konusu hakiki sebeplerden beş tanesine kısaca işaret edeceğiz:
1- Bazı musibetler, kulların geçmişteki hatalarının neticesidir. Bu musibetler tamamen insanların ihmallerinden, hata ve kusurlarından doğmaktadır. Gerekli tedbirleri almayan insanın hastalanması, tartıda hile yapan bir toplumun kuraklık ile cezalandırılması gibi… Musibetlerin bu sebebi Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir:
“İnsanların bizzat kendi işledikleri günahlar yüzünden karada ve denizde fesat meydana geldi. Allah işledikleri günahların bir kısmının cezasını dünyada onlara tattırır ki, belki tuttukları kötü yoldan dönerler.” (Rum :41)
“Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz günahlar yüzündendir. Bununla beraber Allah çoğunu da affeder.” (Şura :30)
2- Bir kısım musibetler, gelecek belaları def eder veya onların şiddetlerini kırar. Büyük musibetlerin önüne set olan bu gibi musibetler, gerçekte Cenab-ı Hakk’ın bir ihsanıdır.
Musibetlerin bu sebebi de Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “En büyük azaptan önce, onlara mutlaka en yakın azaptan tattıracağız; olur ki imana dönerler.” (Secde: 21)
3- Musibetler, hayatı yeknesaklıktan kurtarmakla nimetlerin takdirine vesile olurlar.
Zira “Her şey zıddıyla bilinir.” kaidesiyle; sıcak olmasa soğuk, gece olmasa gündüz, açlık olmasa tokluk bilinemezdi. Aynen bunlar gibi, hayat devamlı rahat ve sefa ile geçseydi, o zaman, bu rahat ve sefa nimeti de bilinemezdi. Hasta olmayan, sağlık nimetini, fakir olmayan, zenginlik devletini, depremde evi yıkılarak evsiz kalmayan, evinin kıymetini hakkıyla takdir edemez. İşte musibetler bu açıdan da kişiye, elindeki nimetlerin kıymetini bildiren bir mihenk taşıdır. Yani musibetler; sıhhatin ve diğer nimetlerin önemini ve kıymetini insana fiilen ders veren mürşitlerdir.
Aynı zamanda musibetler insanı manen ve madden kemale ulaştırır. Hayat şartlarına karşı mukavemetini ve sabır kuvvetini geliştirir. Musibetlerin bu ciheti de Cenab-ı Hakk’ın bir ihsanıdır.
4- Bu dünya bir imtihan yeridir. İmtihanın bir ciheti de, insanların ilahî takdire rıza ve teslimiyet derecelerinin ölçülmesidir. Bu ise ancak bela ve musibetlerle olabilir.
Peygamber Efendimiz’in şu hadisi bu manayı şöyle ifade etmektedir: “Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“Ben, bir Allah’ım ki, benden başka ibadete müstahak kimse yoktur. Muhammed (s.a.v.) benim Resul’ümdür. Bir kimse benim verdiğim hükümlere razı olur, belalarıma sabreder ve nimetlerime şükrederse onu sıdıklar defterine yazarım. Kıyamet günü sıddıklarla haşrederim. Ve bir kimse, benim verdiğim hükümleri beğenmez, belalarıma sabretmez ve nimetlerime de şükretmezse benim kapımdan başka kapı arasın!”
5- Musibetler, günahkâr bir müminin günahlarına kefaret olur. Halis kullarının da makamlarını yükseltir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu manaya şöyle işaret etmiştir:
“Mümine gelen her musibetle, hatta ayağına bir dikenin batmasıyla da, Allah onun hatalarını döker.”
Bir diken batmasının dahi, müminlerin günahlarından bir kısmını döktüğü dikkate alındığında, diğer hastalık ve musibetlerin ne kadar azim, rahmet ve inayetlere vesile olacağı elbette daha iyi anlaşılır.
Bizler bu makamda “musibetlerin ve hastalıkların insanlara niçin musallat oldukları” meselesinde bu kadar izah ile yetineceğiz. Eğer musibet ve hastalıklara, Allah’ın rahmetinin ve şefkatinin niçin ve nasıl müsaade ettiğini ve bu konunun bütün detaylarını öğrenmek isterseniz Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri’nin Mektubat isimli eserinden, 24. mektuba müracaat edebilirsiniz.
Son olarak şunu da ifade edelim ki: Her musibetin altında Erhamürrahimin olan Allah’ın inayetinin çok tatlı meyveleri bulunmaktadır. Bu sebeple bizler musibetlere karşı sabır ve şükürle mukabele etmek, âcizliğimizi ve zayıflığımızı düşünerek dergah-ı İlahiyyeye iltica etmek ile mükellefiz. Musibetleri rıza ile karşılamak, Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmanın en önemli bir vesilesidir. Bir kul o rızaya nail olma şerefine ererse, çektiği bütün meşakkatler ve uğradığı bütün musibetler hiç hükmünde kalır.