12- Kur’an’ın kime sorun dediğini mezhepsizler duymazdan geliyor!
11. Delil: “Bilmiyorsanız Ehl-i Zikre Sorun” – (Nahl 43)
“Ben mezhep tanımam!” diyen adam, aslında “Ben, nefsimi mezhep imamından üstün tutarım” demektir. Yani bildiğin ‘ben merkezli din anlayışı.’ Kur’an’ı keyfine göre yorumlamanın başka bir adıdır. Şimdi Kur’an ne diyor, gel bir bakalım…
فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ
“Eğer bilmiyorsanız, ehl-i zikre sorun.”
(Nahl, 43)
İşte bu ayet, Kur’an’ın mezhepsizlik hastalığına doğrudan verdiği reçetedir.
Allah, dini konularda:
- “Varsa kafana göre hüküm ver” demiyor,
- “Kendi iç sesini dinle” demiyor,
- “Her okuyan anlar” hiç demiyor…
“EHL-İ ZİKRE SORUN” diyor. Bu kadar net
Peki “zikir” ne demek? Kur’an’da “zikir” kelimesi, birçok ayette Kur’an-ı Kerim’in bizzat kendisi için kullanılmıştır:
- “İnsanlara açıklayasın diye sana zikri indirdik.” (Nahl 46)
- “Şüphesiz zikri biz indirdik, onu koruyacak da biziz.” (Hicr 9)
- “Ey kendisine zikir indirilen (Muhammed)” (Hicr 6)
Demek ki “zikir” = Kur’an
O hâlde “ehl-i zikir” = Kur’an’ın uzmanları, âlimleri, müfessirleri, müctehidleri demektir.
Şimdi sorumuz şu:
“Ehl-i zikir” kimdir? Yani dini meselelerde sorulması gereken gerçek âlim kimdir? Kur’an’dan hüküm çıkarma konusunda “ehil” kimse kimdir.
Cevap çok açık:
- İmam-ı Azam mı ehli zikir?
Yoksa henüz fatiha tefsirinde boğulan mezhepsiz biri mi? - İmam Şafi, İmam Malik, Ahmed bin Hanbel mi?
Yoksa internetten Arapça kelime kökü araştırıp içtihada kalkan modern müteşabihçiler mi? - İbn Abbas, İbn Mesud gibi sahabeler ve onların talebeleri olan müctehidler mi?
Yoksa 20 dakikada meal okuyup Kur’an’ı “bugünkü şartlara göre” açıklamaya yeltenen cesur cahiller mi? - 100.000 hadisi senediyle bilen muhaddisler mi?
Yoksa “Hadise gerek yok, sadece Kur’an yeter” diyerek hadisi çöpe atan kişi mi?
Cevabımız belli:
Ayette “sorun” denilen kişiler; Mezhep imamları ve onların çizgisinde yürüyen büyük müctehid âlimlerdir. Çünkü onlar:
- Kur’an’ı hem lafzen, hem manen, hem hikmetçe bilenlerdir.
- Onlar ayetin siyak-sibakını, nüzul sebebini, mücmelini, muhkemini, nâsih-mensuhunu, umum-hassını ayırabilen kişilerdir.
Mezhepsizler ne yapıyor?
Kur’an okuyor. Anlamaya çalışıyor. Kafasına göre yorum yapıyor. Ve sonra… “Ben de hüküm çıkarırım!” diyor. Ama Allah bu işin böyle yapılacağını söylemedi. Ayette: “Bilmiyorsanız zannınıza göre konuşun” değil, “Bilmiyorsanız ehl-i zikre sorun” deniyor.
O zaman mezhepsiz ne yapmış oluyor?
- Ayetin emrini çiğniyor.
- Ehl-i zikir yerine kendi nefsine danışıyor.
- Bilmiyor ama sormuyor.
- Sorsa da ehl-i olmayanlara soruyor.
- Ve bu şekilde ayeti uygulamayıp tersinden hareket ediyor.
- Gerçek şudur:
Her mesleğin bir ehli vardır:
- Elektrik işinde mühendise,
- Kalp ameliyatında cerraha,
- Arabada ustaya gidersin.
Ama konu din olunca herkes birden uzman kesilir!
Bu kadar hassas bir konuda ehl-i olmayanın sözüne güvenmek hem akılsızlıktır hem de tehlikelidir. Her meselede uzman arayan insanın, Kur’an gibi derin ve kapsamlı bir kitabı kendi başına anlayabileceğini zannetmesi gerçekten şaşılacak bir durumdur. Zira burada yapılan hata, kalp değil iman kaybı yaşatır.
Kapanış sorusu: Ey mezhepsiz! Madem ayet açık: “Bilmiyorsanız sorun”
Sen kime soruyorsun?
- Kur’an’a ruhunu adamış, ömrünü fıkıh ilmiyle geçirmiş mezhep imamlarına mı?
- Yoksa videolardan fetva üreten, kitabı referans almadan konuşanlara mı?
Sonuç:
- Bir meselede bilmiyorsan, öğrenmek için ehline sorarsın.
- Kur’an bunu emrediyor.
- O hâlde dinî meselelerde de mezhep imamları ve müctehid âlimler ehl-i zikir’dir.
Onlara sormayan, Kur’an’a uymamış olur. Uymayan da sapar.