Kader ve cüz-i iradeye iman niçin imanın şartlarından kabul edilmiştir?
İnsan, nefsi emmaresi sebebiyle, iyiliği ve güzelliği kendisinden bilirken, kusuru ve kabahati başkasına verir.
Mesela taşıdığı camı düşürüp kırdığında, sanki cam kendi fiiliyle kırılmamış gibi, “Cam kırıldı.” der. “Camı kırdım.” demez.
Ya da arabasıyla kaza yaptığında, “Araba çarptı, kaza oldu.” der, “Arabayı çarptım, kaza yaptım.” demez.
Bunlar gibi, ne zaman kendisinden kötü bir şey meydana gelse suçu başkasına atar. Hatta misallerimizde olduğu gibi, kendi başına hareket edemeyen cansız eşyalara bile isnad eder. Asla suçu üzerine almaz.
Hatta nefsin bu mertebesi, en çok, zayıf not alan öğrencilerde gözükür. Zayıf notları her zaman öğretmen verir, onlar asla almaz. Bununla birlikte eğer o kişiden güzel bir şeyler çıkarsa nefis o zaman, o güzelliğe hemen sahip çıkar, kendine mal eder. Kimseyle paylaşmaz.
Dersinden zayıf bir not aldığında “Öğretmen verdi.” diyen o öğrenci, geçer bir not aldığında asla “Öğretmen verdi.” demez, “Onu ben aldım, ben başardım.” der.
Ya da arabasıyla kaza yaptığında “Araba çarptı.” diyerek suçu arabaya atan kimse, ani bir refleksi ile kazadan kurtulduğunda “Araba kurtuldu.” demez, “Direksiyonu bir kırdım, kazadan kurtuldum.” der. Misalleri çoğaltmak mümkündür.
Sözün özü: İnsanın, iyiliklere ve güzelliklere sahip çıkarken, kötülükleri ve çirkinlikleri başkasına isnad etmesidir. İşte kader ve cüz-i iradeye iman, bu noktada insanın nefsi emmaresini terbiye eder. O kişi güzellikleri ile gururlandığında, kadere iman karşısına çıkar ve der ki:
“Haddini bil, bunlar senin kaderinde yazılmış, yapan sen değilsin! Bu güzellikleri sana kader taktı. Nasıl ki kuru bir üzüm salkımının, dalına takılmış olan üzümlere sahiplik iddiası batıldır. Zira o kuru dal, o leziz üzümlere sanatkâr olamaz. Belki o üzümler ona, rahmeti sonsuz Rabb’i tarafından takılan hediyelerdir. Aynen sen de, öyle kuru bir çubuksun! Sendeki bütün güzellikler de kaderin sana bahşettiği hediyelerdir.”
İşte kadere imandan bu dersi alan insan, kendindeki güzelliklerden dolayı böbürleneceğine şükür ve hamd etmeye başlar.
Eğer o insan, işlediği kötülükleri başkasına isnad ederse, bu seferde karşısına cüz-i iradeye iman çıkar ve der ki:
“Mesulsün ve mükellefsin, bu kötülük senin malındır! Çünkü onu sen istedin!”
İşte kadere iman, nefsi gururdan kurtarmak için; cüz-i iradeye iman ise kişiye mesuliyetini bildirmek için iman hakikatlerinin arasına girmişlerdir.