17- Kabir hayatını inkar edenlerin soruları- 4
A- Dördüncü sorum şu: Kabir hayatını inkâr edenler diyorlar ki: “Neml suresinin 80. ayetinde ve Rum suresinin 52. ayetinde: ‘Kuşkusuz sen ölülere işittiremezsin.’ buyrulmuş. Ölülerin bir şey işitmemesi, kabirde bir hayatın olmadığına delalet etmektedir. Zira hayatları olsaydı elbette işitirlerdi. Madem işitmiyorlar o hâlde kabir hayatı yoktur.” Onların bu sözlerine karşı ne dersin?
B- Önce “Sübhanallah!” derim, sonra da “Yahu bunlar Kur’an’ı hiç mi anlamıyorlar?” derim. Daha ne diyeyim! Acaba onlar, “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetinden şunu mu anlıyorlar: Peygamber Efendimiz kabirlere gidip ölülere İslam’ı tebliğ ediyor ve ölüleri imana çağırıyordu da Allah Teâlâ bu ayeti indirerek Peygamberimizi ölülere tebliğ etmekten men mi etti? Yani bu ayetin manası, “Ölülere tebliğ etme, onlar seni duymazlar.” demek midir?
Sen hiç Peygamber Efendimizin kabirlere giderek ölüleri İslam’a çağırdığını yani onlara, “Ey ölüler! Allah’a iman edin, namaz kılın, zekât verin…” gibi emirlerde bulunduğunu işittin mi? Eğer bu ayetteki “ölüler” ifadesini “kabirdeki ölüler” olarak anlarsan ayetin iniş sebebini de böyle bir olay olarak kabul etmelisin. Yani Peygamberimiz kabristandaki ölülere tebliğ etmeye çalışmış ve Allah da onların duymayacağını beyan ederek Peygamberimizi ölülere tebliğden men etmiştir. Yahu gerçekten ayetten bu manayı mı anlıyorlar! Onların bu inanılmaz ferasetsizliği karşısında benim de dilim tutuluyor! Ne diyeceğimi bilemiyorum!
A- Evet doğru ya! Peygamberimiz ölülere duyurmaya mı çalıştı ki, bu ayet onun için inmiş olsun? Zaten ölen kimseye perde açılıyor ve her şeyi ayan beyan görüyor. Daha ona anlatmaya ne hacet var?
B- Elbette. Ancak eğer bir isi, “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetindeki “ölüler” ifadesini “kabir ehli” olarak kabul ederse Peygamberimizin ölülere İslam’ı anlatmaya çalıştığı gibi bir hezeyanı da kabul etmek zorunda kalır. Hadi bu hezeyanı kabul etti diyelim. Rum suresindeki ayetin devamında, “Sen sağırlara duyuramazsın, körlere de gösteremezsin.” buyrulmuş. O zaman onlara göre bu ayetler de şu olay üzerine inmiştir: Peygamberim Efendimiz bir sağıra İslam’ı anlatmaya çalıştı ya da bir köre gör dedi. Allah da bu ayeti indirerek, “Sen sağırlara işittiremezsin, körlere gösteremezsin.” buyurdu. Yani ayetin manası bu mu?
A- Elbette bunlar olamaz. Peki, ayette geçen ölüler, sağırlar ve körler kimdir?
B- Bunlar mecaz ifadelerdir. Buradaki “ölüler” tabiriyle kalbi ve aklı ölmüş olanlar, “sağırlar” tabiriyle hakkı duymayanlar ve hakikate karşı sağır olanla r, “körler” tabiriyle de hakkı görmeyenler ve hakka karşı manen kör olanlar kastedilmiştir. Yok, eğer böyle kabul etmezsen o zaman, “Sağırlara işittirmezsin.” tabiriyle sağırların asla hidayet bulamayacağını; “Körlere gösteremezsin.” sözüyle de körlerin asla doğru yolu göremeyeceklerini kabul etmek zorunda kalırsın. İyi de bunu kabul ettiğinde hidayet üzere yaşayan işitme ve görme engelli müminleri nasıl izah edeceksin?
Mesela Hac suresinin 46. ayetini ele alalım. Bu ayette şöyle buyrulmuş:
“Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.”
Bu ayette, “Gözler kör olmaz.” deniliyor. Şimdi birisi şöyle dese: “Ayette ‘Gözler kör olmaz.’ denilmiş. Hâlbuki kör olan birçok göz var. Binlerce kör insan var. Demek, ayet yanılmış hâşâ!” Sen bu söze karşı ne dersin?
A- Ne diyeceğim, sadece gülerim. Bu söze ancak gülünür. Sonra da derim ki: Burada mecaz vardır. Gözlerin kör olmaması, gözlerin Allah’ın varlığına ve birliğine ait şu âlemde yaratılan delilleri her vakit görmesidir. Gözler bu delilleri görmede kör olmaz. Ama ayetin de dediği gibi, bazen kalpler kör olur yani gözün gördüğünü görmez ve kavrayamaz. Bu ayetin manası budur.
B- Güzel izah ettin. Evet, gözlerin kör olmaması ile kastedilen mana gözün Allah’ın varlığına ve birliğine ait delilleri her daim görmesidir. Ama birisi bunu böyle anlamayıp gözlerin hakiki olarak kör olmayacağı manasını çıkarsa ve daha sonra da kör insanları göstererek, “Bakın, Kur’an gözler kör olmaz diyor, ama burada kör insanlar var.” dese ona ancak gülünür.
Kabir azabını inkâr edenlerin de: “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetini gösterip bundan kabir hayatının yokluğuna delil getirmelerine ancak gülünür. Ayet mecaz yaparken ve bu mecazla kalbi ölenleri kastederken onların bunu hakiki ölüler zannetmesine gülünmez de ne yapılır?
Hem bundan şunu da anla ki, bu insanların Kur’an’ı anlamada nasipleri ne kadar kıt. Baksana, en kolay anlaşılan ayetleri bile böyle yanlış anlıyorlar. Kur’an’ı anlamada bu kadar nasipsiz olanların Kur’an hakkındaki sözlerine hiç itibar edilir mi?
A- Doğru söylüyorsun. Ama senin bu anlattıklarını bilmeyenler onların sözlerine kolayca kanıyor. Ben de evvelce kanmıştım ya oradan biliyorum. Sorumun cevabını çok güzel bir şekilde aldım. “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetinde geçen “ölüler” kabir ehli değil, kalbi ölmüş ve hakikatten nasibi olmayanlardır. Zaten dediğin gibi, eğer ayeti böyle kabul etmezsek Peygamberimizin kabirlerde dolaşıp ölülere vaaz-ı nasihat ettiğini, bunun üzerine de Allah’ın, “Ölülere anlatma, onlar işitmez.” ayetini indirdiğini kabul etmek gerekir. Bunu kabul edene de artık ne denilir bilmem!
B- Akıllı denilemeyeceği kesin. Şunu da ilave edeyim, kabirdeki ölülerin işitmesine dair İslam’ın Kur’an’dan sonra en sahih kaynağı olan Buhari ve Müslim’de şu hadiseyi delil yapabiliriz:
Bedir Savaşı’nda müşriklerden 70 civarında ölü vardı. Müşriklerden öldürülen 24 tanesi kuyulardan birisinin içine atılmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) Bedir’den ayrılacağı gece müşrik ölülerinin atıldığı kuyuya doğru yürüdü. Sahabeler de peşinden yürüdüler. Sonunda kuyunun kenarına gelerek durdu: “Ey kuyuya atılanlar!” diye seslendi. Onların isimlerini babalarının isimleriyle birlikte birer birer saydıktan sonra, “Sizler Peygamberinize karşı ne kötü bir topluluktunuz! Sizler beni yalanladınız, başkaları ise beni tasdik edip doğruladılar. Siz beni yurdumdan çıkardınız, başkaları ise bana kucak açtılar. Siz benimle çarpıştınız, başkaları ise bana yardım ettiler. Şimdi Rabb’inizin vaat etmiş olduğu azabı gerçekleşmiş buldunuz mu? Ben Rabb’imin bana vaat etmiş olduğu zaferi gerçekleşmiş buldum.” buyurdu. Hz. Ömer (r.a.), “Ya Rasulallah! Şu cansız cesetlere ne diye konuşursun? ” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) bunun üzerine şöyle buyurdular: “Varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitiyor değilsiniz! Ama onlar bana cevap vermeye güç yetiremiyorlar.”
A- Bu konuda artık daha fazla söze hacet yok. Allah senden razı olsun, bu sorumun da cevabını tam manasıyla aldım. Şimdi beşinci soruya geçiyorum.