Kabir Hayatı Haktır

22- Kabir hayatını inkar edenlerin soruları- 9

A- Dokuzuncu sorum şu: Kabir hayatını inkâr edenler diyorlar ki: “Âli İmran suresi 185. ayette şöyle buyrulmuştur:

‘Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü, yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir.’

Kur’an bu ve benzeri ayetleriyle amellerimizin sevabının kıyamet günü ödeneceğini beyan buyurmaktadır. Hâlbuki kabir hayatı inanışına göre, amellerimizden dolayı kabrimiz cennet bahçelerinden bir bahçe olmaktadır. Bu inanış amellerimizin sevabının kıyamet gününden önce ödeneceği anlamına gelir. Bu da mezkûr ayetin ifadesine zıttır.” Onların bu sözlerine karşı ne dersin?

B- Onların bu sözlerine hayret ediyor ve iddialarını ispat hususunda ne kadar âciz kaldıklarını görüyorum. Onlar diyorlar ki: “Ayette mükâfatın kıyamet günü verileceği bildirilmiştir, o hâlde kabir hayatı olmamalı ve orada mükâfat verilmemelidir. Eğer kabir hayatı olur ve orada mükâfat verilirse ayetin ‘mükâfat kıyamet günüdür’ ifadesine ters düşer.” Yani şimdi şu delil midir?

Bir ilim adamı böyle delil getirir mi buna şaşıyorum. Gerçi bunlar zaten ilim adamı değil. Bu yüzden şaşırmak da beyhudedir. Şimdi sana soruyorum: Kur’an’ın “mükâfat kıyamet günündedir” sözünden o gün gelmeden önce kimseye zerre miktar mükâfat verilmez manası mı anlaşılır?

Yahu şu aldığımız nefes, yediğimiz yemekler, giydiğimiz elbiseler, oturduğumuz meskenler ve saymakla bitmeyecek şu nimetler Rabb’imizin bir hediyesi ve mükâfatı değil midir? Yine Kur’an’da kıssaları geçen peygamberlerin ve onların kavimlerinin zalimlerin zulmünden kurtarılmaları bir mükâfat değil midir? Bir sıkıntıya düşüp el açtığımızda ve Rabb’imize yalvardığımızda bizlere yapılan lütuf ve o sıkıntının giderilmesi duanın bir mükâfatı değil midir? Yapmış olduğumuz ibadetlerden ve salih amellerden dolayı işlerimizin kolaylaştırılması, rızkımızın bereketlendirilmesi, musibetlerin önüne geçilmesi hepsi birer mükâfat değil midir?

Şimdi ayet-i kerimedeki “Yaptıklarınızın karşılığı kıyamet günü size verilecektir.” ifadesini mutlak kabul ederek Rabb’imizin bu dünyada bize yapmış olduğu ihsanları ve verdiği mükâfatları inkâr mı edeceğiz? Elbette edemeyiz. Eee, mükâfat dünyada oluyor da kabirde niye olmasın?

“Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir.” ifadesi asıl ve ebedî mükâfatın ahirette olduğunu beyan etmektedir. Yoksa kabirdeki mükâfatı reddetmez. Evet, asıl mükâfat ahirettedir. Çünkü cennet oradadır. Ama bu ifade ahiretten başka hiçbir yerde mükâfat verilmeyecektir anlamına gelmez.

Şimdi bunu Kur’an’dan bazı ayetlerle beyan edelim:

Yusuf suresi 22. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
“O (Hz. Yusuf) tam erginlik çağına gelince kendisine ilim ve hikmet verdik. İşte biz güzel iş yapanları böyle mükâfatlandırırız!”
Bak, bu ayette Hz. Yusuf’un daha bu dünyada iken mükâfatlandırıldığından bahsedilmektedir.

Bakara suresi 57. ayet-i kerimede İsrailoğullarına hitaben şöyle buyrulmuştur:
Bak, bu ayette de Hz. Musa’nın kavmine Hz. Musa’ya inanmalarından ve imanda sabretmelerinden dolayı yapılan ikramlardan bahsedilmektedir. Hani mükâfat sadece kıyamet günü olurdu? Şimdi sen Hz. Musa’nın kavmine yapılan bu iyiliklere amellerinin mükâfatı demeyeceksin de ne diyeceksin?

Kur’an’da bu ayetler gibi, daha birçok ayetler vardır ki, salih kulların iman ve sabırlarından dolayı bu dünyada gördüğü mükâfatlar anlatılır. Ve ayetlerin sonu “İşte biz onları böylece mükâfatlandırdık!” şeklinde biter. Şimdi bütün bu ayetleri yok mu kabul edeceğiz?

“Mükâfatın kıyamet günü olduğunu” beyan eden ayetleri “Bu dünyada ve kabirde hiç mükâfat yoktur.” manasıyla tefsir edemeyiz. Zaten bu dünyada Rabb’imizin nice mükâfatlarını görüyoruz. Hatta yaptığımız bir iyiliğe karşı hiç beklenmedik yerden bir ihsan bize ulaştığında, “Fesubhanallah, şu iyiliği yaptım, hemen mükâfatı geldi!” diyoruz. Kim hayatına baksa, bunun onlarca örneğini görür.
Sözün özü, “Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir.” ayeti ne bu dünyada mükâfatın olmayacağına ne de kabirde verilmeyeceğine delalet etmez. Ancak şuna delalet eder ki, mükâfatın en büyüğü ahirettedir, o da cennet ve Cemalullah yani Allah’ı görmektir. Bu mükâfata kıyasla da diğer mükâfatların hiçbir kıymeti yoktur.

A- Bu sorumun da tam cevabını aldım. Aslında ben de cevabı senin dediğin gibi tahmin ediyordum. Ama tam emin olmak için yine de sorma ihtiyacı hissettim. Şimdi onuncu soruya geçiyorum.
Onuncu sorum şu:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu