13-) Kabir hayatı hakkında Ehli Keşfi-l kubur olan evliyanın ittifakı
B- Şimdi de evliyanın “ehli keşfi-l kubur” denilen kısmının verdikleri haberleri meselemize delil yapacağız. Ehli keşfi-l kubur ki, bunlar evliyaullahın bir taifesidir ve Allah’ın ihsanıyla kabir hallerini müşahade eden bir taifedir. İşte bu taifeden binler Allah dostu, kabir azabının ve mükâfatının hak olduğunu görmüşler ve gördüklerini haber vermişlerdir. Allah-u Teâlâ, belki de gördüklerini ümmete haber versinler ve onları uyarsınlar diye, perdeyi onlardan bazı vakitlerde kaldırmış, onlar da bu vakitlerde kabir hayatına hakka-l yakin vakıf olmuşlardır.
A- İyi ama onların verdiği haberlerin doğru olduğuna nasıl inanalım. Ya yalan söylemişlerse?
B- Şimdi sana soruyorum: Gitmediğin ve görmediğin yerlerin varlığına, oraları gören insanlara güvenerek inanırsın. Hatta astronomi âlimlerine güvenir, bilmem kaç ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın varlığına inanır ve ondan hiç şüphe etmezsin. Onlar söyleyince bu sana delil olur. Hiç “Ben görmediğime inanmam, ya yalan söylüyorlarsa, ya yoksa…” gibi sözleri söylemezsin. Şimdi sen, varlığına inandığın bütün yerleri gezdin ve gördün mü? Tabi ki hayır… “Var” dedikleri için inandın.
Peki, başkalarına böyle sonsuz bir güvenin varken, Evliyaullah denilen Allah dostlarına bu güvensizliğin nereden geliyor? Yoksa onların çok yalanına mı şahit oldun? Değil yalandan, en küçük bir günahtan bile, şeytandan kaçar gibi kaçan bu insanların sözlerine niçin inanmıyorsun?
Hem onlar farklı asırlarda ve farklı mekânlarda yaşadıkları halde verdikleri bütün haberler birbirine mutabık geliyor. Birisinin dediğini, diğeri: “Evet, ben de aynısını gördüm.” diyerek tasdik ediyor. Ya hu bir düşünsene, bu kadar insanın ne zoru var ki, seni kandırmak için yalan söylesin ve Allah’a en büyük iftirayı atsın. Eğer bir parça onların hayatını okusaydın, verdikleri haberlerin ne kadar doğru olacağını anlar ve bundan hiç şüphe etmezdin.
Ben bu başlıkta, onların verdiği haberleri nakletmeyeceğim. Bu haberleri ilgili kitaplara havale ediyorum. Zira bu haberlere girsek, saatler değil, günler boyu buradan çıkamayız. Çünkü bu haberler pek büyük bir yekündür ve ciltler dolusu kitaptır. Ben sadece bu makamda şu kadar demekle yetiniyorum: Ehli keşfi-l kubur denilen bu Allah dostlarının verdikleri haberlere dayanarak inanıyoruz ki, kabir hayatı haktır ve gerçektir. Bu kadar Allah dostunun müşahedesi ve keşfi hayal olamaz. Onlar, görmedikleri bir şey hakkında, asla “biz gördük” demezler. Madem “biz gördük” diyorlar; o halde görmüşlerdir ve gördükleri de hak ve gerçektir.
Dilersen, bu eserin en başından buraya kadar olan konuşmamızı kısaca toparlayayım:
Sana ilk önce kabir hayatı hakkındaki ayetleri gösterdim.
Sonra bu konudaki hadis-i şerifleri naklettim.
Daha sonra âlimlerin icmaından bahsettim.
Ve bu videoda, evliyanın bu konudaki, müşahade ve keşfe dayanan haberlerini meselemize delil yaptım.
Ayrıca eserin en başında, kabir hayatını inkârın asla ispat edilemeyeceğini, “Has ve hususi bir yere bakmayan inkâr ispat edilemez.” kaidesiyle ispat ettim.
Şimdi söyle bakalım, bunca saattir konuşuyoruz, bunca delili dinledin, son sözün nedir?
A- Son sözüm de ilk sözüm de şudur: Elhamdülillah… Allah’a hamd ediyorum, iyi ki seni bulmuşum. Beni çok büyük bir zarardan kurtardın. Artık kabir hayatına, iki kere iki dört eder katiyetinde iman ediyorum. Allah senden razı olsun. Ancak benim bir de derdim var.
B- Söyle bakalım, derdin neymiş?
A- Evet, kabir hayatına iman ettim; ancak inkârcıların kalbime attığı şüphelerin izi hâlâ beni yaralıyor. Keşke onları hiç dinlemeseydim, ama bir kere oldu işte… Senden şunu rica ediyorum. Bu konuda bazı sorularım var. Bunları sana sorayım, sen de beni bu şüphe ve vesveselerden kurtar.
B- Kardeşim, hidayet ve şifa Allah’tandır. Kul ancak vesile olur. Madem arkadaşlığımızın biraz daha devam etmesini istiyorsun, o halde sor bakalım sorularını. Rabbim, seni ikna edecek cevapları benim kalbime ilham etsin. Vereceğimiz cevaplar, hem nefsime hem sana hem de senin gibi yaralı kardeşlerimize bir şifa olsun.
A- O halde ilk sorumu soruyorum.