8. Tedvin safhası
Tedvin: Hadislerin resmen yazılıp kitap hâline konması demektir.
Burada “resmen” kelimesinin ehemmiyeti var. Zira önceki derslerde anlattığımız üzere, hadislerin yazılması ferdî ve hususi olarak Peygamberimiz (a.s.m.) devrinde başlamış bir faaliyettir. Hem bazı sahabeler hem de tâbiînin bazı âlimleri hadisleri yazıyordu. Ancak bunların hiçbiri “tedvin” kelimesiyle ifade edilen yazma işine girmez. Çünkü tedvinde hadislerin tamamının yazılması söz konusudur. Öyleyse tedvinin daha mükemmel tarifini şöyle yapabiliriz:
Tedvin: Hadislerin hepsine şamil olan ve devlet eliyle yürütülen yazma faaliyetidir.
Tedvin işi Emevi halifelerinden Ömer İbni Abdülaziz ile başlar. Zaman olarak da II. hicri asrı içine alır. Tedvine sevk eden en önemli iki sebep şudur:
- Hadisleri ezberleyen âlimlerin ölümü ve hadislerin yok olma endişesi.
Daha önceki derslerde anlattığımız üzere, hadislerin bir kısmı yazılsa da sahabelerin ve tâbiîn âlimlerinin çoğu hadisleri ezberleyerek muhafaza ediyordu. Hatta bir kısmı ezberlemek için yazdıkları hadisleri ezberledikten sonra imha ediyordu.
İşte hadisleri ezberleyen bu büyük âlimlerin teker teker ölümü, hadislerin yok olma endişesini ortaya çıkardı. Bu sebeple de bu âlimler vefat etmeden önce onların hafızalarına yazdıkları hadisleri kâğıda yazma ihtiyacı ortaya çıktı.
- Hadis uydurma faaliyetlerinin artması.
– Bir kısım din düşmanlarının uydurma hadisleri sahih hadislerin içine sokma çabası,
– Siyasi ve mezhebî ihtilaflar sebebiyle, kişilerin kendi görüşünü kuvvetlendirmek için hadis uydurmaya başlaması,
– Hatta bir kısım iyi niyetli zatların insanları teşvik için, amellerin sevabı gibi bazı hususlarda hadis uydurması sahih hadislerin yazılmasını gerekli kılmıştır.
İşte bu iki sebepten dolayı hadis-i şerifler devlet eliyle yürütülen bir faaliyetle yazıyla kaydedilmiştir. Halife Ömer İbni Abdülaziz’in, Medine valisi Ebû Bekr İbni Hazm’a gönderdiği bir mektup şu şekildedir:
— Beldende Hazreti Peygamber (a.s.m.) ile ilgili hadisleri araştır, topla ve yaz. Ben ilmin yok olmasından ve âlimlerin tükenmesinden korkuyorum. Bu iş yapılırken sadece Resulullah (a.s.m.)’ın sünneti kabul edilsin. Âlimler mescid gibi herkese açık yerlerde oturup tedrisatta bulunarak ilmi yaysınlar; bilmeyenlere öğretsinler. Zira ilim gizli kalmadıkça yok olmaz.
Halifenin bu ve benzeri emirleriyle bütün İslam beldelerinde hadisler yazılmaya başlanmış; yazılan hadisler defterler hâlinde merkeze gönderilmiş; merkezde toplanan hadisler hadis âlimleri tarafından belli bir kontrolden geçirilmiş ve yazılan hadisler çoğaltılarak tekrar İslam beldelerine gönderilmiştir.
Tedvin faaliyetinde şu iki nokta önemlidir:
- Hadisler sünen, sahih veya müsned gibi herhangi bir tasnif tarzında yazılmamıştır. Burada sadece hadisleri deftere geçirmek ve yazıyla tespit etmek esas alınmıştır. Sünen, sahih ve müsned gibi kısımlara ayrılması tasnif devrinde olmuştur. Tasnif devrini bir sonraki derste işleyeceğiz.
- Kaydedilen hadisler sahih, hasen, zayıf gibi kısımlara ayrılmamış; hepsi iç içe, yan yana yazılmıştır. Hadislerin bu kısımlara ayrılması sonraki asırda olmuştur. Bu konudaki detaylı bilgiyi “cerh ve tadil” başlığında anlatacağız.
Tedvin safhasını kısaca bu şekilde özetlemek mümkündür. Tedvin safhasında hizmeti geçen âlimlerin isimlerini, kendilerinden hadis alınan ravileri ve yazılan eserlerin isimlerini dersi uzatmamak adına beyan etmedik. Dileyenler, bu bilgileri usûl-i hadis kitaplarının “tedvin” bahsinde bulabilirler.