9. Mutezilenin sözde birinci deliline cevap
Allah’ı görmek isimli eserimizin bu Dokuzuncu Dersine kadar, Allah’ın ahirette görüleceğini, Kur’an’ın ayetleriyle ve hadis-i şeriflerle ispat ettik. Eserimizin bu bölümünde ve devamında, Allah’ı görmeyi inkar eden Mutezilenin, sözde delillerine cevap vereceğiz.
Bizler bir eseri hazırlarken meselemizi önce Kur’an’ın ayetleriyle, sonra hadis-i şeriflerle ve daha sonra da icmanın beyanıyla ispat ediyor; en sonda da karşı görüşün sözde delillerine cevap veriyor ve sözlerini çürütüp meseleyi tamamlıyoruz. Bu eserde şimdi bu son bölüme geldik; Mutezilenin delillerine cevap verip, sözlerini çürüteceğimiz kısma…
Mutezile diyor ki: Allah’ı görmek caiz değildir; çünkü Hz. Musa Allah’ı görmek istemiş, ama Allah kendisini ona göstermemiştir. Eğer Allah’ı görmek caiz olsaydı, Allah, peygamberinin isteğini geri çevirmez ve kendisini ona gösterirdi. Madem göstermemiş, o halde Allah’ı görmek mümkün değildir.
İşte Mutezile böyle diyor. Şimdi Mutezile’nin bu sözüne karşı cevabımızı şöylece maddeleyelim:
- Hz. Musa Allah’ı dünyada görmek istemiştir. Allah’ı dünyada görmek farklı bir meseledir, ahirette görmek farklı bir meseledir. Bizim bahsimiz, Allah’ı ahirette görmektir. Dolayısıyla Hz. Musa’nın Allah’ı dünyada göremeyişi, ahirette görülemeyeceğinin delili olamaz.
- Hazret-i Musa Ulu-l azm bir peygamberdir, yani peygamberlerin büyüklerindendir. Allah’ı en iyi peygamberler tanır. Eğer Allah görülemeyecek olsaydı, Hz. Musa Allah’ın bu sıfatını bilir ve böyle bir istekte bulunmazdı. Hz. Musa’nın Allah’ı görmek istemesi ispat eder ki, Allah’ı görmek caizdir.
- Eğer Allah’ı görmek mümkün olmasaydı, Cenab-ı Hak Hz. Musa’ya, “Sen beni göremezsin.” demez, “Ben görülemem.” derdi. Ama “Ben görülemem.” dememiş; “Sen beni göremezsin.” demiş. Yani dünya şartları ve senin halihazırdaki fıtratın beni görmeye müsait değildir demiş. Bundan da anlaşılır ki, ahiret şartları ve insanın ahiretteki fıtratı Allah’ı görmeye müsaittir.
- Hz. Musa Allah’ı görmek isteyince, Cenab-ı Hak Hz. Musa’nın isteğine cevaben:
“Benim tecelli ettiğim dağ yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin.” (Araf, 7/143)
buyurmuş ve zatının görülmesini, dağın yerinde durabilme şartına bağlamıştır. Dağın yerinde durabilmesi mümkündür; mümküne bağlı olan şey de mümkündür. Eğer Cenab-ı Hakk’ı görmek mümkün olmasaydı, Allah Teâlâ, kendisinin gözükmesini mümkün bir şarta bağlamazdı.
- Ayet-i kerimede beyan edilen, Allah’ın dağa tecelli etmesi, bir nevi rü’yet, yani görmedir. Demek ki dağ, bir nevi hayata, görme kabiliyetine nail olmuş, Allah’ı görme şerefine kavuşmuş, fakat bunun azamet tesiriyle parçalanmıştır. O halde, insan için de Allah’ı görmek mümkündür. Fakat insanlar bu görmeye, bu dünyada tahammül edecek bir kabiliyete haiz değildirler. Ehl-i iman ahiret hayatında, bu kabiliyete ve nimete nail olacaklardır.
- Hz. Nuh’un, tufana kapılan oğlunu kurtarmak istemesi üzerine, Hz. Allah, Hz. Nuh’a
“Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben seni, cahillerden olmaktan sakındırırım.” (Hud, 11/46)
diyerek uyarmıştır. Yine Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın yasak ağacın meyvelerini yemeleri üzerine, Yüce Allah onları ikaz etmiştir. Hal böyleyken, Allah Teala, Hz. Musa’nın kendisini görme talebine mukabil onu ikaz etmemiş ve Hz. Nuh’a dediği gibi “Böyle bir şeyi benden isteme! Sana öğüt veriyorum, sakın cahillerden olma.” dememiştir. Eğer Hz. Musa, Cenab-ı Hakk’ın koymuş olduğu sünnetullah kanunlarına muhalif bir talepte bulunmuş olsaydı, elbette o da diğer peygamberler gibi ikaza maruz kalır ve Allah tarafından ikaz edilirdi. Madem edilmemiş; o halde istediği şey sünnetullaha uygundur.
Sevgili kardeşlerim, Mutezilenin Birinci Sözde Delillerine cevabı burada noktalayalım. Bir sonraki dersimizde İkinci sözlerine cevap vereceğiz. O derste buluşuncaya kadar Allah’a emanet olun…