6. İyi amel işleyenlere Hüsna ve bir de ziyade vardır. (Yunus, 10/26)
إِذَا دَخَلَ أَهْلُ الْجَنَّةِ الْجَنَّةَ Cennet ehli cennete girdiğinde يَقُولُ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى Allah Teala der ki تُرِيدُونَ شَيْئًا أَزِيدُكُمْ Size ziyade olarak bir şeyi vermemi ister misiniz? فَيَقُولُونَ Ehl-i cennet der ki أَلَمْ تُبَيِّضْ وُجُوهَنَا Sen bizim yüzlerimizi ak etmedin mi? أَلَمْ تُدْخِلْنَا الْجَنَّةَ وَتُنَجِّنَا مِنَ النَّارِ Sen bizi cennete sokup ateşten korumadın mı? -Yani bize bu nimetleri vermişken biz daha ne isteyelim derler- فَيَكْشِفُ الْحِجَابَ Bunun üzerine Allah hicabını kaldırır -Yani zatından perdeyi açarak cemalini gösterir- فَمَا أُعْطُوا شَيْئًا أَحَبَّ إِلَيْهِمْ مِنَ النَّظَرِ إِلَى رَبِّهِمْ عَزَّ وَجَلَّ Onlara Rablerine bakmaktan daha sevimli hiçbir şey verilmemiştir.
Bu hadis-i şerifi İmam Müslim, İmam Tirmizi, İmam Nesai, İbni Mace, Ahmed İbni Hanbel ve Ebu Davud gibi hadis ilminin allameleri nakletmişler. Hepsi bu hadisin sıhhatinde ittifak etmişler…
Ayette geçen “ziyade” kelimesinin, Allah’ı görmek manasında olduğuna dair başka hadisler de var. Bu hadisleri özel bir başlıkta 8. videoda işledik. Dileyenler bu videoyu seyredebilirler.
Razi Hazretleri, akli delili de şöyle izah ediyor:
Ayetteki الْحُسْنَى kelimesi, başına harf-i tarifin gelmiş olduğu tekil bir kelimedir. Bu durumda bu kelimenin, daha önce bilinen ve geçen bir şeye hamledilmesi gerekir ki, bu da دَارُ السَّلاَم Yani “esenlik yurdu” kelimesidir. دَارُ السَّلاَم lafzıyla cennet kastedilmiştir. Dârusselam lafzından bütün Müslümanlar cenneti anlar. Dolayısıyla دَارُ السَّلاَم lafzına hamledilen الْحُسْنَى kelimesi cennet manasına gelmektedir. Bunun böyle olduğu sabit olunca, ayette bahsedilen “ziyâde”den maksadın, cennetten başka bir şey olması gerekir. Eğer ziyade cennet olursa, bir tekrar olmuş olur. Tekrar ise güzel değildir. Bu durumda geriye tek şık kalır ki, “ziyade”den muradın Allah’ı görmek olmasıdır.
Yine Razi Hazretleri şu izahı yapar:
Üzerine ilave olunan şey, belirli bir miktarla tayin edildiği zaman, ziyadenin o şeyin cinsinden olması gerekir. Fakat belirli bir miktarla tayin olunmamışsa, ziyadenin ondan başka bir şey olması gerekir.
Mesela bir kimse, “Sana 10 kilo buğday ve bir de ziyade verdim.” dese, bu ziyadenin buğday cinsinden olduğu anlaşılır. Fakat miktar tayin etmeksizin “Sana buğday ve bir de ziyade verdim.” dese, buradaki ziyadenin, buğdaydan farklı bir şey olması gerekir.
Ayette “Cennet ve bir de ziyade” ifadesi vardır. Cennet ve içindeki nimetler, miktarı belli olmayan şeylerdendir. Öyleyse, söz konusu olan ziyadenin, cennetten farklı bir şey olması gerekir ki, o da Allah’ı görmektir.
Kardeşlerim ilmi bir mesele işledik. Böyle ilmi meseleler, bazen bir defa dinlemekle anlaşılmaz. Dilerseniz dersimizi bir daha seyredebilirsiniz. Bir sonraki derste görüşünceye kadar Allah’a emanet olun.