Miraç

17. “Yetmiş bin perdeyi aşıp Allah’ı görmek” ne demektir?

Bu dersimizde, Peygamberimiz (a.s.m.)’ın miraçta yetmiş bin perdeyi geçmesi ve Allah ile görüşmesi meselesini izah edeceğiz.

Her bir eser, ustasını kendi kabiliyeti nispetinde gösterir. Bu itibarla her bir eser bir perde olup, arkasındaki ustasını tarif ve tavsif eder. Bu meseleyi misallerle daha net bir şekilde izah edelim:

Birinci misal: Bir zatın ilmini, onun yaptığı bisiklette tefekkür eden bir adam, aynı zatın yaptığı arabayı gördüğünde onun ilmine ait yeni bir perde açılmış ve o perdenin arkasından o zatın ilmini daha geniş manada seyretmiş olur. Aynı zatın bir de gemi yaptığını işiten ve gidip o gemiyi gören kişi, önceki eserlere kıyasla, o zatın ilmini daha geniş olarak anlamaya başlar. Eğer bu zatın uçak ve füze de yaptığını farz edersek, o şahıs bunları da görmekle beş perde arkasından sanatkârın ilmini seyir ve tefekkür etmiş olur.

İkinci misal: Bir zatın zenginliğine alamet olarak onun bir fabrikasını gördüğünüzde, o fabrika perdesi arkasından o zatın zenginliğini bir derece anlamış olursunuz. Size bu zatın böyle yüzlerce fabrikası olduğu söylense ve bu fabrikalar size gösterilse, zenginliğini daha geniş bir perdeden temaşaya muvaffak olursunuz. Daha sonra bu zatın arazi ve çiftliklerini de gezdiğinizde, her bir kademede bir öncekine nazaran daha geniş perdeler arkasından onun zenginliğini seyretmiş olursunuz. Bu şekilde her bir perdeden geçtikçe görüş ufkunuz daha genişlemiş ve o zatın nihayetsiz servetini kâmil manada anlamış olursunuz. Burada sahip olduğu her bir mal bir perde hükmünde olup, perdelerin açılmasıyla bu zatın zenginliği daha büyük ölçekte anlaşılmış olur.

Üçüncü misal: Birisini bir çocuğun hastalığını tedavi ederken görseniz, ondaki merhametin tecellisini bir perdede seyretmiş olursunuz. Aynı kişinin bir eczanesi olduğunu ve oradan fakirlere ilaçlar dağıttığını gördüğünüzde, o kişinin şefkat ve merhametini daha geniş bir perdede tefekkür etmiş olursunuz. Yine aynı kişinin büyük bir hastanesi olduğunu ve burada hastaları ücretsiz tedavi ettiğini görseniz, bu sefer aynı kişinin şefkatini farklı ve daha geniş bir pencereden seyretmiş ve neticede üç farklı perdede o şefkatli zatın merhametini görmüş olursunuz.

İşte Allahu Teâlâ’nın isim ve sıfatları için kullanılan “her birinin yetmiş bin perdesinin olması” ifadesi, bu isim ve sıfatların farklı tecellileri olduğu manasındadır. Buradaki “yetmiş bin tabiri” bir sınır ve hudut değil, çokluktan kinayedir. Yetmiş bin değil, yetmiş milyon bile o isim ve sıfatların tecellisini ifade etmekte azdır.

Mesela “rızık veren” manasındaki Rezzak ismini tefekkür eden birisi için, tek bir canlının rızıklanması bir perde olduğu gibi, bütün insan nevinin rızıklanması da farklı bir perdedir. Sadece kendi rızkının verildiğini düşünerek “Rezzak” ismini tefekkür eden birisinin marifeti çok dar ve kısadır. Buna karşılık, Allah’ın şu anda, yeryüzünde bulunan bütün insanları rızıklandırdığını düşünen bir kimse yüzler perde aşmış ve dolayısıyla tefekkür merdiveni daha yükselmiş olur. Bununla birlikte, eğer geçmişteki insanların da rızıklandırıldığını düşünürse daha geniş bir perde arkasından “Rezzak” ismini tefekkür etmiş olur. Daha sonra hayvanların ve bitkilerin, her bir ferdinin rızıklandırılması tefekkürüyle “Rezzak” isminin hakikatine yaklaşır ve birçok perdeyi daha geçer. Bundan sonra meleklerin ibadet denilen manevi gıdalarını düşünmekle “Rezzak” isminin perdelerini teker teker yırtmaya başlar ve Allahu Teâlâ’ya yakınlaşmış olur. Nihayet cennette umum hayat sahiplerinin ebedî olarak rızıklanmasını tefekkürle yeni perdeleri açar. Bu hayalî seyahat sırasında binler perdede Cenab-ı Hakk’ın “Rezzak” ismini tefekkür eder.

Yine mesela “yaratıcı” manasındaki Hâlık ismini tefekkür eden bir kimse ilk önce bir karıncaya bakar. Onun İlahî bir sanatla yoktan yaratılışını düşünür, Hâlık isminin bir perdesini açar. Daha sonra yeryüzündeki bütün karıncaları hayaliyle görür. Hepsinin aynı anda ve aynı tarzda yaratılışlarını düşünerek Hâlık ismini tefekkür eder, bu ismin farklı perdelerini açar. Daha sonra kendisinin ve insan nevinin ve sonra da gücü yetiyorsa kâinattaki her bir mahlukun, canlı ve cansız her şeyin yoktan icadını düşünür. Bu sayede her bir mahluk Hâlık isminin bir perdesi olur ve perdeler açıldıkça marifetullah nurları o kalbe dökülmeye başlar.

Yine mesela “terbiye eden” manasındaki Rab ismini tefekkür eden bir kimse, ilk önce bir sineğin terbiyesine bakar ve onda gözüken Rab ismini tefekkür eder. Sonra diğer sinekleri fikrine misafir eder ve daha geniş bir perdede Rab ismini tefekküre başlar. Daha sonra bu tefekküre diğer böcek ve hayvanları da katar. Âdeta her bir mahluk Rab isminin bir perdesi olur. Onlarda tecelli eden Rab ismi tefekkür edilerek perdeler yırtılmış ve Rabbü’l-âlemin olan Allahu Teâlâ’ya biraz daha yaklaşılmış olur.

Öyleyse denilebilir ki: Her bir sıfat ve ismin yetmiş bin değil, yüz binlerce tecelliyatı vardır. O ismin cilvesine ayna olan her bir mahluk bir perdedir ki onda tecelli eden ismin tefekkür edilmesiyle perdeler açılır.

İşte Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın miraçta yetmiş bin perdeyi geçmesi, yerden ta Arş’a kadar, varlıklar üzerinde tecelli eden isim ve sıfatları tefekkür etmesidir. Yoksa bu perdeler maddi perdeler değildir. Buradaki “yetmiş bin” tabiri de çokluktan kinayedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu