11. Hazreti Aişe miraç hakkında, “Vücudu değil, ruhu götürülmüştür.” demiş midir?
Bu dersimizde, miracın rüyada gerçekleştiğini iddia edenlerin üçüncü sözüne cevap vereceğiz. Onlar şöyle diyorlar:
— Sahabelerden Hazreti Huzeyfe ve Hazreti Muaviye, tâbîinden de Hasan-ı Basrî Hazretleri, miracın rüyada olduğunu söylemiştir. Hazreti Aişe de “Vücudu değil, ruhu götürülmüştür.” diyerek bu seyahatin ruhla yapıldığını beyan etmiştir. Biz onların bu sözlerine itimat ediyor ve miracın rüyada görüldüğüne ya da sadece ruhla yapıldığına inanıyoruz.
İşte onlar böyle diyor. Onların bu sözlerine âlimler farklı şekilde cevap vermişlerdir. Birinci cevap İmam Kurtubî’nin şu cevabıdır:
— Miraç olayı meydana geldiği zaman Hazreti Aişe küçüktü, olayı idrak edebilecek durumda değildi. Hazreti Muaviye ise daha şirk içinde olup iman etmemişti. Dolayısıyla onların bu konuda sözü diğer sahabelerin sözüne tercih edilmez. Ayrıca hem Hazreti Aişe hem de Hazreti Muaviye miraçla ilgili hiçbir hadis nakletmemiştir. Onların tek yaptığı, Peygamberimiz (a.s.m.)’ın miraçla ilgili sorulara verdiği cevaplardan hüküm ihdas etmektir. Dolayısıyla bunların sözü, miraçla ilgili hadisleri nakleden sahabelerin sözüne tercih edilmez.
İkinci bir cevap da şudur: Hazreti Aişe’ye atfedilen, “Vücudu değil, ruhu götürülmüştür.” sözü sened itibarıyla çok zayıftır. Hadisi Muhammed bin İshak şu kelimelerle nakletmiştir:
— Ebû Bekir’in ailesinden bazı kimseler bana, Hazreti Aişe’nin şöyle dediğini nakletmiştir…
İşte hadisin senedi bu kadar meçhuldür. Hazreti Aişe’ye ait olduğu söylenen bu sözü İbni İshak’a kim nakletmiştir, hadisin senedinde bu belli değildir. Böyle meçhul senetli bir hadis delil getirilip çok sağlam senetli ve gayet güvenilir hadisler inkâr edilemez. Bütün âlimlerin sıhhatinde ittifak ettikleri hadisleri bırakıp meçhul senetli bir hadisi delil kabul etmek art niyetten başka bir şeyle izah edilemez.
Üçüncü bir cevap da şudur: Sabit bir kaidedir ki: Bir meselede ispat ve nefiy (inkâr) karşı karşıya gelse ispat ciheti tercih edilir. Çünkü ispat ilimden, nefiy ise cehaletten gelir.
Miraç meselesinin ispat ciheti bu seyahatin bedenle olduğudur. Bunu kabul etmemek nefiydir. İspat edenler ilim ile konuşur. Nefyedenler ise ilimle değil, zanla konuşur. Çünkü inkârda ilim yoktur, belki bilmemek vardır.
Dolayısıyla miraç hususunda ispat edenlerin sözü nefyedenlerin sözüne tercih edilir. Bu tercih de bizi miracın bedenle olduğunu kabule götürür.
Bu makamda şöyle bir kaideden bahsetmek de yerinde olur:
Hangi mesele olursa olsun şaz görüşler olabilir. Bizlerin yapması gereken şey, ümmetin âlimlerinin ittifak ettiği ve üzerinde icma olan görüşü kabul etmektir. Üstte yaptığımız izahlar kabul edilmeyip, illaki Hazreti Aişe’nin bu görüşte olduğunda ısrar edilse ve yanında da Hazreti Muaviye, Hazreti Huzeyfe ve Hasan-ı Basrî zikredilse, neyi değiştirecek?
Bunların karşısında Hazreti Ebû bekir var, Hazreti Ömer var, Hazreti Osman ve Hazreti Ali var; sahabenin en büyük müfessirleri olan İbni Abbas ve İbni Mesud var; var da var… Bunların da arkasında tâbîinin ve tebe-i tâbîinin onlarca âlimi var. Muhaddislerin ittifakı, müfessirlerin icmaı var. Bu kadar âlimin sözüne kulak tıkayıp şaz görüşleri kabul etmek ehl-i insafın işi olmaz.
Bu sadece miraç için değil, İslam’ın her meselesi için geçerlidir. Biz icmaya ve ittifaka bakarız. Çünkü biliyoruz ki Peygamberimiz (a.s.m.)’ın, “Ümmetim dalalette ittifak etmez.” hadisinin beyanıyla, bu ümmetin âlimleri batılda ittifak etmez. Bir meselede icma ve ittifak varsa, o mesele haktır ve hakikattir. Miracın bedenle olduğu hususunda da ittifak vardır. Demek, bu mesele haktır ve hakikattir.