2. Miracın bedenle olduğuna dair İKİNCİ delil
Miracın bedenle olduğuna dair ikinci delilimiz İsra suresinin birinci ayetinde geçen سُبْحَانَ lafzıdır. Şöyle ki:
İsra suresinin birinci ayetinde şöyle buyrulmuş:
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى
Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yürüten Zatı tesbih ve tenzih ederiz. (İsra 1)
İsra seyahatinin anlatıldığı bu ayet-i kerimede سُبْحَانَ الَّذِي denilerek ayete سُبْحَانَ lafzıyla başlanmıştır. Şimdi sorumuz şu:
— “Sübhan” lafzı Kur’an’da hangi tip olaylar anlatılırken kullanılmış?
El-Cevap: Allah’ın azametini ve kibriyasını gösteren olaylarda, aklın idrakten âciz kaldığı hadiselerde, insanın aklına sığıştıramadığı ve kalben kabulde zorlandığı haberlerde kullanılmıştır. Birkaç örnekle meseleyi izah edelim:
Yasin suresinde şöyle buyrulmuş:
سُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ
Her şeyin melekûtu -yani mülkiyet ve idaresi- elinde olan Zatı tesbih ederiz. (Yasin 83)
Bakın, bu ayet-i kerime, her şeyin dizgininin Allah’ın elinde olduğunu beyanla, Allah’ın azametini gösteriyor. Şu koca kâinatın tek bir elden idare edildiğini beyan ediyor. Bu meseleyi anlamaktan âciz kalan akıllara ve daralan kalplere “sübhan” lafzıyla imdat ediliyor. Yani deniliyor ki:
— Allah sübhandır. Bütün eksik ve kusurlardan, acz ve noksanlıklardan münezzehtir. Sübhan olan Zat elbette bunu yapmaya kadirdir.
Başka bir örnek gösterelim. Enbiya suresinde şöyle buyrulmuş:
سُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Arş’ın sahibi olan Allah’ı, onların vasfetmelerinden tenzih ve tesbih ederiz. (Enbiya 22)
Bu ayette de Allah’ın azameti nazara verilmiş ve Allah’ın Arş’ın sahibi olduğu beyan edilmiş. Müşriklerin eş, çocuk ve evlat isnatlarından Allah’ın beri olduğu beyan buyrulmuş. Bu azamet ve kibriyanın, izzet ve celalin, akıl ve kalplerde kabulü için de ayete “sübhan” lafzıyla başlanmış. Yani şu denilmek istenmiş:
— Koca Arş, Allah’ın sadece küçük bir mahlukudur. Allah onun rabbidir ve sahibidir. Böyle yüce bir Zat, nasıl olur da eş, çocuk ve evlat edinir. Sübhan sıfatıyla mevsuf olan bir Zat bundan son derece yücedir.
İşte bu manayı veren lafız ayetin başındaki “sübhan” lafzıdır.
Son bir örnek daha verelim. Yasin suresinde şöyle buyrulmuş:
سُبْحَانَ الَّذي خَلَقَ الاَزْوَاجَ كُلَّهَا
Bütün çiftleri yaratan Allah’ı tenzih ve tesbih ederiz. (Yasin 36)
Bu ayette de Allah’ın azameti nazara verilmiş. Âdeta yeryüzü ve şu koca kâinat bir tarla; içindeki mahlukat, o tarlaya ekilmiş birer ekin gibi gösterilmiş. O tarlanın tamamı ve içindeki her çift Allah’ın olup O’nun mülküdür. Allah’ın kudreti her şeye nüfuz etmiş, hiçbir şey O’nun tasarrufundan hariç kalmamış.
İşte bu faaliyet ve hallâkiyet karşısında daralan akıllara, sıkışan kalplere “sübhan” lafzıyla imdat edilmiş ve bu lafzın manasıyla şöyle denilmiş
— Allah’a bunu yapmak çok kolaydır. Hiçbir iş O’na zor gelmez. Bütün kâinat O’nun kabza-i kudretindedir. Allahu Teâlâ kendisine bir şey zor gelmekten sübhandır.
Bu üç örnek gibi, Kur’an’da “sübhan” lafzıyla başlayan bütün ayetlerde, Allah’ın azametini gösteren icraatlardan bahsedilmiş ve bununla Allah’ın büyüklüğü nazara verilmiş.
İsra seyahatinin anlatıldığı İsra suresinin birinci ayet-i kerimesinde de سُبْحَانَ الَّذِي denilerek ayete “sübhan” lafzıyla başlanmış.
Demek, isra seyahatinde de Allah’ın azamet ve büyüklüğü gözükmektedir. Azamet ve büyüklüğün gözükebilmesi için de bu seyahatin bedenle olması gerekir. Allah’ın azameti ve büyüklüğü, bir beşeri bedenle seyahat ettirmede hakkıyla gözükmekte ve dinleyene “Sübhanallah” dedirtmektedir. Eğer isra hadisesi rüyada gerçekleşseydi ayete “sübhan” lafzı ile başlanması yersiz olurdu. Zira bir kişiye rüyasında bu gibi şeyler gösterilmesinde Allah’ın büyüklük ve azameti hakkıyla gözükmez.
Sözün özü: Madem ayet-i kerimeye “sübhan” lafzıyla başlanmış, o hâlde isra hadisesinde Allah’ın azamet ve büyüklüğü gözükmektedir. Azamet ve büyüklüğün gözükebilmesi için de bu seyahatin bedenle olması gerekir.