1. Miracın bedenle olduğuna dair BİRİNCİ delil
Dersimize “isra” ve “miraç” kavramlarının manasını hatırlatarak başlayalım:
Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, bir gece yürüyüşüyle götürülmesine “isra” denir. Oradan göklere çıkarılmasına da “miraç” denir. İsra ve miraç kavramları farklı olsa da günlük kullanımda miraç denildiğinde her iki olay birlikte kastedilir.
Âlimlerimiz şöyle der: Miraç üç bölümden meydana gelir:
1. Hazreti Peygamber (a.s.m.)’ın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksa’ya götürülmesi. Bu, ayet-i kerime ile sabit olduğundan dolayı bunu inkâr eden kâfir olur.
2. Peygamberimiz (a.s.m.)’ın göklere, yüksek makamlara ve sidretü’l-müntehaya çıkması. Bu, meşhur hadis ile sabittir. Bunu inkâr eden ehl-i dalalet olur. (Meşhur hadis, her tabakada en az üç ravisi bulunan hadistir.)
3. Peygamberimiz (a.s.m.)’ın âlem-i vücuba girmesi; Arş’ı, Kürsî’yi, cennet ve cehennemi müşahede etmesi. Bu, ahad hadis ile sabittir. Bunu inkâr eden ehl-i bid’a olur. (Ahad hadis, herhangi bir tabakada tek bir ravisi bulunan hadistir.)
Bizler bu eserde, Peygamberimiz (a.s.m.)’ın miraçta gördüklerine ve seyahatinin teferruatına girmeyeceğiz. Zaten bunun bir kısmını biliyorsunuz; cami kürsülerinde çokça dinlemişsinizdir. Seyahatin detayını öğrenmek isteyenler -başta Buhârî ve Müslim olmak üzere- hadis kaynaklarına müracaat edebilirler.
Bizim bu eserdeki odak noktamız, miracın bedenle olduğu meselesidir. Maalesef bazı sözde âlimler miracın uykuda gerçekleştiğini söylemektedirler. Bizler bu eserde -Allah’ın izni ve yardımıyla- miracın bedenle olduğunu kati bir surette ispat edeceğiz.
Sözü daha fazla uzatmayalım ve şimdi meselenin birinci deliline geçelim.
Miracın bedenle olduğuna dair birinci delil, isra seyahatinin anlatıldığı İsra suresinin 1. ayet-i kerimesidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş:
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى
Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yürüten Zatı tesbih ve tenzih ederiz. (İsra 1)
İsra seyahatinin anlatıldığı bu ayet-i kerimede, أَسْرَى بِعَبْدِهِ denilerek عَبْد ifadesi kullanılmıştır. Abd lafzı, ruh ve bedenin toplamından ibarettir ve Kur’an’da geçtiği bütün yerlerde ruh ve beden bütünlüğünü ifade etmiştir. Mesela Alak suresinde şöyle buyrulmuştur:
أَرَأَيْتَ الَّذِي يَنْهَى عَبْدًا إِذَا صَلَّى
Namaz kıldığı zaman bir kulu engelleyeni gördün mü? (Alak 9-10)
Bu ayetteki “abd” kelimesiyle, beden ve ruh bütünlüğü kastedilmiş; sadece beden veya sadece ruh kastedilmemiştir.
Yine Hazreti Nuh hakkında şöyle buyrulmuş:
اِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا
Şüphesiz o, şükreden bir kuldu. (İsra 3)
Bu ayetteki “abd” kelimesiyle yine beden ve ruh bütünlüğü kastedilmiş; sadece Hazreti Nuh’un ruhu veya sadece bedeni kastedilmemiş.
Yine Hazreti Musa’nın seyahatinin anlatıldığı ayette şöyle buyrulmuş:
فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَا
Kullarımızdan bir kulu buldular. (Kehf 65)
Bu ayette bahsedilen kul Hazreti Hızır’dır. Ona “abd” denilmiş ve bu ifadeyle onun beden ve ruh bütünlüğüne kastedilmiş; sadece ruhu veya bedeni kastedilmemiş.
Yine Allahu Teâlâ Hazreti Davud ve Hazreti Süleyman hakkında, نِعْمَ الْعَبْدُ “Ne güzel kuldur.” buyurmuş; bununla da onların ne sadece ruhunu ne de bedenini kastetmiş. “Abd” kelimesiyle, ruh ve beden birlikteliğinden oluşan bütünü kastetmiş.
Misalleri çoğaltmak ve onlarca misal vermek mümkün. İşin özü şu: Kur’an’daki bütün “abd” kelimeleriyle beden ve ruh bütünlüğü kastedilmiştir. Kur’an’daki hiç bir “abd” kelimesiyle sadece ruh kastedilmemiştir.
O hâlde isra seyahatinin anlatıldığı ayet-i kerimedeki “abd” kelimesiyle de beden ve ruh bütünlüğü kastedilmiş olmalıdır. Bu da isra seyahatinin beden ve ruhla birlikte yapıldığını ispat eder.
Eğer isra bedenle olmayıp sadece ruhla olsaydı, Allahu Teâlâ أَسْرَى بِعَبْدِهِ “Kulunu yürüttü.” demez, أَسْرَى بِرُوحِ عَبْدِهِ “Kulunun ruhunu yürüttü.” derdi. Ama böyle dememiş, أَسْرَى بِعَبْدِهِ demiş.
Madem Allahu Teâlâ böyle demiş, o hâlde isra seyahati bedenle olmuştur. Bunu inkâr etmek, Kur’an’ın lafzını inkâr etmektir.