18. Miracın bir hikmeti
Allahu Teâlâ şu âlemi ve içindeki her bir varlığı, isimlerinin bir aynası ve sıfatlarının bir mazharı olarak yaratmıştır. Her varlık kendi kabiliyetine göre o isim ve sıfatlara bir aynadır.
Mesela bir sineğe hayat verilmesinde Allah’ın “Muhyi” ismi gözükür. Muhyi ismi sineğin hayatında gözüktüğü gibi, kışın ölen mahlukatın bahar mevsiminde dirilmesinde de gözükür. Elbette baharda tecelli eden Muhyi ismi, sinekte gözüken tecelliden çok daha büyüktür.
Yine bir dağda Allah’ın “Aziz” ismi gözükür. Ancak bu isim güneşte daha azametli bir şekilde gözükür.
Bir çiçeğin beslenmesinde Allah’ın “Rezzak” ismi gözükür. Ama bir ormanda bu isim daha geniş bir mikyasta gözükür.
Bir çekirdekte Allah’ın “Hafîz” ismi gözükür. Zira o çekirdekte ağacın bütün plan ve programı yazılmıştır. Ancak Hafîz ismi, insanın hafızasında daha geniş bir mertebede gözükür.
Bu misallerde olduğu gibi, her bir varlık Allah’ın isim ve sıfatlarına -kendi cirmine göre- bir aynadır. Nasıl ki güneş denizi aydınlattığı gibi, bir damlayı da aydınlatır. İkisinde de gözüken güneştir. Ancak damla diyemez ki: “Ben de güneşi deniz gibi gösteriyorum.”
Evet, damlada gözüken güneştir ama güneşin tecellisine deniz gibi mazhar değildir.
Aynen bunun gibi, Allah’ın isimlerin tecellisi de bir varlıkta damla iken, diğer bir varlıkta denizdir. Gökyüzü bu isim ve sıfatlara mazhar olmada yeryüzünden çok daha büyük bir aynadır. İlahî isimler gökyüzünde daha azametle tecelli ederler.
Peygamberimiz (a.s.m.) Allah’ın isim ve sıfatlarını bu dünyadaki tecellisi kadar biliyor ve bu isimleri bu mertebesiyle tefekkür ve temaşa ediyordu.
İşte Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın miraca çıkmasının bir hikmeti de İlahî isimlerin farklı mertebedeki tecellilerini müşahede etmek ve Allah’ın mahlukatı terbiye etme faaliyetini seyir ve tefekkür etmektir. İsimlerin farklı mertebedeki tecellilerini müşahede ve mahlukatı terbiye etme faaliyetini seyir ve tefekkür, Peygamberimizin imanını, marifetini ve muhabbetini hadsiz inkişaf ettirmiş ve bu inkişafla o mübarek ruhu İlahî isimlere daha kâmil manada ayna olmuştur.
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) miraçtan önce kâinatın belli bir kısmını müşahede ve tefekkür ediyordu. İlahî isimleri tefekkürü de müşahede ettiği bu âleme göreydi. Miraç yolculuğuyla kâinatın bütün tabakalarına nâzır oldu, onları gördü, onlarda tecelli eden isimleri müşahede etti ve bununla da bir kemal kazandı.
Mesela Peygamberimiz (a.s.m.) yerde iken, Allah’ın Malik ismini sadece etrafında gördüğü eşya ölçüsünde biliyordu. Miraçta gökyüzünün bütün tabakalarını görmekle, Malik ismini daha geniş bir aynada tefekkür etti. Âdeta bu isme karşı bilgisi çekirdek iken muhteşem bir ağaç hâline geldi.
Yine Allah’ın Hafîz ismini yerde iken, bütün çekirdeklerde, tohumlarda, yumurtalarda ve hafızalarda tefekkür ediyor ve hayretle muhabbet ediyordu. Miraca çıktığında ise levh-i mahfuzu gördü. Allah’ın Hafîz ismini levh-i mahfuzda daha geniş olarak tefekkür ve temaşa etti. Bu isme olan marifeti çekirdek hâlinden muazzam bir ağaç hâline döndü.
Yine Peygamberimiz (a.s.m.) Cenab-ı Hakk’ın bütün eşyayı son derece intizamla idare ettiğini miraç öncesi de biliyordu. Ancak bu ilmi, gördüğü ve bildiği eşyayı tefekkür etmesi nispetindeydi. Miraçta ise kendisine bütün mahlukatın idaresinde tecelli eden isimler gösterildi. Böylece hayreti, ciddiyeti, hamdi ve tesbihi önceki hâliyle mukayese edilemeyecek derecede inkişaf etti.
Demek, Peygamberimiz (a.s.m.)’ın miraca çıkarılmasının bir hikmeti de Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini daha geniş bir mikyasta görmesi ve bununla, Allah’a karşı olan marifet ve muhabbetinin ziyadeleşmesidir.
Yaptığımız bu izahı, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “Miraç Risalesi” ismiyle müsemma 31. Söz isimli eserinden iktibasla yaptık. Miracın diğer hikmetleri ve sırları için bu eseri okuyabilirsiniz.
Bu dersimiz miraç konusunun son dersiydi. Rabbimize hamdüsena olsun, bir imani eseri daha bizlere tamamlattı. Rabbim bizleri iman hizmetinden ayırmasın. Bu eseri benim ve halisane bu dersleri okuyanların günahlarına kefaret yapsın. Bizi kendine kul, Habibine ümmet eylesin. Âmin.