Mezhepler

Kuran’ın lisanıyla mezhepsizlere on soru

Kur’an’ın kapısını kapatmadan önce mezhepsiz kişiye şu 10 soruyu sormak istiyoruz:

1. sorumuz şu: Mümin suresi 29. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: “Firavun şöyle dedi: Ben size görüşümden başkasını göstermiyor ve ancak sizi doğru yola ulaştırıyorum.”

Bu ayetin ifadesiyle Firavun gibi bir zalim kendisini hidayette biliyor ve kavmini sözde hidayete ulaştırmak istiyordu. Hâlbuki kendisi dalaletin ve sapıklığın tam ortasındaydı. Demek bazen insan kendini hidayet üzere bilirken sapıklığın tam ortasında olabiliyor.

Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de kendini böyle hidayette biliyor ve hakikatte insanları dalalete davet ediyorsan, akıbetin nasıl olacak? Bunu hiç düşündün mü?

2. sorumuz şu: Mümin suresi 37. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: “Firavun dedi: Ben Musa’yı mutlaka yalancı sanıyorum.”

Bu ayetin ifadesiyle Firavun sadıkların en sadığı olan Hz. Musa’yı yalancı zannediyordu. Firavun’a göre kendisi doğru, Hz. Musa ise yalancıydı. Bu, Firavun’un samimi itikadıydı.

Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de aynı hataya düşerek kendi yanlışını doğru ve müctehidlerin doğrularını yanlış zannediyorsan akıbetin nasıl olacak?

3. sorumuz şu: Mümin suresi 37. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: “İşte böylece Firavun’a kötü ameli süslü gösterildi.”

Bu ayetin ifadesiyle Firavun’un kötü ameli kendisine süslü yani doğru gösterilmiştir. Demek bazen kişinin yanlış ameli süslenerek ona doğru gösterilir. Bu süslemeyi de bizzat şeytanın kendisi yapar.

Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya şeytan senin çirkin amelini de sana böyle süslemiş ve batılı hak gibi gösteriyorsa akıbetin nasıl olacak?

4. sorumuz şu: Zuhruf suresi 37. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: “Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.”

Bu ayetin ifadesiyle şeytanlar insanları doğru yoldan çıkarmakta, yoldan çıkanlar ise kendilerini doğru yolda bilmektedirler. Demek doğru yoldan çıkanların ortak özelliği kendilerini doğru yolda zannetmeleridir.

Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya şeytan seni de doğru yoldan çıkarmış ve sen buna rağmen kendini doğru yolda sananlardan isen akıbetin nasıl olacak?

5. sorumuz şu: Casiye suresi 23. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: “Allah’ın bir ilim üzere saptırdığını gördün mü?”

Bu ayet ilmi olmasına rağmen dalalete düşen kimselerden haber vermektedir. Demek onlar ilimleri yüzünden sapacaklardır. Yani ilimleri olacak, ancak hakkı ortaya çıkaracak kuvvette olmayacaktır. Onlar kendilerindeki bu az ilmin verdiği kibirle kendilerinden üstte olan âlimlere meseleyi sormayacak ve kendi fikirlerine göre hükmedeceklerdir. Neticede ilimleri sebebiyle sapacaklardır.

Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Sen de az ilmi yüzünden saptırılan bu gruba dâhilsen akıbetin nasıl olacak? Bunu hiç düşündün mü?

6. sorumuz şu: Araf suresi 12. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: “(Allah) Buyurdu: ‘Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan nedir?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan daha hayırlıyım.’”

Bu ayetin beyanıyla İblis kendisini Hz. Âdem’den daha hayırlı bilmiş ve bu itikadı sebebiyle de hem cennetten hem de rahmet-i İlahîyeden kovulmuştur.

Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de hakkın olmadığı hâlde kendini mezhep imamlarından daha hayırlı biliyorsan ve bu inancın ile cennetten ve Allah’ın rahmetinden kovulursan akıbetin nasıl olacak?

7. sorumuz şu: Araf suresi 90. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: “Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: ‘Eğer Şuayb’a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.’”

Bu ayetin ifadesiyle Hz. Şuayb’ın kavmindeki kâfirler müminleri Şuayb (a.s.)’a uymaktan menetmekte ve eğer uyarlarsa ziyana uğrayacaklarını belirtmektedirler. Yani onlara göre kendileri selamette, Hz. Şuayb’a uyanlar ise zarardadır.

Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de bu hatayı yapıyorsan yani mezheplere uyanları zararda, kendini ise selamette bilmek ile yanılıyorsan akıbetin nasıl olacak?

8. sorumuz şu: Hud suresi 27. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: “Sizin bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz.”

Bu ayetteki söz peygamberlerini inkâr eden Nuh kavminin ileri gelenlerine aittir. Peygamberleri, kendileri gibi insan olduğu için onları inkâr etmişler ve kendi meziyetlerini peygamberlerin meziyetleriyle müsavi görmüşlerdir.

Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de önceki kavimlerin peygamberlerine yaptıklarını bu ümmetin âlimlerine yapıyor ve kendi meziyetlerini onların meziyetlerine müsavi tutarak haddini aşıyorsan akıbetin nasıl olacak?

9. sorumuz şu: Hud suresi 43. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: “Nuh’un oğlu dedi ki: ‘Ben beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.’”

Bu ayet ve devamındaki ayetlerin bildirmesiyle Hz. Nuh gemiden oğluna elini uzatmış ve onu gemiye çekmek istemiştir. Oğlu ise inkârında ısrar ederek babasına bir dağı göstermiş ve o dağa sığınacağını, o dağın kendisini sudan koruyacağını söylemiştir. Tam bu esnada da aralarına büyük bir dalga girmiş ve oğlu orada boğulmuştur.

Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de Hz. Nuh’un oğlu gibi hata ederek kendi ilim dağına güveniyorsan ve bu dağ seni dalaletten kurtaracak kadar yüksek değilse dalaletin dalgalarında boğulduğunda akıbetin nasıl olacak? Acaba sana elini uzatan mezhep imamlarının elinden tutarak Ehli Sünnet gemisine binmen ve selamet sahiline o gemi ile ulaşman daha tehlikesiz değil mi?

10. sorumuz şu: En’am suresi 93. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: “Yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde, ‘Bana vahyedildi.’ diyenden daha zalim kim olabilir?”

Bu ayet-i kerime Abdullah İbn-i Sa’d İbn-i Ebi Serh el-Kureşî hakkında inmiştir. Bu zat vahiy kâtipliği yapan bir zattı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ona Müminun suresini yazdırıyordu. İnsanın yaratılışı ile ilgili ayetlerin sonuna gelindiğinde Resulullah (s.a.v.), “Sonra onu başka bir yaratılışla yarattık.” ayet-i kerimesini yazdırdı. İnsanın yaratılışından hayrete düşen İbni Ebi Serh, “Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yüce oldu!” dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), “Yaz onu. Bana öylece indirildi.” buyurdu. O zaman İbni Ebi Serh vehme kapılarak, “Bana da vahyediliyor.” diyerek dinden döndü ve Mekke’ye kaçtı. Daha sonra bu kişinin tekrar tövbe ederek İslam’a girdiği ve İslam’ı güzelce yaşadığı da nakledilmiştir.

Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de İbni Ebi Serh gibi hayal görüyorsan ve sana ilimden çok az bir nasip verildiği hâlde ilimdeki nasibini mezhep imamlarının nasibi gibi olduğunu zannediyorsan ve bu zannın da seni helake sürüklüyorsa akıbetin nasıl olacak?

Eğer bütün bu soruları ben de size soruyorum dersen biz de deriz ki: Biz nefsimize göre hükmetmiyor ve icmaya -yani âlimlerin bir meseledeki ittifakına- dayanıyoruz. Peygamberimizin (s.a.v.), “Ümmetim dalalette ittifak etmez.” hadisini delil yaparak bu ittifakın doğru olduğunu savunuyoruz. Sen ise sadece zannınla hükmediyor ve kasır fehmine dayanıyorsun.

Acaba sırtını icmaya ve âlimlerin ittifakına dayayan biz mi haklıyız yoksa icmadan yoksun olarak sırtını sadece birkaç mezhepsizin sözüne dayayan sen mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu