Mezhepler

Bir mezhebe bağlanmayı emreden ayetler – 8

İKİNCİ AYET-İ KERİME

“ (Allah) Dilediğine hikmeti verir. Hikmet verilene pek çok hayır verilmiştir. Bunu ise ancak akıl sahipleri anlar.” (Bakara 269)

Ayet-i kerimede geçen hikmet İbni Abbas, İmam Dahhak, İmam Mücahid ve diğer âlimlere göre, Kuran-ı Kerim’i anlamak, ilim ve fıkıhtan ibarettir.

Bu ayet-i celilede dikkat çekilen unsurları şöyle sıralayabiliriz:

  1. Allah-u Teâlâ hikmeti herkese değil, sadece dilediği kuluna vermektedir.
  2. Kendisine hikmet verilen kula büyük bir hayır verilmiştir. Demek hikmet çok kıymetli ve müstesna bir şeydir.
  3. Hikmetin bu üstünlüğünü ve kıymetini ise ancak akıl sahipleri anlayabilmekte, diğerleri ise hikmetin bu faziletinden gaflet etmektedirler.

Şimdi ayetin beyan ettiği bu üç unsurun bir mezhebe bağlanmaya ait olan işaretine geçiyoruz:

1- Madem ayetin açık beyanıyla Allah-u Teâlâ hikmeti herkese değil, sadece dilediği kuluna vermektedir. Acaba hikmetten azami mertebede hissesi olan kullar kimlerdir?

Acaba İmam-ı Âzam, İmam-ı Şafi, İmam-ı Malik, Ahmed İbni Hanbel ve diğer müctehid âlimlerin hikmetten nasibiyle bizim nasibimiz ya da kendini âlim zanneden zamanımızın mezhepsizlerinin nasibi aynı mıdır? Daha önce fıkıh âlimlerinin mertebelerini işlediğimiz delilde öğrendik ki, hikmetin bir şubesi olan fıkıhta İmam Gazalilere, Celalettin-i Suyutilere, İmam Rabbanilere dahi verilmeyen bir hikmet başta dört mezhep imamı olarak diğerlerine verilmiştir. Bu sebeple İmam Gazali gibi büyük allemeler fıkıhta o büyük zatları takip etmişlerdir.

O hâlde bir mezhepsiz için yol ikidir:

  • Ya dört mezhep imamına verilen hikmetin aynısının kendisine de verildiğini kabul edecek ve bu kabul ile de kargaları bile kendine güldürecek! (Bu zamanda yetişen âlim zatların niçin mezhep imamlarına yetişemeyeceği konusunu ileride bir başlık altında inceleyeceğimizden burada bu konuya girmiyor, meraklılarını ilerideki bölüme havale ediyoruz.)
  • Ya da aklını başına alarak kendisine hikmet verilen mezhep imamlarına tabi olacak. Meselelerin izahlarını onlara sorup öğrenecek. Yani o zatların kitaplarına müracaat edecek.

2- Madem Allah-u Teâlâ hikmeti herkese değil, sadece dilediği kuluna vermektedir. Acaba kendisine hikmet verilmeyen kullar ne yapacaktır? İslam’ın hükümlerini, helali, haramı, ibadetlerin eda şekillerini ve diğer meseleleri nasıl öğrenecek ve İslami hayatını nasıl devam ettirecektir?

Aslında her hâlükârda bir mezhebe bağlanmak vardır. Zira bir mezhebe tabi olmayı inkâr edenler de kitaplar yazmakta ve kitaplarında kendi fehimlerine göre birçok konuyu inceleyip neticeye bağlamaktadırlar. Onların talimiyle, mezhep imamlarını ve bir mezhebe bağlanmayı inkâr edenler de bu zatların kitaplarını okumakta ve onların sözleriyle amel etmektedirler. Yani bizler dört mezhepten birisine tabi olurken, onlar da bu kişilere tabi olmakta dolayısıyla sanki bu kişiler onların mezhep imamı olmaktadır. Tek fark şudur: Bizlerin peşinden gittiğimiz müctehid allemeler kendilerine hakikaten hikmet verilmiş olan büyük âlimlerdir. Bu zamandaki mezhepsizler ise geceyi gündüzden ayıramayacak kadar kör cahillerdir!

3- Mezhepsizliğe rağbet ettiren ve mezhepleri inkâr eden kişilere göre, bir mezhebe bağlanmak gereksiz olup herkes kendi görüşünü Kur’an ve hadisten çıkartmalıdır. Bu görüşe göre, herkesin hikmet sahibi olması gerekir. Bu ise ayetin, “Dilediğine hikmet verir, hikmet verilene ise pek çok hayır verilmiştir.” beyanına terstir. Çünkü herkes dört kaynaktan hüküm çıkarabilse ve Kur’an’dan anladığı ile amel edebilseydi hikmet herkese verilmiş olurdu. Hâlbuki ayetin ifadesiyle hikmet sadece Allah’ın dilediklerine ve seçilmişlere verilmiştir.

4- Ayetin sonunda geçen, “Bunu ancak akıl sahipleri anlar.” ifadesi de manidardır. Yani hikmetin kıymetini ve herkese verilmediğini sadece Allah’ın murad ettiği müstesna kişilere verildiğini ancak akıl sahipleri anlayabilmektedir. İşte mezhepsizler hem hikmetin mahiyetini anlayamamak hem de kendilerine hikmetin verildiği müctehid imamları reddetmekle akılsızlar grubuna dâhil olmaktadırlar!

Netice: Madem ayetin ifadesiyle hikmet büyük bir hayırdır ve sadece Allah’ın murad ettiği kişilere tahsis edilmiştir. O hâlde hikmetten nasibi olmayan veya nasibi az olan biz avamın hikmetin hakikatinin verildiği âlimlere tabi olması bir zorunluluktur ve ayetin işâri bir emridir.

Bu büyük âlimlerin hikmetin bir cüzü olan Kur’an’ı anlamaktaki maharetlerini onların ayetlerden çıkarttıkları hükümleri beyan ile ileride ispat edeceğimizden konunun bu bölümüne şimdi girmiyor, oraya havale ediyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu