Kur’an’ın lafzındaki fesahat harikadır.
Selâset: okunuşunun kolay ve akıcı olması ve ahenkli bir ifadenin bulunmasıdır. Selâsetin varlığına şunlar delildir:
1- Okunduğunda usandırmaması; Evet Kur’an ayetleri binler defa tekrar edilse yine usandırmıyor, belki lezzet veriyor.
2- Kur’an’ın kelimelerinde ki kusursuzluğa ve selasete belagatın dahi âlimleri şahittir. Malumdur ki, bir fende ve sanatta, münakaşaya sebep olan bir meselede, o fen ve sanatın dâhilerinin sözü geçer. En büyük bir mimarın sözü, küçük bir hastalığın keşfinde, küçük bir doktor kadar geçmez ve sözünün, onun sözü kadar kıymeti yoktur. O halde madem konumuz Kur’an’ın kelimelerindeki mükemmellik ve akıcılıktır. Elbette belagat ve edebiyatın dahi âlimlerinin sözü, bu fenden olmayan binlerce insanın sözüne tercih edilir. İşte o dâhilerden Zamahşeri, Sekkâki, Abdülkâhir Cürcâni gibi âlimler Kur’an’ı harf harf tetkik etmişler ve kelimelerindeki selâsete hayran olarak, bu selaseti beyan ve ispat etmişlerdir.
3- Selâsetin varlığına; küçük bir çocuğun hafızasına kolayca girmesi ve ona ağır gelmemesi delildir. Küçük bir çocuk kendi lisanında olan bir şiiri bile ezberleyemez iken 600 sayfalık Kur’an’ı kolayca ezberleyebiliyor. Bu, selasetten başka ne ile izah edilebilir?
4- Hem en hastalıklı, az bir sözden rahatsız olan kulağa, nahoş gelmiyor, hoş geliyor. O hasta, Kur’an’ı dinlerken teneffüs ediyor. Bu da Kur’an’ın ifadesindeki akıcılığa delildir.
5- Kur’an, ölüm sekerâtında olanın damağına şerbet gibi oluyor, ona leziz geliyor.
6- Kur’an’ın düşmanları dahi selasetine hayran olmuşlardır. Hatta Kureyşin reislerinden âlim bir zat, müşrikler tarafından, Kur’an’ı dinlemek için gönderilmiş. O da gitmiş ve dinlemiş. Ve döndüğünde demiş ki: “Şu kelamın öyle bir tatlılığı var ki, insan sözüne benzemez. Ben şairleri, kâhinleri biliyorum. Bu, onların sözlerine hiç benzemez. Olsa olsa bize tabi olanları kandırmak için buna sihir demeliyiz.” İşte, Kur’an’ı kerimin ifadelerine, en inatçı düşmanları bile hayran oluyorlar.
Şimdi Kur’an’ın kelimelerindeki harika fesahate ve selasete yani ifadelerinin düzgün ve okunuşunun kolay ve akıcı oluşuna, binler numuneden bir numuneyi misal olarak beyan edelim.
ثُمَّ أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّن بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُّعَاسًا يَغْشَى طَآئِفَةً مِّنكُمْ
(Al-i İmran : 154)
İşte şu ayette bütün hece harfleri mevcuttur. Buna rağmen selâset ve akıcılık bozulmamış. Okunması dile zor gelmiyor. Hem şu mucizeliğe dikkat et:
1- Hece harflerinden “yâ” ile “elif”, en hafif ve birbirine dönüştüğü için iki kardeş gibi 21 kere tekrar edilmiş.
2- “mim” ile “nun” birbirinin kardeşi ve birbirinin yerine geçtiği için her birisi 33’er defa zikir edilmiş.
3- “sin” “şın” “sad” mahreçce, sıfatça, sesce kardeş oldukları için her biri üçer defa zikredilmiş.
4- “ayın” “gayın” kardeş oldukları halde “ayın” daha hafif “gayın” daha ağır olduğundan “ayın” 6 defa “gayın” onun yarısı kadar 3 defa zikir edilmiş.
5- “zel” “zı” “tı” ve “zı” mahreçce, sıfatça, sesce kardeş oldukları için her birisi 2’şer defa zikredilmiş.
6- “lam” ile “elif” beraber ikisi “lamelif” suretinde birleştikleri için ve “elif”in “lamelif” suretinde hissesi “lam” ın yarısıdır. Onun için “lam” 42 defa, “elif” onun yarısı kadar, 21 defa zikredilmiş.
7- “hemze” “he” ile mahreçte kardeş oldukları için “hemze” 13, “he” bir derece hafif olduğu için on dört defa zikir edilmiş.
8- “fe” “kaf” “kef” harfleri kardeş oldukları için ve “kaf”ın bir noktası fazla olduğundan “kaf” 10, “fe” 9 “kef” 9 defa zikredilmiş. Ve yine “be” harfi noktalı olduğundan 9 kere, “te” ise derecesi 3 olduğu ve alfabenin üçüncü harfi olduğu için 9 artı 3 toplam 12 defa zikir edilmiş.
9-“ha” “hı” “se(peltek)” ve “dad” harfleri ağırlıklarından dolayı sadece birer defa zikredilmiş.
10- “vav”; “he” den ve hemzeden daha hafif, “ye” den ve “elif”ten daha ağır olduğu için 17 defa; ağır hemzeden 4 derece yukarı, hafif eliften 4 derece aşağı zikir edilmiştir.
İşte şu harflerin bu harika ve muntazam vaziyetleri iki kere iki dört eder derecesinde ispat eder ki; bu söz Allah’ın sözüdür. Beşerin haddine değildir ki şu vaziyeti yapabilsin. Tesadüfte imkânsızdır ki, ona karışabilsin. Hem madem harflerinde bile böyle intizam gözetilmiş, elbette kelimelerinde, cümlelerinde, manalarında öyle esrarlı bir intizam gözetilmiştir ki; göz görse “maşallah”, akıl anlasa “bârekallah” diyecektir.
Rabbim cümlemizden
Razı olsun