Edebi Yönü

Kur’an’ın beyanında ki beraat harikadır.

Kur’an’ın beyanında ki beraat yani ifadesindeki üstünlük ve haşmet harikadır. Evet, Kur’an-ı Kerim, ifade çeşitlerinden ve hitap derecelerinden olan:

Tergib; yani şevklendirme ve ümitlendirme,
Terhib; yani korkutma,
Medih ve zemm; yani övme ve yerme,
İfham ve talim; yani bildirme ve öğretme ve
İspat ve irşad gibi, beyanın ve ifadenin bütün mertebelerinde emsalsizdir.

Mesela teşvik makamının yüzlerce misallerinden sadece İnsan suresine bakalım. Nasıl kevser suyu gibi hoş, selsebil suyu gibi tatlıdır görelim:

“İyiler ise kâfur katılmış bir kadehten içerler. Bu Allah’ın has kullarının içtikleri ve istedikleri yere akıttıkları bir pınardır. Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve ipekleri lütfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak, ne yakıcı bir sıcak görülür, ne de dondurucu bir soğuk.

Cennet ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar. Kolayca koparılan meyveler istifadelerine sunulur. Yanlarında gümüş kaplar ve billur kâseler, gümüşî beyazlıkta şeffaf kupalarla dolaşılır ki, cennet sakinlerine, iştahları ölçüsünce tayin ve takdir ederler. Orada onlara bir kâseden içirilir ki, bu şarabın karışımında zencefil vardır.

Bu şarap orada bir pınardır ki adına sel sebil denir. O insanların etrafında öyle ölümsüz genç hizmetçiler dolaşır ki, onları gördüğünde, kendilerini, etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın. Ne yana bakarsan bak nimet ve ulu bir saltanat görürsün. Üzerlerinde yeşil renkli, ince ve kalın elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır.

Rableri onlara tertemiz bir içki verir. Onlara şöyle denir: bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin gayretiniz, karşılığını bulmuştur” (İnsan:5-22)

Ve şimdi de korkutma ve tehdit makamının onlarca misalinden sadece gâşiye ve duhan surelerine bakalım ve bu makamda dahi Kur’an’ın hitabının emsalsiz olduğuna şahit olalım:

“Gâşiyenin haberi sana geldi mi?

O gün bir takım yüzler alçalır, durmadan çalışır ve yorulur, kızgın ateşe atılır, kaynar su akıtan pınardan içirilir, onlar için yemek yoktur.

Ancak onlara, gıda olmayan ve açlığı da gidermeyen kuru dikenden yapılmış bir yiyecek verilir.”(Gaşiye:1-7)

“Şüphesiz hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür. O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.

Zakkum ağacı günahkârların yemeğidir. Tıpkı erimiş madenler gibi karınlarında kaynar. Kaynar suyun kaynaması gibi.

Allah, zebanilere emreder: Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin, sonra azap olarak üstüne kaynar su dökün ve deyin ki; tat bakalım, çünkü sen kendince üstündün ve şerefliydin. İşte muhakkak ki bu, şüphe edip durduğunuz şeydir.”(Duhan:40-50)

Ve medih makamında dahi Kur’an’ın emsalsiz olduğunu anlamak için başlarında “Elhamdülillah” (Allaha hamd olsun) ifadesi olan 15 sureye bak ve gör ki, Kur’an’ın ifadeleri güneş gibi parlak, yıldız gibi ziynetli, gökyüzü ve zemin gibi haşmetli, melekler gibi sevimli, dünya da yavrulara rahmet gibi şefkatli ve ahirette cennet gibi güzeldir:

Medih makamında, Kur’an’ın beyanlarına hiçbir beşer sözü yetişemediği gibi, sakındırma ve men etme makamında da Kur’an’ın ifadesi eşsizdir. İşte bu makamın binler misallerinden bir misal:

أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا

“Sizden birisi ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı” (Hucurat: 12)

İşte bu ayet gıybet etmeği yani: Başkasının hakkında, o kişinin bulunmadığı bir yerde, işittiğinde hoşlanmayacağı bir şekilde konuşmayı, şu kısacık ifadesiyle 6 derece kötüler ve şiddetle yasaklar şöyle ki:

1-Ayetin başındaki “hemze”, hayret ifade eden bir soru edatıdır. Bu kelimeler, cümlenin bütün kelimelerine girer. İşte birinci “hemze” ile der: hayret, soru ve cevap mahalli olan aklınız yok mudur ki, bu derece çirkin bir işi anlamıyor?

2- “Yuhibbu” (hoşlanır) lafzı ile der, “acaba, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en nefret edilen bir işi sever”

3- “Ehadüküm” (Sizden biri) kelimesiyle der ki: “cemaatten hayatını alan, sosyal hayat ve medeniyetiniz ne olmuş ki böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder”

4- “En ye’kule lahme” (etini yemek) kelamıyla der: “insaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına, arkadaşınızı dişle parçalamayı yapıyorsunuz”

5- “Ehîhi” (kardeşi) kelimesiyle der, “hiç kendi cinsinize karşı şefkat duygusu yok mu ki, çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun manevî şahsiyetini insafsızca dişliyorsunuz.

6- “Meyten” (ölmüş olan) kelimesiyle der: vicdanınız nerede, fıtratınız bozulmuş mu ki, ölmüş kardeşine karşı etini yemek gibi en çirkin bir işi yapıyorsunuz”

Demek gıybet, aklen, kalben, insaniyeten, vicdanen, fıtraten ve kendi soyunu sevmek cihetiyle kötülenmiştir. İşte bak, şu ayet nasıl her kelimesiyle 6 mertebede gıybeti kötülemekle, menetme makamında dahi emsalsiz olduğunu ispat ediyor.

Hem Kur’an’ın ispat makamında da emsali yoktur. İşte bu makamın yüzler misallerinden bir misal:

فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا
إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

“Allah’ın rahmet eserlerine bakınız, ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir. Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O her şeye gücü yetendir” (Rum: 50)

Bu ayet, öldükten sonra dirilmeyi ispat etmek için öyle bir tarzda beyan eder ki, bunun üstünde beyan olamaz.

Şöyle ki; her bahar mevsiminde, yeryüzünü diriltmek keyfiyetinde, kışın ölen mahlûkları, yazın tekrar iade etmekle, öldükten sonra dirilmenin numunelerini insana gösteriyor ve diyor ki:

“Bunları böyle yapan zata, kıyamet ve öldükten sonra diriltme ağır gelmez, şu zeminin yüzünde yüz binler çeşit canlıları; beraber, birbiri içinde, hatasız ve kusursuz icat eden zata ne ağır gelebilir ki?”

İşte Kur’an, öldükten sonra dirilmeyi, kışın ölüp, yazın dirilen bitkileri ve hayvanları göstermekle ispat eder. Ve ispat makamında dahi emsalsiz olduğunu ilan eder.

Kur’an’ın, ispat makamında eşi olmadığı gibi, irşad, yani “doğru yolu gösterme, aklı ve kalbi ikna edici ve tesirli sözlerle gafletten uyandırıp hidayet yoluna ulaştırma” makamında da eşi yoktur.

Kur’an’ı okuyarak gafletten kurtulan ve hidayet bulan yüz milyonlar buna şahittir. Hatta bazen, en azgınları bile, bir ayetiyle irşad eder. Onları tövbe kapısına sevk eder.

Amma ifham ve talimde yani anlatma ve öğretme makamında Kur’an’ın beyanı o kadar harikadır ki, en basit bir insan bile onun ifadesiyle en derin bir hakikati kolayca anlar.

Evet, nasıl ki, bir çocuk ile konuşulsa, çocukça tabirler kullanılır, öyle de, Kur’an da, muhatabın derecesine göre konuşur, en büyük âlimlerin fikirlerinin yetişemediği derin ve ince hakikatler ve sırlar, bir kısım temsiller ve teşbihler ile en cahil kimseye bile ifade edilir.

Kur’an’ın manaları, dağ gibi akılları doyurduğu gibi, küçücük ve basit akılları da ihmal etmez, onları da aynı sözlerle tatmin eder.

En âlim ile en cahil, omuz omuza, diz dize vererek Kur’an’ın dersini dinler ve istifade eder. Her kalp ve her akıl o sofradan gıdalarını bulur. Şu makama misal istersen Kur’an baştan sona bu makamın misalleridir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu