Kur’an’ın, ahireti veya istikbalde olacak hadiseleri kalbe kabul ettirmek için, dünya’da ki acayip fiilleri zikir ile delil yapması harikadır.
Kur’an ayetleri, Cenab-ı Hakk’ın ahirette ki, harika fiillerini kabul ettirmek için, hazırlık mahiyetinde ve zihni tasdike hazırlamak için bir giriş hükmünde, dünyadaki fiilleri zikreder. Veyahut istikbali ve ahiret hadiselerini öyle bir surette zikreder ki, gözümüzle gördüğümüz hadiseler, o haberlerin doğruluğuna kanaat verir.
Mesela: Yasin suresi 77 ve 83. ayetler arasında şöyle buyrulur:
“İnsan görmüyor mu ki, biz onu nutfeden; bir damla sudan yarattık.
Bir de bakıyorsun ki, o apaçık bir düşman olmuş. Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal vermeye kalkışıyor ve ‘şu çürümüş, un olmuş kemikleri kim diriltecek’ diyor.
De ki: “Onları ilk defa kim yaratmış ise o diriltecek’ Çünkü o her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.
Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran odur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.
Semavat ve arzı yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir?
Evet! Onların benzerlerini yaratmaya her zaman hakkıyla kadirdir. O her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.
O, bir şeyi yaratmak istediğinde, sadece “ol” der. O şey derhal oluverir.
Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah Subhandır. Siz elbette ona gönderileceksiniz.”
İşte şu ayetlerde, öldükten sonra dirilme, yedi sekiz değişik tarz ve surette ispat ediliyor. Evvela, ilk yaratılışı akla gösterir ki, ‘bir damla sudan, kan pıhtısına, kan pıhtısından, bir çiğnem ete, bir çiğnem etten, insanın icadına kadar olan yaratılışınızı görüyorsunuz. Nasıl olur da, öldükten sonra ki yaratılışı inkâr ediyorsunuz? der.
Hem, Cenab-ı Hakk’ın insana karşı yaptığı büyük ihsanlara, “Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran odur.” ayetiyle işaret edip, der: “Size böyle nimet veren zat, sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasınız.”
Hem gizli bir işaret ile der ki: “Ölmüş ağaçların dirilip yeşillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bulmasını kıyas edemeyip, öldükten sonraki dirilmeyi akıldan uzak mı görüyorsunuz?
Hem, “Semavat ve arzı yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kâdir değil midir? Evet! Onların benzerlerini yaratmaya her zaman hakkıyla kâdirdir.” ayetiyle der ki: “Semavat ve yeryüzünü yaratan, Semavat ve yeryüzünün meyvesi olan insanın hayat ve ölümünden aciz kalır mı? Koca ağacı idare eden, o ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi? Bütün ağacın neticesini terk etmekle, bütün parçaları hikmetle yoğrulmuş yaratılış ağacını abes ve beyhude yapar mı zannediyorsun?
Hem “O, bir şeyi yaratmak istediğinde, sadece “ol” der. O şey derhal oluverir.” ayetiyle der ki: “Öldükten sonra sizi diriltecek Zat öyle bir zattır ki, bütün kâinat ona itaatkâr bir asker hükmündedir. O “Ol” dediği zaman, her şey ona itaat eder. Bir baharı yaratmak, bir çiçek kadar ona kolay gelir. Bütün hayvanları icat etmek, bir sineği icat etmek kadar kudretine rahat gelir. Böyle bir zata karşı “kemikleri kim diriltecek” deyip, kudretine karşı, acizlik isnad ederek meydan okunmaz.
Ve “Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah Subhandır” tabiriyle; Her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında, gece ve gündüzü, kış ve yazı bir kitap sahifeleri gibi kolayca çevirir, dünya ve ahireti iki oda gibi bunu kapar, onu açar bir Kadir-i Zülcelaldir. Madem böyledir, bütün delillerin neticesi olarak وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ yani Kabirden sizi diriltip, haşre getirip, huzurunda hesabınızı görecektir.
İşte şu ayetler, öldükten sonra dirilmenin kabulüne zihni hazırladı. Kalbi ikna etti. Çünkü benzerini, dünyadaki fiiller ile gösterdi.
Elbette bu ifadeler, okuma yazma bilmeyen, ümmî bir zata ait olamaz. Ancak ve ancak Allah’ın sözü olabilir.