Kur’an’ın ifadelerindeki icaz harikadır.
İcaz: Az söz ile çok şey anlatmak sanatıdır.
Kur’an’ın ifadelerinde “icaz” vardır. Ve bu icaz, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunun delilidir.
Kur’an sözü az söyler ama o söz çok manaya gelir. Adeta bir tek sure, bütün Kur’an’ı içine alır.
Bir tek ayet ise, o surenin hazinesini içine alır. Ayetlerin çoğu, her birisi birer küçük sure, surelerin çoğu, her birisi birer küçük Kur’an’dır.
İşte beşerin taklitten aciz kaldığı şu icaz, Allah’ın insanlığa bir lütfu ve kolaylaştırmasıdır. Çünkü herkes her vakit Kur’an’a muhtaç olduğu halde, ya gafletten ya da başka bir sebepten dolayı her vakit bütün Kur’an’ı okumaya vakit bulamaz. İşte, bütün Kur’an’ı okumaya fırsat bulamayanlar için, her bir sure, birer küçük Kur’an hükmünde, hatta her bir uzun ayet, birer kısa sure makamındadır.
Hatta Kur’an’ın, fatiha da, fatihanın ise besmelede yazılmış olduğuna, keşif ve tahkik ehli ittifak etmiştir.
Nasıl ki Cenab-ı Hak bir ağaçtaki bütün manaları süzüp bir çekirdekte topladığı gibi, bütün Kur’an-ı Kerimi de süzüp, fatiha da cem etmiş bulunuyor.
Bazı haddini aşan kimseler, fatihanın kısa bir tercümesini getirerek; “Bütün Kur’an, mesela yasin suresi bunun neresinde?” diyerek sual ediyorlar.
Bu sualin cevabına muhatap olabilmekte büyük bir ilimle olabileceğinden meseleyi basitçe şöyle izah ediyoruz;
Elimize bir elma çekirdeği alarak o şahsa soruyoruz: “yapraklar bu çekirdeğin neresinde? Dallar neresinde yazılı? Çekirdeğin kökü nerede? Soru sahibinin bize vereceği cevap şöyle oluyor: “Bu çekirdeği toprağa atıp beklemek veya bu mesele ile ilgili ilmin derinliklerine varmak lazımdır ki, mesele anlaşılsın”
İşte kâinat kitabında durum böyle olduğu gibi, Kur’an-ı Kerim’de de böyledir. Fatiha çekirdeğinin nasıl büyüdüğünü ve ondan Kur’an ağacının nasıl çıktığını anlamak için de beklememiz yani bunun için gerekli ilmi tahsil etmemiz lazım geliyor.
Şimdi bu bahsin yüzlerce misallerinden sadece “Elhamdülillah” cümlesine bakalım:
Bu cümlenin en kısa manası şudur: “Ne kadar hamd ve medih varsa, kimden gelse kime karşı olsa ve kime yapılırsa yapılsa ezelden ebede kadar O varlığı zaruri olan zata hastır ve layıktır ki Ona Allah denilir.” Şimdi bu uzun mananın, nasıl kısacık bir ifadeden çıktığına bakalım:
“Ne kadar hamd varsa” manası; ”Elhamdülillah” ın başındaki “el” takısından çıkıyor. Arapçada bu takıya “lam-ı istiğrak” denir. İlave olduğu kelimenin manasını umumi kılar.
Sadece “hamd” kelimesi; herhangi bir hamdı ifade ettiği halde, “el-hamd” denildiğinde “her ne kadar hamd varsa, bütün hamd ve senalar” manasını ifade eder.
“Her kimden gelse” manası ise; “hamd” kelimesi mastar olup, faili terk edildiğinden, böyle makamlarda umumiyet ifade ediyor ve hamd eden herkesi içine alıyor.
“Kime karşı olsa ve kime yapılırsa yapılsa” manası ise: meful, yani “failin, fiilinin tesir ettiği şey”, terk edildiğinden, hitap makamında umumiyeti ifade ettiğinden çıkıyor. Kime karşı olursa olsun yapılan bütün hamdları içine alıyor.
“Ezelden ebede kadar” manasını ise: cümlemizin isim cümlesi olması ve fiil cümlesine tercih edilmesi ifade ediyor. Zira isim cümleleri fiil cümlelerine kıyasla sebatı ve devamı ifade eder. “Hastır ve layıktır” manasını ise: “lillah” kelimesinin başındaki “lam” ifade ediyor. Bu “lam”a Arapça’da “lam-ı tahsis” denir. Sadece ona has ve ait olmayı ve onun sahip olduğunu ifade eden bir harftir.
“Varlığı zaruri olan zat” manasını ise: Allah ismi ifade ediyor. Çünkü Allah olabilmesi için “Vacibu-l Vücud” yani, varlı-ğının zaruri ve kendinden olması gerekir.
İşte “Elhamdülillah” gibi kısacık bir ifadenin sadece Arapça gramer kaideleriyle zahiri manasını gördün.
Acaba bu kısacık kelimenin zahiri manası böyle olursa, onda ne kadar gizli manalar olur, sen kıyas et.
Ve bu misalle anla ki, her bir Kur’an harfi, bir hakikat hazinesi hükmündedir. Bazen bir tek harf, bir sayfa kadar hakikati ders verir.