Kur’an ayetlerinin sonunda, Allah’ın isimlerinin zikri emsalsizdir.
Kur’an, yüzlerce ayeti ile bu bahse delilidir. Biz sadece enbiya suresinden bir sayfa ile yetinelim:
“Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen veya ölenleri, hiç şüphesiz ki Allah güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Muhakkak ki Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. Allah onları memnun kalacakları bir yere girdirecektir. Muhakkak ki Allah Âlimdir ve Halimdir.
İşte böyle, kim kendisine verilen eziyetin dengi ile karşılık verir de, bundan sonra kendisine yine bir tecavüz ve zulüm vaki olursa, emin olmalıdır ki, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Muhakkak ki Allah Afuvdur (affedicidir) ve Gafurdur. (mağfiret edicidir).
Böylece Allah haksızlığa uğrayana yardım edecektir ve buna kadirdir. Çünkü Allah geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar. Şüphesiz Allah işitendir ve görendir.
Böyledir. Çünkü Allah hakkın tâ kendisidir. Onun dışında taptıkları ise batıldan başka bir şey değildir. Gerçek şu ki, Allah Âlidir (uludur) ve Kebirdir (büyüktür).
Görmedin mi, Allah gökten yağmur indirir de bu sayede yer-yüzünü yeşertir. Gerçekten Allah Latiftir (lütufkârdır), Habirdir. (her şeyden haberdardır).
Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Hakikaten yalnız O Ganidir (zengindir) ve Hamiddir. (övülmeye layıktır)
Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de, kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah insanlara karşı Rauftur (çok şefkatlidir), ve Rahimdir (çok merhametlidir).(Hac:59-65)
İşte Kur’an’dan sadece bir sayfayı dinledik. Bu sayfada zikir edilen Allah’ın isimleri bazen delil ve bazen de netice olmuş. Mesela, Allah hicret edip sonra ölen ve öldürülenleri güzel bir şekilde rızıklandıracağını ve onları memnun kalacakları bir yere sokacağını haber vermiş.
Buna delil olarak ta “hayru-r râzıkîn” yani rızık verenlerin en hayırlısı olduğunu bildirmiş. Âlim ve halim olduğundan bahsetmiş. Yani madem rızık verenlerin en hayırlısıdır, elbette kendi yolundan hicret ederek, ölen veya öldürülenlerin amellerini zayi etmez, onları da rızıklandırır, hem âlimdir, her şeyi ve onları nasıl rızıklandıracağını en iyi bilir.
Hem de halimdir, onlara eziyet vererek hicrete mecbur bırakanlardan intikamlarını sonra alır.
Hem Allah geceyi gündüze, gündüzü de geceye katar. O halde işiten ve gören olmalıdır. İşitmeyen ve göremeyen bu azametli fiile fail olamaz. Zira bu icraatlar dünyayı güneş etrafında bir nizam ile çevirmekle mümkündür ki, bu da görmek ve işitmeği gerektirir.
Hem Allah yağmuru indirir ve onunla yeryüzünü yeşertir. O halde Elbette bunu yapan Latiftir (lütufkârdır), Habirdir (her şeyden haberdardır).
Şimdi diğer ayetlerin sonlarında zikir edilen isimleri sen bunlara kıyas et.
Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın fiillerinden ve eserlerinden nasıl bahsettiğini, kâinatı evirip, çevirip, içindeki fiil ve eserleri nasıl göze gösterdiğini ve sonra, o fiil ve eserlerden ilâhi isimleri nasıl çıkardığına şahit ol.
Acaba hiç mümkün müdür ki, bu sözler bir beşerin sözü olsun? Hayır, asla olamaz. Çünkü bir beşer kendi aklıyla Allah’ın isim ve sıfatlarını bu derece keşfedip, kâinattaki fiil ve eserlerde bu isim ve sıfatları bu derece göremez ve gösteremez.
Hele bu zat ümmî ise, okuma yazma bilmiyorsa, yaşadığı asır; küfrün karanlıkları içinde boğulmuş ve elleriyle yaptıkları putlara tapacak kadar akıldan ve insanlıktan uzaklaşmış ise, bu daha da imkânsızdır.
Evet, insan bir peygamberi işitmese de Allah’ı bulabilir hatta bulmalıdır ve onu tanımalıdır. Ancak Allah’ın isim ve sıfatlarını tamamıyla keşfedemez. Hatta bırakın tamamını, çok azına bile ulaşamaz.
Madem Kur’an bu isim ve sıfatları bize haber vermiş, O halde Kur’an’ı bize tebliğ eden zat Allah’ın peygamberidir, Kur’an’da Allah’ın sözüdür.
Ve ayetlerinin sonundaki Esma-ül Hüsna’nın latif zikrinin şehadetiyle bu Kur’an Allah’ın kelamıdır.