Kabir hayatının hak ve gerçek olduğuna dair deliller
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَكُنتُمْ أَمْوَاتاً فَأَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz. (Bakara/28)
Bu ayet-i kerime, kabir hayatının hak ve gerçek olduğuna delildir. Şöyle ki: Ayetin başında geçen “ أَمْوَات ” tabiri “ölüler” demektir. Bundan maksat ise: Kendisinde hayat olmayan ve babaların sulplerinde (belkemikleri arasında) olan menilerdir. Demek bu ifade ile insanın ilk haline dikkat çekilmiş ve babalarının sulbündeki hali nazara verilmiştir. İnsan, bu halinde ölüdür ve daha yaratılmamıştır.
Ayetin devamında gelen “ölü idiniz sizleri diriltti” ifadesindeki ‘diriltmekten’ maksat ise: Anne rahmindeki o nutfelere ruh üfleyip, sonra diri olarak dünyaya çıkarmaktır. Demek ayetin bu bölümü, dünya hayatına işaret etmektedir.
Ayetin devamındaki “sonra sizleri yine öldürecek” ifadesiyle işaret edilen ise: Ecelleri geldiğinde insanları öldürmektir. Bu öldürmek ile dünya hayatı sona erer.
Ayetin devamında gelen “sonra sizi yine diriltecek” ifadesi ise: Kabir hayatına delildir. Zira ayetin işaretiyle bu dirilme, ölümden hemen sonra ve kıyametten öncedir. Bu da ancak kabir hayatıdır.
Ayetin sonundaki “sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz” ifadesinden murad ise: İsrafil (as) tarafından Sur’a üfürüldüğünde, mahşere çıkmak üzere kabirlerden çıkıştır.
Demek ayet-i celilede geçen ثُمَّ يُمِيتُكُمْ “Sonra sizi diriltecek” ifadesi, kabir hayatına işarettir ve delildir.
Kabir hayatının hak ve gerçek olduğuna Mü’min suresi 45 ve 46. ayetler de delalet etmektedir. Mezkûr ayetlerin meali şöyledir:
“Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun’un adamlarını ise, o kötü azap kuşattı. Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: “Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!” (denilecektir). (40/ 45-46)
Bu ayet-i celilede, Firavun ve avenesinin göreceği kabir azabından ve berzah hayatından bahsedilmektedir. “Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar” ifadesiyle işaret olunan hayat, berzah hayatıdır ve kabir azabıdır. Bu ifadeyi, hesaptan sonraki cehennem azabına hamletmek doğru değildir. Zira ayetin devamındaki “Kıyamet kopacağı gün de: ‘Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!’ (denilecektir)” ifadesi, önceki azabın, kıyametten önce olduğunu ispat eder. Kıyamet günü uğrayacakları şiddetli azap ise bu azaptan sonradır.
Demek “Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar” ifadesiyle işaret edilen azap, ölüm ile kıyamet ortasındaki bir azaptır ki, bu da kabir azabı ve berzah hayatıdır.
Kabir hayatı hakkındaki bir başka ayet de Mümtehine suresi 13. ayettir. Ayetin meali şöyledir: “Ey iman edenler! Allah’ın gazabına uğrayanları ve kabir ehli kâfirlerin ümit kesmeleri gibi ahiretten ümit kesenleri dost edinmeyin.”
Ayet-i kerimede geçen “Kabir ehli kâfirlerin ümit kesmeleri gibi…” ifadesi, kabir hayatına delildir. Zira bu ayet-i kerime, kabir ehli kâfirlerin Allah’ın rahmet ve affından ümitsiz olduklarını bildirmektedir. Bu hal de ancak ve ancak onların kabirde hayat sahibi olmaları ile mümkündür. İbn-i Mesud, İmam Mücahid, İkrime, İbni Zeyd, İmam Mukatil, Kelbi ve Mansur hazretleri bu görüşte olup, mezkûr ayeti kabir hayatına delil yapmışlardır. Onlar özetle derler ki: “Kabir ehli kâfirlerin ümitlerini kesmeleri, ancak ve ancak onların kabirde hayatdar ve diri olmaları ile mümkündür. Zira ümit kesmek, hayat sahibi olanın işidir. Bu sebeple ‘Kabir ehli kâfirlerin ümit kesmeleri gibi…’ ifadesi, kabir hayatına bir delildir.”
Kabir hayatı ile ilgili bir başka ayet de Tevbe suresi 101. ayettir. Ayetin meali şöyledir: “Biz onları iki kere azaba uğratacağız. Daha sonra da büyük bir azaba sevk edilirler.”
Mezkûr ayet-i kerimedeki “İki kere azaba uğratacağız. Daha sonra da büyük bir azaba sevk edilirler” ifadesiyle üç azaptan bahsedilmektedir. Ayet-i kerimede geçen üç azaptan birincisi dünya azabı, ikincisi ise kabir azabıdır. İkinci azap olan kabir azabından sonra da, daha büyük bir azap vardır ki, bu da üçüncü azap olan cehennem azabıdır. İmam Azam hazretleri ve Kadı Beyzavi de, ayette geçen “iki kere azaba uğratacağız” ifadesiyle, dünya azabı ve kabir azabının kastedildiğini söylemektedir.
Kabir hayatı hakkında bir başka ayet de Nuh suresi 25. ayettir. Ayetin meali şudur: “(Nuh’un kavmi) Günahlarından dolayı boğuldular ve ardından da ateşe sokuldular.”
Bu ayet-i kerimede geçen “feudhilû” (sokuldular) kelimesindeki “f” harfi, Arapça’da “fe-i takibiyedir.” Yani olayın hemen olduğunu ve hiç ara verilmediğini ifade eder. Demek Hazreti Nuh’un kavmi boğulduktan hemen sonra ateşe sokulmuştur. Bu da ancak kabir hayatı dediğimiz Berzah elemindeki azap olabilir. Zira şu anda cehennem mevcud olmakla birlikte içi boştur. Cehennem, kıyametin kopması ve hesabın tamamlanmasıyla sakinlerine kavuşacaktır. O halde Hz. Nuh’un kavminin sokulduğu ateş, cehennem ateşi olamaz. Zira ifade ettiğimiz gibi cehennem şu anda boş olup sakinlerini beklemektedir. O halde bu azap kabir hayatı denilen Berzah âlemindeki azaptır.
Eğer kabir hayatı inkâr edilirse, Hazreti Nuh’un kavminin boğulduktan hemen sonra sokuldukları ateş ne ile izah edilebilir? Cehennem diyemeyiz, çünkü cehenneme giriş hesaplar görüldükten sonra olacaktır. Acaba kabir azabından başka hangi azap vardır ki, Hz. Nuh’un kavmi denizde boğulduktan hemen sonra o ateşe girmiş olsunlar?
Kabir hayatı hakkında bir başka ayet-i kerime de Al-i İmran suresi 169. ayettir. Ayetin meali şudur: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilakis onlar diridirler ve Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar.”
Bu ayet-i kerimede, Allah yolunda ölenlerin ölü olmadığı ve Allah’ın katında rızıklandırıldığı haberi verilmektedir. Hatta İ. Şafi hazretleri bu ayeti delil getirerek şehidin yıkanmayacağı ve üzerine cenaze namazı kılınmayacağı hükmünü vermiş ve şöyle demiştir: “Şehide cenaze namazı kılınmaz. Zira cenaze namazı ölünün üzerine kılınır. Hâlbuki mezkûr ayetin ifadesiyle şehid ölü değildir ve Rabbi katında rızıklanmaktadır.”
Demek şehid ölü değildir ve Allah-u Teâlâ onlara “ölü” dememizi yasaklamıştır. Ayrıca şehid Allah’ın katında rızıklanmaktadır. İşte şehidin ölü olmaması ve hal-i hazırda rızıklanması ispat eder ki, kabir hayatı ve Berzah âlemi haktır. Zira şehidin ölü olmamasını ve hal-i hazırda rızıklanmasını ancak Berzah hayatı ile izah edebiliriz.
Kabir hayatı ile ilgili daha birçok ayet-i kerime vardır. Delil olarak daha fazla ayet-i kerimeye ihtiyacı olanlar, Taha suresi 124. ayetin, Tekasür suresi 4. ayetin, İbrahim suresi 27. ayetin ve Vakıa suresi 89. ayetin tefsirine bakabilirler. Sadece ayetlerin mealine baktığında bu ayetlerin kabir hayatına olan şehadetini anlayamayanlar, tefsir kitaplarına müracaat ettiklerinde bu ayetlerin kabir hayatına olan delaletlerini öğreneceklerdir.
Ayrıca kabir hayatı ile ilgili mevcut hadisler de büyük bir yekün teşkil etmektedir ve hususi bir kitabı oluşturabilirler. Dileyenler hadis kitaplarının ilgili bölümlerine bakarak Peygamber Efendimizin bu konudaki hadislerini de inceleyebilirler.
Dilerseniz, kabir hayatı ile ilgili ayetleri incelediğimiz bu tefsir dersimizi şöyle bir dua ile tamamlayalım: “Ya Rab! Bizleri kabir azabından koru. Kabrin karanlığından sana sığınıyoruz, kabrimizi bizim için Kuran’ın nuruyla aydınlat. Kabrin darlığından yine sana sığınıyoruz, Kuran’ın hürmetine kabrimizi genişlet. Kabrin sual melekleri olan Nekir ve Münker’in heybetinden de yine sana sığınıyoruz, Onları bize, Kuran’ın hürmetine iki munis dost eyle. Kabrin yalnızlığından da sana sığınıyoruz ya Rab! Salih amellerimizi bize dost ve arkadaş yap. Ve yaptığımız şu tefsir dersinin hürmetine, kabrimizi bir cennet bahçesi eyle ve cehennem çukuru olmaktan muhafaza et. Âmin…
El hamdu lillâhi rabbil âlemîn…