Hadis Savunması

Hadis Savunması – 1. Bölüm: Hadisleri niçin inkar ediyorlar?

Sevgili kardeşlerim, çok önemli imanî bir eserle sizlerle tekrar birlikteyiz. Eserimizin adı “Hadis Savunması” Cenab-ı Hak bu zor eseri bizlere kolaylaştırsın, sözümüze tesir versin ve dinleyenlerin gönlünde tesirini halk etsin…Ahir zamanda yaşıyoruz; imanın baştaki kuş gibi olduğu, insanların sabaha mümin olarak girip, akşama kafir olarak çıktığı bir asır… Maalesef bu asır, birçok manevi hastalığı içinde barındırmaktadır. Bu manevi hastalıklar hızla yayılmakta, panzehir hükmündeki ilimlerden yoksun olanlar da bu hastalıklara yakalanarak, uhrevi hayatlarını perişan etmektedirler.Bu hastalıklardan biri de hadisleri inkâr hastalığıdır. Sizler de birçok kişiden şu sözleri duymuşsunuzdur:“Ben Kur’an’da olana bakarım. Hadisler uydurmadır. Kur’an bize yeter…”Bu ve benzeri sözleri hadis inkârcılarının ağzından oldukça fazla duymuşsunuzdur.Hadis inkârcılarına göre, hadis-i şerifler dinin bir kaynağı değildir, hepsi uydurmadır… Sahabeler -hâşâ- yalan söylemiş, Peygamberimize iftira atmış; İmam Buhari’den İmam Müslim’e; İbni Mace’den Ahmed b. Hanbel’e kadar bütün hadis hafızları da bu yalanları toplayıp kitaplarında cem etmişlerdir. İşte bu kişilerin hadislere bakışının özü budur…İyi de bu kişilerin hadislerle ne alıp veremediği var? Hadisleri niçin inkâr ediyorlar? Önce hastalığın sebebini teşhis edelim…

Bu hastalığın sebebini Üstad Bediüzzaman Hazretleri çok güzel tespit etmiş. Üstad’ın tespitini özetle nakledelim.

Bu kişiler ilk önce müçtehitlere karşı üstünlük iddia ederler. Bunların müçtehit alimlere karşı üstünlük iddiasının sebebi şudur:

Bu mezhepsizler, haram dairesine girmiş ve sefahate öyle dalmışlardır ki, sefahatten kurtulamıyorlar ve sefahate mani olan farzları eda edemiyorlar. Kendilerine bir bahane bulmak için şöyle derler:

“Şu mesele içtihattır. Bu meselede mezhepler birbirine muhalif gidiyor. O halde bu hükme uymak gereksizdir. Hem onlar da bizim gibi insandırlar, hata yapabilirler. Öyleyse biz de onlar gibi içtihat ederiz, istediğimiz gibi ibadetimizi yaparız. Onlara tabi olmaya ne mecburiyetimiz var?”

İşte bu bedbahtlar, şeytanın bu desisesiyle başlarını mezhebin zincirinden çıkarıyorlar. Demek, mezhepleri inkâr etmenin temel sebebi: İslamî hükümlerin ağır gelmesi sebebiyle, nefislerine uygun bir İslam’ı ortaya çıkarma arzusudur. İçinde beş vakit namazın, zekâtın ve tesettür gibi emirlerin olmadığı; sefahatin ve nefsî arzuların helal olduğu bir dini çıkarma arzusu…

Ancak iş bununla bitmiyor. Çünkü mezhep imamlarının omuzunda olan yalnız dinin nazariyat kısmıdır, farzlar ve haramlar değildir. Halbuki bu hadis inkârcıları, dinin farzlarını dahi terk etmek ve değiştirmek istiyorlar. Eğer, “Müçtehitlerden daha iyiyiz.” deseler, işleri tamam olmuyor. Çünkü müçtehid farza değil; nazariyata ve kati olmayan teferruata karışabilir ve burada içtihat yapabilir.

Halbuki bu hadis inkârcıları, namazı dahi zar zor kılmakta, hatta bir kısmı beş vakit namazı bir iki vakte indirmektedirler. Kadın olanlarıysa, tesettür gibi emirleri inkâr edip İslam’ın farzlarına karşı gelmektedirler… O halde bunların meselesi, müçtehitleri inkâr etmekle tamam olmuyor. Dinin farzlarını değiştirmek ve İslam’ın farzlarına karşı gelmek için, İslamî hükümlerin nakilcileri, direkleri ve hadislerin ravileri olan sahabelere ilişiyorlar ve onlar tarafından nakledilen hadisleri inkâr etmeye başlıyorlar.

İşte hadisleri inkârlarının sebebi budur. O halde, hadis inkârcılığı ile tamamlanan basamakları şöyle maddeleyebiliriz:

1. Sefahate dalıyorlar ve kendilerini haramlardan kurtaramıyorlar. Sefahate mani olan farzları da eda edemiyorlar.

2. İstiyorlar ki, işledikleri haramlar helal olsun ve eda edemedikleri farzlar olmasın.

3. Bu arzularının sevkiyle müçtehid imamlara ilişiyorlar ve “Ben de onlar gibi içtihat yapabilirim, onlar da benim gibi insandır.” diyerek nefislerinin arzusu doğrultusunda içtihat yapıyorlar. Bununla kendilerini rahatlatıyorlar.

4. Ama bakıyorlar ki, iş müçtehitleri inkâr etmekle olmuyor. Çünkü onlar sadece dinin nazariyat kısmında Kur’an ve sünnetten hüküm çıkarmışlar. Dinin farzlarında içtihat yapılmamış ve yapılamıyor. Halbuki bu kişiler, dinin farzlarını da eda etmekten uzaktırlar. Bu sefer gözlerini bir üste dikiyorlar ve dinî hükümlerin taşıyıcıları, direkleri ve hadislerin ravileri olan sahabelere ilişiyorlar. Onları -haşa- yalancılıkla itham edip, hadisleri inkâr ediyorlar.

5. Ancak iş bununla da bitmiyor. Çünkü bazı farzlar hakkında çok açık Kur’an ayetleri mevcuttur. İşte bu sefer de gözlerini Kur’an’a dikiyorlar; ayetleri diledikleri gibi tevil ediyor ve nefislerinin arzularına göre hükümler çıkarıyorlar. Ve sonunda, şefkati dahi hak etmeyen zavallı bir insan oluyorlar… Üstad Bediüzzaman Hazretleri meseleyi gerçekten çok güzel tahlil etmiş.

Sevgili kardeşlerim, Hadis inkârcılarına karşı hazırladığımız bu eserimiz, meseleyi her yönüyle tahlil edeceğimiz uzun bir eser olacaktır. Eserimiz birçok bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, hadisleri inkâr edenlerin en çok söylediği şu söze cevap olarak hazırlanmıştır. Onlar diyorlar ki: “Bizler Kur’an’a tabiyiz. Kur’an’da bulduğumuzla amel ederiz. Kur’an bize yeter.”

Aslında biz de onların Kur’an’a tabi olmalarını ve Kur’an’la amel etmelerini istiyoruz. Zira Kur’an’a tabi olan, hadisleri kabul etmek zorunda kalır. Kur’an bir çok ayetiyle bunu bize emretmektedir.

Eserimizin bu birinci bölümünde bu ayetleri gösterip, hadis inkârcılarını bu ayetlere tabi olmaya davet edeceğiz. Birinci ayetimizi bir sonraki derste bulabilirsiniz. Bir sonraki derste buluşuncaya kadar hepiniz Allah’a emanet olunuz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu