Bediüzzaman Hz.lerinin Namaz Hakkında 5.İkazı
Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki usancın ve namazdaki kusurun dünyevi meşgalelerin çokluğundan mıdır? Veyahut geçin derdinin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır? Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?
Sen kabiliyet cihetiyle bütün hayvanatın üstünde iken, dünya hayatına gerekli şeyleri tedarikte iktidar cihetiyle bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun. Bir serçe kuşu birkaç haftada hayatının bütün şartlarını öğrenir. Hâlbuki sen birkaç yılda ancak yürümeyi başarabilirsin. Bundan neden anlamıyorsun ki, asıl vazifen hayvan gibi çabalamak değil, belki hakiki bir insan gibi hakiki ve daimi bir hayat için çalışmaktır?
Bununla beraber, dünyevi meşgaleler dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzuli bir surette karıştığın ve karıştırdığın malayani meşgalelerdir. En lazımını bırakıp, güya binler sene ömrün varmış gibi, en lüzumsuz malûmatla vakit geçiriyorsun. Meselâ “Zuhal yıldızının etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır?” veya “Amerika tavukları ne kadardır?” gibi kıymetsiz şeylerle, kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güya astronomi ilminden veya istatistikçi fenninden bir kemal alıyorsun!
Eğer desen: “Beni namazdan ve ibadetten alıkoyan ve usanç veren şeyler, öyle lüzumsuz şeyler değil; belki geçim derdinin zaruri işleridir.”
Öyle ise, ben de sana derim ki: Eğer yüz liralık bir gündelikle çalışsan, sonra biri gelse, dese ki: “Gel, on dakika kadar şurayı kaz; yüz bin lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın.” Sen ona “Yok, gelmem. Çünkü on lira gündeliğimden kesilecek, nafakam azalacak.” desen, ne kadar divanece bir bahane olduğunu elbette bilirsin.
Aynen öylede bizler de geçimimiz için dünyevi bazı işlerde çalışıyoruz. Eğer farz namazı terk etsek bütün çalışmamızın meyvesi yalnız dünyevi, ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir ücret olur. On lira gündeliğimden kesilecek diye yüz binler kıymetindeki pırlantayı kaybeden adamdan ne farkımız kalır? Eğer biz istirahat ve teneffüs vaktini, ruhun rahatına ve kalbin teneffüsüne sebep olan namaza sarf etsek, o vakit, bereketli dünyevi nafaka ile beraber ahiret için mühim bir defineyi de kazanmış oluruz.
Elhasıl: Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona malik olasın. Öyle ise hakiki ömrünü, bulunduğun gün bil; en azından günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, uhrevi bir sandıkça hükmündeki bir mescide veya bir seccadeye at.
Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin karanlıklı ve perişan bir halde gider, senin aleyhinde ahirette şehadet eder. Zira herkesin, her günde, şu âlemden kendine mahsus bir âlemi vardır. O âlemin keyfiyeti, o adamın kalbine ve ameline tâbidir. Nasıl ki, aynada görünen muhteşem bir saray, aynanın rengine bakar. Siyah ise siyah görünür; kırmızı ise kırmızı görünür. Hem onun keyfiyetine bakar. O ayna düzgünse, sarayı güzel gösterir. Düzgün değilse çirkin gösterir. Aynen bunun gibi, sen de kalbinle, aklınla, amelinle ve gönlünle kendi âleminin şeklini değiştirirsin. Ya aleyhinde, ya lehinde şehadet ettirebilirsin. Eğer namazı kılsan ve o namazınla o âlemin sahibine yönelsen, birden, sana bakan âlemin nurlanır, aydınlanır. Adeta namazın, bir elektrik lambası ve namaza niyetin, onun düğmesine dokunmak gibi, o âlemin karanlıklarını dağıtır. Senin o günkü âlemini, o nurun aksiyle ışıklandırır, senin lehinde nuraniyetle şehadet ettirir.
Namazın kıymetine dair hazırladığımız eser burada tamam oldu. Eserimizde Bediüzzaman hazretlerinin Risale-i Nur Külliyatı kaynak eser olarak kullanılmıştır. Osmanlıca bilmeyenler için metinleri sadeleştirerek ve şerh ederek naklettik. Ancak şunu itiraf edelim ki, Üstad hazretlerinin ifadesindeki tesiri muhafaza edemedik. Bu sebeple sizleri, kaynak eser olarak kullandığımız Risale-i Nur Külliyatına davet ediyor ve hakikatlerin kendisini Üstad hazretlerinin lisanıyla okumanızı tavsiye ediyoruz.
Ya Rab! Rahmetinin hürmetine, bizlere başta namaz olarak bütün ibadetleri sevdir ve onların edasında bizlere kuvvet ve şevk ver. Sana ibadet etmenin lezzetini kalplerimize ilka eyle! Seninle ünsiyet bulmayı ve zikrinden lezzet almayı bizlere ihsan et. Ve bu eseri, hem emeği, hem de seyreden kardeşlerimizin günahlarına bir keffaret olarak kabul eyle. Âmin, âmin, âmin…