Namaz

Bediüzzaman Hz.lerinin Namaz Hakkında 3.İkazı

Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet külfetini, namazın meşakkatini ve musibet zahmetini bugün düşünüp muzdarip olmak; hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini, namaz hizmetini ve musibet elemini bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç akıl karı mıdır?

Şu sabırsızlıkta misalin şöyle bir sersem kumandana benzer ki: Düşmanın sağ taraf kuvveti, onun sağındaki kuvvetine katılmış ve ona taze bir kuvvet olduğu halde, o tutar, mühim bir kuvvetini sağ tarafa gönderir, merkezi zayıflaştırır. Hem sol tarafta düşmanın askeri yokken ve daha gelmeden, büyük bir kuvvet gönderir, “Ateş et.” emrini verir. Merkezi bütün bütün kuvvetten düşürür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder, tarumar eder.

Evet, buna benzersin. Çünkü geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete dönüşmüş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti, keramete ve meşakkati, sevaba inkılap etmiş. Öyle ise, geçmiş günlerdeki ibadetten usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddi bir gayret almak lazım gelir. Gelecek günler ise madem daha gelmemişler; o günlerdeki ibadetin zahmetini şimdiden düşünüp usanç göstermek, aynen o günlerdeki açlığı ve susuzluğu bugün düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divaneliktir.

Madem hakikat böyledir. Akıllı isen, ibadet cihetinde yalnız bugünü düşün. Ve “Bugünümün bir saatini, ücreti pek büyük, külfeti pek az; hoş, güzel ve ulvi bir hizmete sarf ediyorum.” de. O vakit senin acı usancın, tatlı bir gayrete inkılâp eder.

İşte, ey sabırsız nefsim! Sen üç sabırla mükellefsin:

Birisi: İtaat üstünde sabırdır. Farzları ve emirleri yerine getirmek hususunda sabretmelisin.

İkincisi: Günaha karşı sabırdır. Haramları ve günahları işlememek hususunda sabretmelisin.

Üçüncüsü de: Musibete karşı sabırdır. Başına gelen musibetlere karşı sabretmeli ve kaderin hükmüne razı olmalısın.

Aklın varsa, bu ikazdaki temsilde görünen hakikati kendine rehber tut, mertçe “Ya Sabûr!” de, üç sabrı birden omuzuna al. Cenab-ı Hakk’ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir; o kuvvetle dayan.

Bu ikazdan anladık ki, Cenab-ı Hak insana günlük bir sabır kuvveti vermektedir. Bu sabır kuvveti, o zaman dilimindeki farzları eda etmeye, haramlardan kaçmaya ve musibete sabretmeye kâfi gelebilecek bir sabır kuvvetidir. Ancak insan bir hata yaparak sabır kuvvetini dağıtır; bir kısmını geçmişe ve bir kısmını da geleceği gönderir. Elinde kalan azıcık sabırla da hazır zamandaki ibadetini yapamaz ve musibetlere dayanamaz.

Bunu bir misalle açıklayalım: Mesela birisinin evladı öldü. Evladın ölmesi on şiddetinde bir musibet olsun. Cenab-ı Hak o kişiye, o musibete sabredebilmesi için onluk bir sabır kuvveti gönderiyor. Musibetin kuvveti on olduğundan, sabır da onluk geliyor. Ancak evladı ölen kişi kendisine gönderilen bu onluk sabır kuvvetini iyi kullanamıyor. Çocuğunun geçmişteki günlerini ve onunla geçmişte geçirdiği hatıraları düşünerek onluk sabır kuvvetinin üçünü geçmişe gönderiyor. Ve eğer ölmeseydi gelecekte şöyle şöyle olurdu diye düşünerek üçlük sabır kuvvetini de geleceğe gönderiyor. Geriye ise dörtlük bir sabır kuvveti kalıyor. Musibetin kuvveti on şiddetinde olup, elindeki sabır kuvveti ise dört kuvvetinde kaldığından artık o musibete sabredemiyor ve feryat etmeye başlıyor. Eğer sabrını dağıtmayıp hepsini hazır zamanda kullansaydı, o musibete elbette dayanabilirdi.

Yine mesela, bir günlük ibadetleri eda edebilmesi için yirmilik bir sabır kuvveti gönderiliyor. O günün ibadet külfeti de yirmi şiddetindedir. Ancak kişi burada da hata yapıyor. Yirmilik sabır kuvvetinin beşini geçmişe gönderiyor. Yani geçmişte yaptığı ibadetlerin zahmetini düşünüyor. Beş kuvveti de geleceğe gönderiyor. Yani gelecekte yapması gereken ibadetleri düşünüyor. Elinde ise on kalıyor. Hâlbuki o günkü ibadetleri yapabilmesi için yirmilik bir sabra ihtiyacı vardı. Bu sebeple de o günkü farzları eda edemiyor. Demek insan sabrını dağıtmamalı ve şöyle düşünmeli: “İkindi namazını kıldım. Artık kılacağım farz bir namaz yok. Akşam namazı mı? Daha akşam gelmedi ki. Belki akşama çıkarım belki çıkamam. Eğer çıkarsam, Rabbim o namazı kılacak kadar bana yine sabrı gönderir. O namazı güneş batınca düşünürüm.”

Yine şöyle düşünmeli: “Bugün bana verilen sabır ile ramazan orucumu tutacağım. Yarın mı? Daha yarın gelmedi ki. Onu bugünden düşünmek gereksizdir. Yarına belki çıkarım belki çıkamam. Eğer çıkarsam, Rabbim yarınki orucu tutabileceğim kadar bir sabrı bana yarın verecektir. Yarını yarın düşünürüz.”

Günah işlememek hususunda da şöyle düşünmeli: “Bugün hiçbir haram işlemeyeceğim. İçki içmeyecek, gıybet yapmayacak ve harama gitmeyeceğim.” Eğer ona denilse: “İyi ama her gün bunlara nasıl dayanacaksın?” O şöyle cevap vermeli: “Bunları her gün yapmayacağım değil; sadece bugün yapmayacağım. Yarın mı? Daha yarına çıkmadım ki; yarına belki çıkarım belki çıkamam; eğer çıkarsam, yarının sabrı yarın gelecek. Bugünün sabrını daha gelmemiş bir güne göndererek bugünü zayıflatmak akıl karı değildir.”

Hatta insan bu şekilde düşünerek bütün kötü alışkanlıklarından bile kurtulabilir. Mesela sigara içen birisi şöyle düşünebilir: “Ben bugün sigara içmeyeceğim. Yarın mı? Daha yarın gelmedi ki, yarını yarın düşünürüz. Zira yarına ait sabır kuvveti yarın gelecektir. Hem yarına çıkma hususunda elimde senedim yok ki, belki de yarın kabirde olacağım; bugünden yarını düşünmek ve sabrı o güne göndermek beyhudedir.”

O halde ey namaz kılmayan insan! Sen de sabrını böyle günlük kullan. Hatta namazlık kullan. Zira bir dahaki namaz vaktine çıkacağın hususunda elinde bir senedin yok. Her namazını, kıldığın son namaz kabul et. Bu sayede namaz sana usanç vermeyecek ve her namazını son namazın gibi şevkle ve zevkle kılacaksın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu