7. Bir kader sorusu: Katil öldürmeseydi maktul yine ölür müydü?
Sevgili kardeşlerim, kader hakkındaki eserimizin bu dersinde, “Eğer katil öldürmeseydi, maktul yine ölür müydü?” sorusunun cevabını işleyeceğiz. Bu ders bizim, kader hakkındaki Yedinci dersimiz. Bu dersi anlayabilmek için, İkinci ve Üçüncü dersin mutlaka seyredilmesi lazım. İlk önce, o derslerde işlenen ezeliyet bahsi ve ilmin maluma tabi olması kaidesi bilinmeli, daha sonra bu ders seyredilmelidir. Bu sebeple, eğer İkinci ve Üçüncü dersleri seyretmediyseniz, bu videoyu burada durdurun ve ehlisunnetinanci.com sitemizdeki kader başlığından, İkinci ve Üçüncü dersi seyredin ve daha sonra bu derse geçin. Ben sizlerin bu dersleri seyrettiğinizi varsayıyor ve dersimize devam ediyorum…
Kader konusunda merak edilen bir soru da bir cinayet hadisesinde, eğer katil öldürmeyecek olsaydı, maktulün yaşayıp yaşamayacağı meselesidir. Acaba katil öldürmeseydi, maktul başka bir sebepten dolayı yine ölecek miydi? Yoksa yaşamaya devam mı edecekti?
Sorumuzun cevabına geçmeden önce, cevapta kullanacağımız “sebep” ve “netice” kavramlarının manasını öğrenelim. Bir cinayette katil sebeptir. Zira bu hadise, onun müdahalesiyle meydana gelmiştir. Maktul, yani öldürülen kişi ise neticedir. Zira katilin fiilinden o etkilenmiştir. Demek sebep dediğimizde katili, netice dediğimizde ise maktulü anlayacağız.
Şimdi geldik sorumuzun cevabına: Cenab-ı Hak bu alemde her neticeyi bir sebebe bağlamıştır. Mesela, çocuk neticedir, anne-baba ise sebeptir. Cenab-ı Hak o çocuğun yaratılmasını, o anne ve babadan takdir etmiştir.
Buna, “Kaderin sebeple neticeye aynı anda taalluku” denilir. Bu sırrı bilmeyenler, sebeple netice için ayrı bir kader olduğunu zannettiklerinden; yani anne-babayla çocuğu ayrı nazara aldıklarından dolayı, bunun neticesi olarak “Madem ki onun kaderinde dünyaya gelmek yazılmış, anne-baba olmasa da dünyaya gelecektir.” gibi yanlış bir hükme ulaşmışlardır.
Diğer bir kısım ise, sebeplere hakiki tesir verdiklerinden, “Anne-babası olmasaydı, o çocuk dünyaya gelmezdi.” demişlerdir.
Hâlbuki bu konudaki en doğru söz şudur:
Kader, sebeple neticeye aynı anda baktığından, sebebin yokluğu farz edildiğinde netice için söylenebilecek bir söz yoktur. Yani eğer anne-babası olmasaydı, çocuk dünyaya gelir miydi? Bu soruya Ehl-i sünnet alimleri: “Ne olacağı bizce meçhuldür, bu konuda bir fikir yürütülemez.” şeklinde cevap vermektedirler.
Zira ortada bir gerçek vardır ki, o da çocuğun, anne-babasından meydana gelmiş olmasıdır. Anne-babanın yokluğu farz edildiğinde, çocuğun dünyaya gelip gelmeyeceğine neyle hüküm edilecektir? Dolayısıyla Cenab-ı Hakk’ın, o çocuğu başka bir anne-babadan yaratıp yaratmayacağı hakkında bir tahmin yürütülemez…
Dilerseniz başka bir misal verelim:
Birisi Erzurum’dan, diğeri İstanbul’dan gelen iki kişinin Ankara’da buluştuklarını farz edelim. Bunlardan birisi şöyle dese: “Buraya gelmeseydik görüşemezdik.” Diğeri ise şöyle dese: “Kaderde görüşmemiz yazılmış, buraya gelmeseydik yine görüşürdük.”
Bu sözlerin ikisi de yanlıştır. Kader sebeple neticeye aynı anda baktığından, sebebin yokluğu farz edildiğinde netice için söylenebilecek bir söz yoktur. Eğer sebep olan, bu iki kişinin Ankara’ya gitmeleri yok farz edildiğinde, netice için yani başka bir yerde buluşup buluşmayacakları konusunda hiçbir şey söylenemez.
Şimdi geldik sorumuzun cevabına:
Acaba katil öldürmeseydi, maktul yine ölecek miydi? Böyle bir sorunun sorulabilmesi için, Allah’ın sebeple neticeyi aynı anda ezeli ilmiyle bilmemesini farz etmek gerekir. Yani Allah, –haşa- katilin falan şahsı öldüreceğini ezeli ilmiyle bilemedi ve maktule bir ömür takdir etti. Daha sonra katil maktulü, daha takdir edilen ecelin sonuna ulaşmadan yakaladı ve öldürdü. Sanki onu öldürmeseydi, o daha yaşayacaktı.
Bu düşünce mümkün değildir. Zira Allah’ın ezeli ilmi, sebeple neticeyi aynı anda kuşatır. Allah ezelde, katilin falan şahsı öldüreceğini bildiği için, falan şahsa o kadar ömür tayin etmiştir. Eğer katil o kişiyi öldürmeyecek olsaydı, belki Allah o kişiyi, o saatte başka bir sebepten öldürebilirdi ya da ona daha fazla bir ömür takdir edebilirdi.
Demek sorunun altında, Allah’ın ezeli ilminin, katil ve maktule aynı anda taalluk ettiğinin bilinmemesi vardır. Sanki Allah maktule ömür takdir ederken, katilinden habersiz olması gibi bir hezeyan yatmaktadır.
Demek ki bu sorunun altında yatan cehalet, ilmin maluma tabi olması kaidesiyle, Allah’ın ezeliyet sıfatını bilmemektir. Eğer ilahi takdirin, sebeple neticeyi aynı anda nazara alarak yazıldığı bilinseydi, bu soru sorulmazdı.
İşte bu sebepten dolayı, eserimizin İkinci ve Üçüncü videosunu mutlaka seyretmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü ezeliyet ve ilmin maluma tabi olması kaidesi anlaşılmazsa, bu anlattıklarımızı anlamak zorlaşır.
Dilerseniz, cevabı bir kere daha tekrar ederek dersimizi tamamlayalım:
Allah’ın ezeli ilmi, sebep olan katili ve netice olan maktulü aynı anda kuşatmıştır. Allah katilin, iradesini kullanarak maktulü öldüreceğini bildiği için, maktule o kadar bir ömür takdir etmiştir. Eğer katil öldürmeyecek olsaydı, maktule ne olacağı sadece Allah’ın bilebileceği bir iştir. Belki Allah ona daha uzun bir ömür takdir ederdi, belki de başka bir sebeple canını alırdı…
Sevgili kardeşlerim, bu dersimizi burada tamamlayalım. Bir sonraki dersimizde, kaderin başka bir konusunda buluşuncaya kadar Allaha emanet olunuz.