Kaderi İnkar Edenler

1. Allah geleceği bilmez diyenlere ve kaderi inkâr edenlere cevaplar

Sevgili kardeşlerim, ne acayip bir zamanda yaşıyoruz! Kimi, kendini yaratan Allah’ı inkâr ediyor; kimi de Müslüman olduğunu iddia edip, inandığı Allah’ın ilmini inkâr ediyor!..Bir kâfirin, Allah’ın her şeyi kuşatan ilmini inkâr etmesini, hadi bir derece anladık diyelim. Peki, “Müslümanım” diyen ve sözüm ona ilim sahibi olduğunu iddia eden kişinin, Allah’ın ilmini inkâr etmesini neyle izah edeceğiz?.. Cahillikle mi, art niyetle mi, yoksa bu dini bozma gayretiyle mi?..Her neyse, biz onların niyetlerini bir kenara bırakalım ve onların görüşleriyle ilgilenelim. Daha doğrusu, görüşlerini çürütelim…İlk önce, kaderi inkâr eden bu kişileri tanıyalım ve onların bu konudaki sözlerini işitelim:Abdülaziz Bayındır: Kader inancı tüm batıl dinlerin ortak saplantısıdır.Abdülaziz Bayındır: Allah sizin kiminle evleneceğinizi bilseydi, evlenmeyle ilgili yasa koyar mıydı?Abdülaziz Bayındır: Tabi ki Cenab-ı Hakk’ın ilmi çok geniştir. Ancak olmayan bilinir mi?Mehmet  Okuyan: Biz kaderi irademiz olarak biliriz. İrademiz kaderimizdir.Mehmet  Okuyan: İman şartlarının sayıldığı yerlerde eğer “kader” kelimesi geçmiyorsa, başka bir yerde geçiyorsa anlayacağız ki bu kelime ile kastedilen başka bir şey. Kader demek, Allah’ın kudreti demek.

Mustafa İslamoğlu: Kader insanın iradesidir. İrade insanın kaderidir.

Mustafa İslamoğlu: Eğer yazılan oluyorsa, o zaman Rabbimiz kudret parmağını taktı mı her şey oluyor, takar ve olurdu. Çarpışmaya, didinmeye, Taiflerde taşlanmaya, Uhudlarda canını tehlikeye atmaya ne gerek vardı Allah aşkına? Duaya ne gerek vardı? Eğer yazılan oluyorsa, benim dua etmem hiçbir şeyi değiştirmeyecek.

Sözleri işittiniz; Abdülaziz Bayındır’a, Mustafa İslamoğlu’na ve Mehmet Okuyan’a göre, bizim bildiğimiz manada kader diye bir şey yokmuş. Eğer onların dediği gibi, kader diye bir şey yoksa, o hâlde Allah Teala, bizim yapacağımız şeyleri bilmiyor. Biz ne zaman yaparsak, o zaman öğreniyor…

Öyle ya, kader, Allah’ın bizim yapacaklarımızı bilmesi ve bunu bir defterde kaydetmesidir. Eğer Allah yapacaklarımızı biliyorsa, kader vardır; bilmiyorsa ve biz yaptıktan sonra öğreniyorsa, kader yoktur.

Başka bir ifadeyle, “Kader vardır.” demek; Allah bizim yapacaklarımızı daha yapmadan önce biliyor ve bunu bir defterde kaydetmiştir, demektir. “Kader yoktur.” demekse, Allah bizim yapacaklarımızı bilmiyor, ne zaman yaparsak o zaman öğreniyor, demektir.

İlk önce, “Kader yoktur.” sözünün neticelerini maddeleyelim. Maddeleyelim ki, bu sözün ne büyük cinayetleri netice verdiği daha net anlaşılsın.

1. Eğer Allah bizim ne yapacağımızı bilmiyorsa, Allah zamanla kayıtlıdır. Halbuki bizim inancımızda, Allah zamandan münezzehtir. Demek, Abdülaziz Bayındır ve diğerlerinin itikadı, zamanla kayıtlı olan bir Allah inancını netice veriyor.

2. Eğer Allah bizim ne yapacağımızı bilmiyor ve yaptığımızda öğreniyorsa, Allah alîm değil; –haşa, yüz milyon kere haşa- cahildir. Çünkü bilene alim, bilmeyene cahil denir. Eğer Allah bizim ne yapacağımızı bilmiyorsa, bu hususta cahil olmuş olur. Demek, Bayındır ve diğerlerinin itikadı, cahil olan bir Allah inancını netice veriyor.

3. Eğer Allah bizim ne yapacağımızı bilmiyor ve yaptığımızda öğreniyorsa, Allah’ın ilmi devamlı artmakta ve her an Allah yeni şeyler öğrenmektedir. Demek, Bayındır ve diğerlerinin itikadı, her an ilmi artan ve yeni şeyler öğrenen bir Allah inancını netice veriyor…

Kardeşlerim, işte bunların Allah hakkındaki itikatları, zamanla kayıtlı olan, cahil olan, her an yeni şeyleri öğrenmekle ilmi artan bir Allah inancı… Bu inanca sahip olana Müslüman denilir mi, bunu sizlere bırakıyorum.

Bu eserde bu batıl fikri çürütüp, kadere imanın, imanın bir şartı olduğunu kati bir şekilde ispat edeceğiz. Kaderi inkâr eden bu kişiler, Allah’ın ezeliyetinin manasını bilmiyorlar. Yine “ilmin maluma tabi olması” kaidesinden de habersizler. Bu iki meseleyi izah ettiğimizde, kader hakkında konuşan bu kişilerin ne kadar yanıldıklarını ve şaşırdıklarını, çok iyi anlayacağız.

Şu meseleyi de izah etmek istiyoruz:

Peygamber Efendimiz (asm) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:

 “Kader hakkında konuşmayın, zira kader Allah’ın sırrıdır. Allah’ın sırrını açıklamaya kalkmayın!”

Bu hadis-i şerif, bizi kader meselesini konuşmaktan ve bu meseleyi anlamaya çalışmaktan men etmemektedir. Zira bu hadiste anlatılmak istenen farklı bir şeydir. Şöyle ki:

Kader ikiye ayrılır:

1. İnsanın kendi iradesiyle ilgili olan kısım.

2. İnsanın iradesinin karışmadığı, onun irade ve kuvveti dışında meydana gelen hadiseler.

Bir insanın erkek veya kadın olması, dünyaya geldiği zaman dilimi, doğduğu ve yaşadığı belde, yaşayacağı ömür müddeti, anne ve babasının kim olacağı, sakat veya sağlıklı, güzel veya çirkin, zengin veya fakir olması gibi hususlar bu ikinci kısma misal olarak verilebilir.

Bu ve benzeri meselelerdeki ilahî takdirin sırrını anlamaya çalışmak, “Niçin Allah bunu böyle yapmış?” diye düşünmek, insan için hem manasız bir kayıptır, hem de onu helake götürebilecek bir sebeptir. Zira bunun neticesinde, kadere, yani ilahî takdire isyan gelebilir. Bu sırlar ahirette bütün incelikleriyle görünecektir.

İşte Peygamber Efendimiz (asm)’ın,  “Kader hakkında konuşmayın, zira kader Allah’ın sırrıdır. Allah’ın sırrını açıklamaya kalkmayın!” hadisiyle, bizi uğraşmaktan menettiği kader, insan iradesinin karışmadığı bu kısım kaderdir. Yoksa kaderin birinci kısmı üzerinde düşünmek, hem güzeldir hem de tefekküri bir ibadettir. Akaid alimleri de kaderin bu kısmına büyük mesai sarf etmişler ve eserler yazmışlardır.

Bu dersle konuya giriş yaptık. Bir sonraki dersimizde, ezeliyetin ne olduğunu işleyeceğiz. Zaten ezeliyet anlaşıldığında bütün mesele anlaşılacaktır. Bir sonraki dersimizde görüşünceye kadar şimdilik Allah’a emanet olunuz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu