Kaderi İnkar Edenler

14. “Kur’an’da kadere iman yoktur” diyenlere Fetih Suresi’nin 27. ayeti cevap veriyor

Sevgili kardeşlerim, kader hakkındaki eserimizin bu On dördüncü dersinde, “Kur’an’da kader yok.” diyen Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır ve Mehmet  Okuyan’a cevap vermeye devam ediyoruz. Şu meseleyi hatırlatarak dersimize başlamak istiyorum:

Kader, Allah’ın ezeli ilmiyle, istikbalde olacak şeyleri bilmesi ve bu bilgiyi bir defterde kaydetmesidir. “Kader yoktur.” demek, “Allah geleceği bilemez.” demektir. “Kur’an’da kader yoktur.” demek de “Kur’an’da Allah’ın geleceği bildiğiyle ilgili hiçbir ayet yoktur.” demektir.

Bundan önceki derslerde, altı ayetin tahlilini yapmıştık. Bu dersimizde, kaderin varlığına dair Yedinci ayeti tahlil edeceğiz. Tahlil edeceğimiz ayet-i kerime, Fetih suresinin 27. ayetidir. Bu ayette şöyle buyrulmuştur:

“Siz güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş ve saçlarınızı kısaltmış olarak korkmadan Mescid-i Haram’a inşallah gireceksiniz.”

Bu ayetin meselemize bakan cihetine geçmeden önce, dilerseniz, ayetin iniş sebebi üzerinde biraz duralım:

Peygamber Efendimiz (asm) Medine’de iken bir rüya görmüştü. Rüyasında, müminler güven içinde Mescid-i Haram’a girip Kâbe’yi tavaf ediyorlardı. Bunun üzerine Peygamberimiz (asm) müminleri bu haberle müjdelemişti. Çünkü Mekke’den Medine’ye hicret eden müminler, o zamandan beri Mekke’ye gidemiyorlardı. Bunun üzerine Allah Teala, Fetih suresinin 27. ayetini indirmiştir. Gerçekten de bir süre sonra Mekke’nin fethiyle Müslümanlar aynı ayette bildirildiği gibi güven içinde Mescid-i Haram’a girmişlerdir.

Şunu da unutmamak ve ayete öyle bakmak gerekir:

Baharın başında baharı müjdelemek kolaydır. Zor olan, kışın ortasında baharı müjdelemektir. Kur’an’ın verdiği haberler, kış ortasında baharı müjdelemek gibidir. Zira bu ayetlerin indiği dönemde Müslümanlar gayet zayıf ve azdı. Hicrete mecbur bırakılarak, vatanlarını ve mallarını terk etmişlerdi. Medine’den Mekke’ye Kâbe’yi ziyaret için gelmişler, ama Mekke müşrikleri buna bile müsaade etmediğinden, üzülerek Medine’ye dönmüşlerdi. İşte böyle bir hengâmda Kur’an, Kâbe’ye güvenle gireceklerini ve İslam’ın diğer dinlere üstün geleceğini haber vermiş ve verdiği haber tam dediği gibi doğru çıkmıştır.

Şimdi mezkûr ayetin meselemize bakan cihetini tahlil edelim:

Abdülaziz Bayındır ve diğerleri diyorlar ki: “Allah geleceği bilmez. Gelecek ancak yaşandıktan sonra bilinir.” Yani onlara göre, Allah da bizim gibi zamanla kayıtlıdır. Madem onlar böyle inanıyorlar, o hâlde şimdi şu sorularımıza cevap versinler:

1. Allah geleceği bilmiyorsa, Mekke’nin fethedileceğini nasıl haber verdi?

2. Yoksa -hâşâ- Allah bir tahminde bulundu da tahmini mi tuttu?

3. Allah’ın gelecekten verdiği bu haberleri duyduğunuz hâlde, hâlâ nasıl olur da “Allah geleceği bilmez.” dersiniz?

4. Yoksa, “Bazı şeyleri bilir, ama çoğunu bilmez.” mi diyorsunuz? Eğer böyle diyorsanız, bu taksimi neye göre yapıyorsunuz?

Sevgili kardeşlerim, sözün güzeli kısa olanıdır. Arife fazla tarif de gerekmez. Bu dersimizi burada tamamlayalım. Bir sonraki dersimizde, bu meseleye dair Sekizinci ayetin tahlilini yapacağız. O derste buluşuncaya kadar, hepiniz Allah’a emanet olunuz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu