Tevessül

6. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in, Beni Ka’b Kabilesinin Şiir Okuyanı… Bana Seslenip Yardım İstedi Demesi

Tevessülün caiz olduğuna dair nakledeceğimiz bu Altıncı Hadis-i Şerifi, Hz. Meymune validemiz rivayet etmiştir. Peygamber Efendimiz (asm) Hz. Meymune validemizin yanında geceledi. Efendimiz (asm) sonra kalkıp namaz için abdest aldı.

Hz. Meymune validemiz diyor ki:

“O’nu, abdest aldığı yerde üç defa ‘Lebbeyk, lebbeyk, lebbeyk.’ ve üç defa da ‘Sana yardım edildi, sana yardım edildi, sana yardım edildi.’ derken işittim. O’na: ‘Ey Allah’ın Resulü, babam sana feda olsun. Seni üç defa “Lebbeyk”; üç defa da “Sana yardım edildi.” derken işittim. Sanki bir insanla konuşuyordun, yanında biri mi vardı?’ diye sordum.”

“O (asm) dedi ki: ‘Bu, Beni Ka’b kabilesinin şiir okuyanı. Bana seslenip yardım istedi ve Kureyş’in onlara karşı Beni Bekir kabilesine yardım ettiğini iddia etti.’…”

Gördüğünüz gibi, Beni Ka’b kabilesinden bir kişi Peygamberimiz (asm)’den gaybî bir surette yardım diliyor. Peygamber Efendimiz de uzak bir mesafeden onun sesini, Allah’ın işittirmesiyle duyuyor ve ona: “Sana yardım edildi.” diyor.

Şimdi bu hadis-i şerifin kaynaklarını inceleyelim:

Bu hadis-i şerifi, İmam Taberani ve Ebu Nuaym Hazretleri eserlerinde rivayet etmişlerdir. Heysemi Hazretleri ve bazı hadis alimleri bu hadisi zayıf bulmuşlardır.

Şimdi burada çok önemli bir noktadan bahsetmek istiyoruz. Bu nokta, çok önemli bir noktadır. Şöyle ki:

Bir hadisin zayıf veya sahih kabul edilmesi, hadisin senediyle ilgilidir. Bazı hadis alimleri, hadisin senedindeki bir ravinin hafızasını zayıf görür; ona güvenmez veya başka bir sebepten dolayı hadisi zayıf addeder. Başka bir hadis alimi ise, raviye güvenir; hafızasını kuvvetli bulur ve diğer şartlarla hadisi sahih kabul eder.

Dolayısıyla bir hadisi zayıf kabul etmek, hadisin senediyle ilgili bir durumdur.

Bazı alimlerin, naklettiğimiz hadis-i şerifi zayıf kabul etmesi, bizim meselemizi zayıflatmaz. Çünkü zayıflık emaresi varsa, hadisin senediyle ilgilidir, manasıyla değil!..

Şimdi şunu bir düşünün: Eğer tevessül şirk olsaydı, bu hadisi İmam Taberani ve Ebu Nuaym Hazretleri nakleder ve kitaplarına alırlar mıydı? Ve hadis alimleri, hadisin üzerinde cerh ve tadil yaparlar mıydı? Eğer tevessül şirk olsaydı, hadise zayıf denmez; uydurma denirdi ve hadis kitaplarında nakledilmezdi. Ne yani, hadis hafızları, şirki tavsiye eden bir hadis üzerinde; sahihtir, zayıftır tartışması mı yapacak?..

Eğer hadisin manası, İslam’ın  ruhuna uygun olmasaydı, hadisin senedine bakılmaksızın hadis reddedilirdi. Ama zayıf diyen dahi hadisi reddetmiyor, sadece senedindeki bazı ravileri zayıf buluyor. Eğer tevessül şirk olsaydı; zayıf diyenler, hadise zayıf demezler; “Bu hadisteki haber şirktir; bu hadis, hadis olamaz.” derlerdi. Ama kimse böyle dememiş. Hatta bir kısım hadis alimleri, hadisi sahih kabul etmiş ve bu hadisi eserlerinde nakletmiş. Bütün bunlar, tevessülün caiz olduğuna delildir.

Dolayısıyla, tevessülü inkar edenler, gösterdiğimiz hadisi şeriflere “zayıftır” diyerek davamızı iptal edemezler. Faraza, naklettiğimiz bütün hadis-i şeriflerin zayıflığını ispat dahi edecek olsalar, yine de davamızı çürütemezler. Çünkü bir hadisin senedi üzerinde tartışma yapılması, o hadisin manasının İslam’ın ruhuna uygun olduğunu ispat eder. Eğer tevessül caiz olmasaydı, hadis alimleri bu hadislerin senetleri üzerinde tahlil yapmaz ve topyekün hadisi reddederlerdi. Zira şirki emreden bir hadise, zayıf demekle yetinilmez…

Bu izahlardan sonra, şimdi tevessülü inkar edenlere bazı sorular sormak istiyoruz:

Başta Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Mehmet Okuyan, Bayraktar Bayraklı olarak tevessülü inkar edenlere şu soruyu soruyoruz:

– İmam Taberani gibi bir hadis hafızı, bu hadisi “el-Kebir” isimli eserinde rivayet etmiştir. Acaba İmam Taberani, manasında şirk olan bir sözü, hadis diye nakleder mi? O koca imam, tevessülün şirk olup olmadığını sizin kadar bilmiyor mu? Eğer tevessül şirk olsaydı, İmam Taberani bu hadisi eserine alır mıydı?

– Yine Ebu Nuaym kitabında nakleder miydi? Onların bu hadisi eserlerine alması, tevessülün caiz olduğuna dair kati bir delil değil midir?

Daha ne arıyorsunuz!..

Sevgili kardeşlerim, tevessüle dair sohbetimizde yaklaşık üç saattir konuşuyoruz. Önce tevessülün caiz olduğuna dair Kur’an ayetlerini naklettik. Sonra da tevessülü hadis-i şeriflerle ispat ettik. Daha nakledebileceğimiz çokça hadis-i şerif de var.

Ancak yolumuz uzun. Daha bu konudaki sahabe uygulamasına bakacak, bu konudaki icmayı nakledecek ve tevessülü inkar edenlerin sözlerine cevap vereceğiz. Bu sebeple, tevessül hakkındaki diğer hadis-i şeriflere geçmiyor ve altı hadisle yetiniyoruz. Zaten arife işaret yeter, hepsini nakletmeye gerek yoktur.

Şimdi sorulacak soru şu:

– Eğer tevessül caiz olsaydı, sahabeler bunu uygulardı. Acaba sahabe efendilerimiz tevessül etmiş midir?

İşte sohbetimizin bundan sonraki konusu bu: Sahabelerin tevessülü… Bir sonraki bölümde, sahabelerin tevessülüne dair örnekler vereceğiz. Bir sonraki bölümde buluşuncaya kadar hepiniz Allah’a emanet olunuz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu