5. Ona vesile arayın ayet-i kerimesi
Tevessülün caiz olduğuna dair göstereceğimiz Beşinci Kur’an delili, Maide suresinin 35. ayet-i kerimesidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا “Ey iman edenler” اتَّقُوا اللّهَ “Allah’tan korkun” وَابْتَغُوا إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ “Ve O’na vesile arayın.”
Bu ayet-i kerime apaçık bir şekilde tevessülü emretmektedir. Şimdi diyeceksiniz ki, ayet-i kerime bu kadar açık bir şekilde tevessülü emrederken, tevessülü inkar edenler bu ayeti görmüyorlar mı? Onlar bu ayete nasıl mana veriyorlar?
Dilerseniz, bu sorunun cevabı için ayet-i kerimeyi biraz daha derinlemesine tahlil edelim ve tevessül hakkındaki bilgimizi biraz daha derinleştirelim:
Maide suresi 35. ayet-i kerimede, وَابْتَغُوا إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ “O’na vesile arayın” buyrularak tevessül etmemiz emredilmiştir. Peki, neyle tevessül edeceğiz? İşte bu kısım açıklanmamış ve mutlak bırakılmıştır. Tevessül üç şeyle yapılabilir:
Birincisi: Allah’ın isim ve sıfatlarıyla yapılır. Yani: “Ey Rabbimiz, senden Rahman ve Rahim isimlerinin hürmetine istiyorum.” demek gibi, Allah’ın isim ve sıfatları hürmetine istenir ve bu isimlerle tevessül edilir. A’raf suresi 180. ayette bu tevessül çeşidine şöyle işaret edilir:
الْحُسْنَى وَلِلّهِ الأَسْمَاء “Bütün güzel isimler Allah’ındır.” فَادْعُوهُ بِهَا “O güzel isimlerle Allah’a dua edin…”
İşte bu ayet-i kerime, Allah’ın isim ve sıfatlarıyla tevessül etmemizi emretmektedir.
Tevessülün ikinci çeşidi, amel ile tevessüldür. Yani kişinin: “Ya Rabbi! Şu kıldığım namaz hürmetine, tuttuğum oruç hürmetine, yaptığım hac hürmetine…” gibi sözlerle, yapmış olduğu ibadetleri vesile yapması, yani onlarla tevessül etmesidir. Bakara suresi 45. ayette bu tevessül çeşidine şöyle işaret edilir:
وَاسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ “Sabır ve namazla yardım dileyin.”
İşte bu ayet-i kerime, ibadetle tevessülü emretmektedir. Bu konuda daha başka ayet-i kerimeler de vardır.
Tevessülün üçüncü çeşidi ise, zat ile tevessül etmektir. Tevessülü inkar edenler, tefsirini yaptığımız, وَابْتَغُوا إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ “O’na vesile arayın” ayetindeki vesileyi, birinci ve ikinci çeşit tevessülle izah ederler ve derler ki: “Burada aranması emredilen vesile, zat ile değil; Allah’ın isimleriyle ve ibadetlerle yapılan vesiledir.” Yani onlara göre, zat ile yapılan vesile, ayetin kapsamı dışındadır.
Şimdi, onlara çok basit bir soru sormak istiyoruz:
Başta Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Mehmet Okuyan, Bayraktar Bayraklı olarak tevessülü inkar edenlere sorumuz şu:
– Zat ile yapılan vesilenin, ayetin kapsamı dışında olduğuna deliliniz nedir?..
Dilerseniz soruyu biraz daha açalım: Bir ayetin hükmü ya mutlak olur ya da mukayyed, yani kayıtlı. Mutlak olan bir hüküm, ancak başka bir ayetin beyanıyla kayıtlanabilir. Demek Kur’an’da, mutlak bırakılan bir hüküm varsa, ona kayıt koymak, bir ayetin ya da mütevatir bir hadisin işidir; yoksa bizim vehmimizin, nefsimizin haddi değildir.
Bütün bu açıklamalardan sonra; “O’na vesile arayın.” ayetini, “sadece Allah’ın isimleriyle ve ibadetle tevessül edilebilir” diye izah eden kişilere şunu sormak istiyoruz:
– Kur’an “Allah’a vesile arayın.” demiş, neyle vesile aranacağını zikretmeyerek hükmü mutlak bırakmış. Sizler Kur’an’ın mutlak bıraktığı bu hükme, hangi ayetin beyanıyla kayıt koyuyor ve “Zat ile tevessül olmaz.” diyorsunuz?..
Halbuki daha önceki derslerimizde, Kur’an’da geçen tevessülleri anlattık. Mesela: Yusuf suresinin 97. ayet-i kerimesinde, Yakup (a.s)’ın evlatları: “Ey babacığımız! Bizim günahlarımız için af dile, şüphesiz biz günah işlemiştik…” diyerek Hz. Yakub’a tevessül etmişler; Hz. Yakub (a.s) da “Ben sizler için Rabbimden af dileyeceğim.” diyerek, onların tevessülünü kabul etmiştir. Bu ayetin tahlilini 2. videoda yapmıştık.
Yine sahabelerin Peygamber Efendimiz (asm)’e tevessüllerini anlatan, hatta teşvik eden Nisa suresinin 64. ayet-i kerimesi ki, şöyle buyrulur:
“Onlar nefislerine zulmedip günah işlediklerinde sana gelselerdi ve Allah’tan af dileselerdi, Resul de onlar için Allah’tan af dileseydi, Allah’ı Tevvab ve Rahim bulurlardı.”
Bu ayet, açıkça Peygamberimiz (asm)’e tevessül edilmesini emretmektedir. Bu ayetin tahlilini 1. videoda yapmıştık.
Yine kavmi, Hz. Musa (a.s)’a birçok kere tevessül etmiş ve Hz. Musa bu tevessüllerin hepsini kabul etmiştir. Bu ayetleri de 3. videoda naklettik. Daha başka tevessülleri de gösterdik.
– Siz bütün bu tevessülleri nasıl görmezden geliyorsunuz? Vehminizin hükmüyle, ayetin mutlak olan emrine nasıl kayıt koyuyorsunuz?..
Çok değil, sadece Kur’an’dan “zat ile tevessül edilmeyeceğine” dair tek bir ayet getirin, biz sizin sözünüzü kabul edecek ve haklı olduğunuzu söyleyeceğiz. Tek yapmanız gereken, bize bir ayet göstermek.
Ama sakın, putlara tevessülü yasaklayan ayetleri göstermeye kalkmayın… Biz: “Allah’a putlar ile tevessül edilir.”demiyoruz ki, bizim davamızı, putlara tevessülü reddeden ayetlerle çürütebilin. Biz sizden, peygamberlerle ve salih kullarla tevessül edilmeyeceğine dair tek bir ayet istiyoruz. Eğer: “Ha put ile tevessül, ha peygamber ile tevessül, ikisi de tevessül değil mi, biri yasaksa diğeri de yasaktır.” derseniz, biz de deriz ki, hiç de öyle değil.
Nasıl ki elma ile kuş kıyas edilmez; çünkü aynı cins değildir; öyle de peygamberlerle tevessül de putlarla tevessüle benzetilmez, çünkü bunlar aynı şey değildir. Aralarında çok farklar vardır. Bu farkları ileride özel bir derste izah edeceğimizden, bu kapıyı burada tamamıyla açmıyor, sadece birkaç farkı beyanla yetiniyoruz:
Birinci Fark şudur: Cenab-ı Hak putlara buğzediyor. Öyle buğzediyor ki, onları ateşin yakıtı olarak cehenneme atacağını bildiriyor. Peygamberleri ve salih kulları ise seviyor, onları cennetine koyacağını söylüyor.
Hiç Allah’ın cehenneme atacağına yapılan tevessülle, cennetine koyacağına yapılan tevessül bir olur mu?..
İkinci Fark: Putlara tevessül edenler, putları ilah kabul ediyor. Peygamberlere ve evliyaya tevessül edenler ise, onları Allah’ın salih kulları ve makbul hizmetçileri biliyor. Öyleyse, putu ilah kabul edip ona tevessül edenle, diğerleri nasıl müsavi olur?
Üçüncü Fark: Putlara tevessül edenler, putları, malik-i hakiki ve icraat sahibi kabul ediyorlar. Peygamberlere ve evliyaya tevessül edenler ise, malik-i hakiki olarak Allah’tan başka kimseyi kabul etmiyor. Kainattaki bütün fiillerin faili olarak yalnız Allah’ı biliyor. Peygamberler ve evliyalar ise, sadece Allah’ın nimetine kavuşmaya birer vesile ve birer sebeptir. Hakiki ihsan sahibi, ancak Allah’tır. Hâl böyleyken puta tapanla, peygambere tevessül eden nasıl eşit kabul edilebilir?
Daha birçok farklar var; hepsini izah etmeye makam müsaade etmiyor. Bu farkları ileride, kendi başlığında izah edeceğiz.
Burada şu kadar deriz ki; eğer puta yapılan tevessülle, Allah’ın salih kullarına yapılan tevessül bir olsaydı, Kur’an’da salih kullara tevessülün haram olduğunu beyan eden bir ayet olurdu. Ama böyle bir ayet yok. Kur’an’ın hangi köşesine bakarsanız bakın, böyle bir ayet bulamazsınız. O hâlde puta ibadetle, tevessül nasıl aynı kabul edilebilir?
Beşinci Delilimizi bu şekilde noktalayalım ve şimdi Altıncı Delile geçelim.