Tevessül

1. Sahabelerin Peygamberimiz (s.a.v.)’e tevessülü

Sevgili kardeşlerim, tevessülün caiz olduğuna dair göstereceğimiz Birinci Kur’an delili, Nisa suresinin 64. ayet-i kerimesidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulur:

 أَستعيذ بالله ،  وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ  “Eğer onlar nefislerine zulmettiklerinde, yani günah işlediklerinde”  جَآؤُوكَ  “sana gelselerdi, yani Peygamber Efendimiz (asm)’e gelselerdi”  فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ  “ve Allah’tan af dileselerdi” وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ   “Resul (as) da onlar için af dileseydi”  لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا  “Allah’ı Tevvab –yani tövbeleri çokça kabul eden- ve Rahim -yani çok merhametli- bulurlardı.”

Manaya bir daha dikkat kesilelim:

“Onlar nefislerine zulmedip günah işlediklerinde sana gelselerdi ve Allah’tan af dileselerdi, Resul (asm) da onlar için Allah’tan af dileseydi, Allah’ı Tevvab ve Rahim bulurlardı.”

Şimdi, bu ayet-i kerime üzerinde biraz tahlil yapalım:

Ayet-i kerimenin başında, “Onlar nefislerine zulmettiklerinde, yani günah işlediklerinde sana gelselerdi” buyrulmuş. Bunun manası nedir? Bunun manası: “sana tevessül etselerdi” değil midir? Eğer afları için Peygamber Efendimiz (asm)’in aracı olmasını istemeyeceklerse ne diye Peygamberimize geliyorlar. Çay içip sohbet mi edecekler? “Onlar nefislerine zulmettiklerinde sana gelselerdi” ayetinin manası, açık bir şekilde, tevessülün caiz olduğunu bildirmektedir. Zira tevessül neydi? Tevessül, kişinin, kendi ile Allah arasına, arzusuna ulaşabilmesi için salih bir kulu koymasıydı.

Peki, ayette zikredilen kişilerin arzusu ne? Arzuları, Allah’ın kendilerini af etmesi.

Bu affa mazhar olabilmeleri için Cenab-ı Hak kaç şart ileri sürüyor? Üç şart ileri sürüyor.

Birinci Şart: Peygamber Efendimize (asm) gelmeleri yani O’na tevessül etmeleri.

İkinci Şart: Allah’tan af dilemeleri.

Üçüncü Şart: Peygamberimiz (asm)’in onlar için af dilemesi, yani onların tevessülünü kabul etmesi.

Bakın, bu ayet-i kerime, sadece tevessülün caiz olduğunu beyan etmiyor; bir de tevessülü teşvik ediyor. Çünkü açık bir şekilde, günah işleyenlerin Peygamber Efendimize (asm) gitmeleri ve onu aracı yapmaları emrediliyor.

Burada şu soru akla gelebilir: Kişinin, tevessül etmeksizin tek başına tövbe etmesi caiz iken, niçin bu ayet-i kerimede Peygamber Efendimize (asm) tevessül etmeleri şart koşulmuştur?

Bunun cevabı şudur: Her ne kadar kişinin tek başına af dilemesi tövbe için yeterli olsa da kişi hakkıyla tövbe edemeyeceği için, Peygamberimiz (asm)’in onlar için af dilemesi onların tövbesine katıldığında, tövbeleri kabule daha şayan olacaktır. Bu sebeple onlar, Peygamberimize tevessülle emrolunmuşlardır.

Şimdi, tevessülü inkar edenlere bazı sorular soralım:

Başta Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Mehmet Okuyan, Bayraktar Bayraklı olarak, tevessülü inkar edenler, “Araya peygamberi bile koyamazsın.” diyorlar.

Peki, Nisa suresi 64. ayet ne diyor: Diyor ki, “Onlar günah işlediklerinde sana gelselerdi.” yani seni araya koysalardı, seni aracı yapsalardı. Kur’an böyle diyor; onlar: “Peygamberi bile araya koyamazsın.” diyor. Ben şimdi tevessülü inkar edenlere soruyorum:

– Sizin Mushafınızda Nisa suresinin 64. ayeti yok mu? Ayet-i kerime açık bir şekilde Peygamberimizi araya koymamızı emrederken, siz nasıl olur da “Peygamberi bile araya koyamazsın.” dersiniz?

Nisa suresinin 64. Ayeti, sahabelere, Peygamber Efendimize gitmelerini ve onu araya koymalarını açıkça emrediyor. Ayetin manasını da yorumla falan sunmuyoruz: Ayetin tam kelime manası: Eğer onlar nefislerine zulmettiklerinde sana gelselerdi.” şeklindedir…

Şimdi şu sorumuza cevap verin:

– Onların günah işlediklerinde Peygamberimiz (asm)’e gitmelerinin emredilmesi, Peygamberimizi araya koymak değil midir? Yani bu ayet, peygamberimizi araya koymayı, yani tevessülü emretmiyor mu?

Sizlere soruyorum, ehl-i insaf kardeşlerim: “Onlar nefislerine zulmettiklerinde sana gelselerdi.” ayetinin manası nedir? Tevessül değil midir? Kur’an: “Araya peygamberi koyun.” diyor; Onlar: “Bu şirktir.” diyor. Şimdi kimin sözüne inanacağız, Kur’an’ın mı, onların mı?

Tevessülü inkar edenlere bir sorum da şudur:

Ayette geçen “Onlar kendilerine zulmettiklerinde sana gelselerdi ve sen de onlar için af dileseydin” ifadesiyle, Peygamber Efendimiz (asm)’in onların tevessülünü kabul etmesi şart koşulmuş.

– Eğer tevessül caiz olmasaydı, Allah Teala, Peygamberimiz (asm)’in onların tevessülünü kabul etmesini ve onlar için af dilemesini şart koşar mıydı? Yani -hâşâ- Allah Teala, Peygamberimize, şirk olan bir amele rıza göstermesini mi emretmiş?

Eğer “Tevessül caiz değildir.” derseniz, Allah’ın, Peygamberimize şirke rıza göstermesini, hatta ona ortak olmasını emrettiğini kabul etmek zorunda kalırsınız. Eğer bunu kabul edebiliyorsanız, biz sizinle daha ne konuşalım.

Üçüncü sorumuz da şu: Siz “Tevessül şirktir.” diyorsunuz. Şirkin ise cezası, cehennemde ebedi kalmaktır. Halbuki tahlilini yaptığımız ayeti kerimede, Peygamberimiz (asm)’e tevessül etmeleri emredilenler hakkında: “Eğer sana gelselerdi, sen de onlar için af dileseydin, Allah’ı Tevvab, yani tövbeleri çokça kabul eden ve Rahim bulurlardı.” buyrulmuş.

– Tevessül şirkse, onlar Cenab-ı Hakk’ı nasıl Tevvab ve Rahim buluyorlar?

Onların, Allah’ı Tevvab ve Rahim bulmaları, Allah’ın onları affedeceği manasındadır. Tevessül şirkse, bu şirki işleyenlere Allah niye Tevvab ve Rahim sıfatlarıyla tecelli ediyor? Diğer şirkleri affetmezken, bu şirke niye teşvik ediyor?…

Yahu apaçık bir şekilde tevessülü teşvik eden bu ayeti görmüyor ve tevessülü nasıl inkar ediyorsunuz? Şimdi, tevessülü inkar edenlerin önünde iki yol var:

Şimdi Ey Mustafa İslamoğlu, Ey Abdülaziz Bayındır, Ey Mehmet Okuyan, ve tevessülü inkar eden diğerleri! Önünüzde iki yol var, dilediğinizi seçin:

Birinci yolunuz, tevessülün şirk olduğunda hâlâ ısrar edebilirsiniz. Ama bu durumda, Peygamberimiz (asm)’e tevessülü emreden bu ayeti Mushafınızdan çıkarmanız gerekir. Eğer çıkarmazsanız; ayetin emrine uyarak affedilmeleri için Peygamberimiz (asm)’e gelen kimseleri, yani Peygamberimize tevessül edenleri şirke düşmekle itham etmeniz gerekir. Yani Allah’ın emrine uyanlara müşrik demeniz gerekir.

Sadece bu da değil. Peygamberimiz (asm) de Allah’ın emriyle onların tevessülünü kabul edip Allah’tan onlar için af dilemiştir. Bu durumda –hâşâ, yüz bin defa hâşâ- Peygamberimizi de tevessülü kabul ettiği için şirke ortak olmakla itham etmeniz gerekiyor.

O halde size göre, hem sahabeler hem de Peygamberimiz (asm) şirk olan bir ameli işliyorlardı ve bu ameli -hâşâ, yüz milyon kere hâşâ- Allah yanlış olarak emretmiştir. Siz hem Allah’ın, hem Peygamber’in hem de sahabelerin hatasını düzeltiyorsunuz. Ve sizden başka tevhid ehli kimse de yoktur. Eğer bunu kabul edebiliyorsanız, bu yoldan gidin.

İkinci yolunuz ise, tevessülün caiz olduğunu kabul etmektir. Bu yol hem doğru, hem de Kur’an’ın teşvik ettiği bir yoldur. Bizler Ehl-i sünnet itikadının mensupları olarak, Elhamdülillah bu yolun yolcusuyuz. Rabbim bizi bu yoldan da ayırmasın; çünkü bu yol, Kur’an’ın yoludur.

Tevessülün caiz olduğuna dair Birinci Kur’an delilimizi burada tamamlayalım ve şimdi İkinci delilimize geçelim…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu